Örgütün yeni yapılanması İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere üç bölgeden yönetiliyor.
İtiraflar ve teknik incelemeler sonucunda; “Talebe Yapılanması”, “Mağdur Aileler Yapılanması” ve “Finansal Yapılanma” şeklinde yeniden örgütlenen FETÖ mensuplarının Türkiye’deki ara yöneticilerinin, talimatları almak ve rapor göndermek için firari konumdaki “mahrem imamlarla” irtibatta oldukları belirlendi.
Örgüt mensupları irtibat için, yabancı uyruklu kişiler adına yabancı internet şirketlerinden alınmış abonelikleri kullanıyorlar. WhatsApp üzerinden iletişimde yurtdışı numaraları kullanan FETÖ’cüler, konferans şeklinde görüşmeler yapıyor, Opera, VPN, S Çocuk (Süper Çocuk), FAMA, GPS programlarını kullanıyorlar. Ayrıca, popüler internet oyunu LOL (League of Legends) üzerinden sohbet odalarına girerek iletişim sağlıyorlar.
YENİ “TALEBE YAPILANMASI”
İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere üç bölgeden yönetilen para trafiği ise, hakkında soruşturma açılmamış özellikle kadınlar ve üniversite öğrencileri üzerinden yapılıyor.
“Talebe Yapılanması” adıyla, örgüt mensuplarınca ‘devre talebe seferberliği’ adı altında bir çalışma başlatıldı. Temasa geçilmemiş tek bir öğrencinin kalmaması hedeflenen yapılanmada örgütün illerdeki ve bölgelerdeki her kademesine ulaşmaları gereken sayısal hedefler verildi.
“Eğitim koçluğu” görünümü altında FETÖ’ye bağlı öğretmenler özellikle lise öğrencilerini örgüte kazandırmakla görevlendirildi. Yapılan araştırmalar, FETÖ’nün öğrenci sayısında artış olduğunu gösteriyor. Özellikle, lise öğrencilerini askeri okullar sınavlarına hazırlıyorlar.
Bu kapsamda, başta, daha önce örgüte ait kurumlarda çalışmış ya da ihraç olmuş öğretmenler çoğunlukta olmak üzere, başka mesleklerden de ihraç olanlar görev yapıyor.
Emperyalist devletler 1915’te Çanakkale’de durduruldu ama 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması ile elde kalan Anadolu topraklarının, hatta İstanbul’un işgali başlamıştı. Ordu dağıtılıyordu, Mustafa Kemal de İstanbul’a çağrıldı. 13 Kasım 1918 günü Adana’dan trenle Haydarpaşa’ya gelen Mustafa Kemal, karşıya geçmeyi beklemektedir. İşgalci 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan savaş gemisi Marmara’ya demirlemiştir.
Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa’dan kalkan Kartal isimli istimbotla bu zırhlıların arasından karşıya geçerken, yaveri Cevat Abbas’a 55 zırhlı geminin oluşturduğu çelik duvarı yıkıp geçecek o inanç yüklü cümleyi söyler: “Geldikleri gibi giderler...”
MİLLETE GÜVENEREK YOLA ÇIKTI
İstanbul’da geçirdiği altı ay içinde kurtuluş için tek çarenin millet ile buluşmak olduğunu düşünerek 16 Mayıs 1919 günü Bandırma Vapuru ile yola çıktı.
Mustafa Kemal Atatürk, o günü yani 19 Mayıs 1919’u şöyle anlatıyor: “Ben 1919 senesinde Samsun’a çıktığım gün elimde, maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.”
Elbette, Atatürk’ün böyle düşünmesinde girdiği savaşlarda bu milletin evlatlarında gördüğü bağımsızlık aşkı ve mücadele için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan ruhu etkili oldu.
“İBB Demirtaş’ın kitaplarını da satmaya başlamış!
Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra tiyatro ile kitap ile şiir ile türkü ile yavaş yavaş alışacaksınız. Bir gün şehitleri hatırlayıp, ‘Ben neyi alkışlıyorum’ dediğinizde kızarmış avuçlarınızla yüzünüzü kapatacaksınız ama geç olacak.”
ŞAHSI GÖRÜŞÜ MÜ, PAZARLIK MI?
Süreç aynen devam ediyor; her şey seçmenlerini alıştıra alıştıra devam ediyor. Şimdi de 2023’te cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması ihtimaline karşı terör örgütü PKK’nın siyasi kolu HDP’ye bakanlık vermeye kadar geldi.
Bunu bir başkası söylese hakaret yağdırırlar ama konuşan CHP milletvekilliği de yapmış olan Dursun Çiçek. Şahsi görüşü mü yoksa gizli bir pazarlığı mı açık ediyor bilmiyorum ama kelime kelime söylediği şu: “Ben Millet İttifakı’nın HDP dışında bir çatı adayla birinci turda seçime girmesine inanıyorum. HDP başka partileri de yanına alırsa üçüncü bir aday, Muharrem Bey’in (İnce) partisi dördüncü bir aday, çok adaylı bir tur.
İkinci tura CHP’nin, İyi Parti’nin, Ak Parti’den ayrılanların kurduğu en ufak partilerin desteklediği bir çatı adayın sayın Cumhurbaşkanı’yla kalacağı için, ikinci turda HDP seçmeninin Millet İttifakı’nın adayına oy vereceğini, o safhada da; teröre bulaşmamış, sicili temiz binlerce var, yüzlerce var, binlerce belki çok olur, HDP üyesi, PKK’yı reddeden ve Türkiye’de geleceğini gören insanlar var, onlardan da hükümette bakan olabilir.
Sancar Bey, Ahmet Bey (Mithat Sancar, Ahmet Türk)
Bugün, İsrail’in saldırganlığının ve Filistinlilere karşı uyguladığı soykırım ve zulmün arkasında Amerika Birleşik Devletleri’nin bu tutumu var. Filistin topraklarında Yahudilerin tam hâkimiyeti olarak kısaca tarif edebileceğimiz “Siyonizm” ABD yönetiminin tam desteğiyle ayakta kalıyor.
ZULME DESTEK
Nitekim, Joe Biden, İsrail yönetiminin, Kudüs’te Doğu Kapısı’nda Filistinlilere müdahalesini, ardından Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinlilerin evlerinden çıkartılma girişimini, son olarak Kadir Gecesi, Mescid-i Aksa’da namaz kılanların üzerine bomba ve plastik mermilerle saldırmasını görmezden gelip yine Netanyahu hükümetinin yani İsrail’in yanında olduğunu açıkladı. ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı sözcüleri İsrail’i kınayamadı.
Ağzından demokrasi, hukuk, insan hakları düşmeyen ABD Başkanı, saldırgan İsrail’e tek laf etmeden, Gazze’den verilen karşılıklar için dün “Binlerce roket topraklarına düşerken İsrail’in kendini savunma hakkı var” dedi.
Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamada da “Biden, Hamas ve diğer terör gruplarının Kudüs ve Tel Aviv de dahil bölgelere yönelik roket saldırılarını kınadı. Biden, İsrail’in güvenliğine ve İsrail’in sivilleri korurken kendini ve halkını meşru müdafaa hakkına sarsılmaz desteğini iletti” ifadesine yer verildi.
ETKİ AJANLARI DEVREDE
Oysa, üç dinin kutsal toprakları üzerinde terör estiren İsrail yönetiminden başkası değil. Yurtdışında ve yurtiçinde yapılan bazı değerlendirmelerde, yaşananların iç siyasette sıkışan
Yalnız, onların insanlık dışı şiddetinin ve terörünün hedefi, büyüklerine o acıyı çektirenler değil, hiç suçu ve günahı olmayan Filistinliler.
İsrail, mazlumun zulmünün zalimin zulmünden geri kalmadığını gösterdi tüm insanlığa...
İsraillilerin yaptıkları zulmü görünce; “Geçmişte yaşadıklarından, insanlıktan, vicdandan nasıl bu kadar uzak olabiliyorlar?” diye düşünmeden edemiyor insan.
Çocukları, bebekleri bombalarla katleden, kadınları yerlerde sürükleyen, öldüren, hedef gözetmeksizin insanlara ateş eden İsrail polisi ve askerlerini görünce, “Bunlar insan olamaz” demekten kendimi alamıyorum.
Dünyanın herhangi bir yerinde bir kilise ya da bir havraya, hele bir de ibaret sırasında, değil saldırı en küçük müdahale dahi yapılsa ayağa kalkacak olan “Batı medeniyeti” olan bitene seyirci.
Her ne olursa olsun, insan yine de bir sebep arıyor.
AKIL DA YOK
Mustafa Kemal Atatürk bu sözleri, Yunan İşgali’ne karşı Manisa Demirci’de sivil halktan oluşturduğu “Akıncı” müfrezeleri ile düşmana kayıplar verdiren ve Anadolu’nun işgalini geciktiren Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey’e söyledi.
Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey de bu sözlerden sonra soyadını “Akıncı” olarak değiştirmiştir.
Geçen yıl 8 Temmuz 2020 günü Manisa’nın Demirci ilçesine gittiğimde İbrahim Ethem Akıncı ve Demirci Akıncıları ile ilgili çok şey dinledim, düşmana karşı savaştıkları alanları ziyaret ettim.
Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey
Manisa’nın Demirci ilçesinden, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili bir konuşma yapma konusunda davet alınca çok sevindim. “Akıncıların” yurduna gidecek, 15 Temmuz’u anlatacaktım.
Bana göre Demirci, 15 Temmuz’u en iyi anlatacağım yerdi. Neden böyle düşündüğümü özetleyeyim:
ÇÖPE ATILAN BAŞKA ŞİKÂYET
Nitekim, bu olayda olduğu gibi, CİMER’e 20 Aralık 2020 günü Çanakkale’den başvuran F.G. isimli yurttaş, İBB’nin düzenlediği Hazreti Mevlânâ’nın anıldığı ‘Şeb-i Arus’ törenleri hakkında şikâyette bulundu. Savcılık bunu da belediyelerin bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı’na yolladı. Müfettişlerin iki satırlık yazısı üzerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da, 29 Nisan 2021 tarihinde “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” vererek bir anlamda şikâyeti çöp kutusuna attı.
Burada da aynısı olacaktı ama devreye, çöpten mağduriyet yaratmaya çalışan İBB Basın Sözcüsü Murat Ongun girdi ve onun çabasıyla tartışma bu noktaya geldi.
Neyse her şerde bir hayır vardır!
‘ORGANİZE KÖTÜLÜK’ YALANI
COVID-19 salgını başladığından beri dünyanın en saçma iddiasını Murat Ongun, 29 Mart 2020 günü kişisel Twitter hesabından ortaya atmıştı. Kağıthane-Kabataş otobüs hattında Fazilet Durağı’ndan, Boğazköy-Bakırköy hattında da iki duraktan “organize” şekilde normalin üzerinde yolcu bindiğini, amacın da kalabalık otobüs görüntülerinin paylaşılarak İBB Başkanı İmamoğlu’nun salgına karşı gerekli tedbirleri almadığına dair algı yaratmak olduğunu yazdı. Ongun, buna “organize kötülük” adını koydu. O gün, ünlü-ünsüz, gerçeği-trolü yandaşların tamamı Ongun’a inanarak, ‘Organize Kötülük’ başlığıyla mesaj yazdı ya da televizyonlarda açıklamalar yaptılar.
BAŞKANIN KANI DONDU
Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un açılış konuşması sırasında tam arkasında duruyordu. Bir anda silahına sarıldı ve Büyükelçi Karlov’u sırtından vurarak öldürdü. Katilin saldırı sırasında giyeceği kıyafetten, sonrasında atacağı slogana, saldırganın akıbetinden, cinayet sonrası açılacak soruşturmayı yanlış yönlendirmeyi amaçlayan faaliyetlere kadar her ayrıntı ince ince hesaplanmıştı. Mevlüt Mert Altıntaş, teslim olmamak üzerine kurulu, sonu kendi ölümüyle biten bir intihar saldırısı gerçekleştirmişti. Kurgu yalnızca giydiği siyah takım elbise ile sınırlı değildi; suikast sonrası attığı Arapça slogan, “Türkiye’de Emniyet içinde Nusracı polislerin olduğu” algısı yaratılması üzerineydi. Altıntaş, “Suriye’yi unutmayın, Halep’i unutmayın” diye bağırdıktan sonra, tercümesi, “Bizler yaşadıkça daima cihat etmek üzere Muhammed’e biat edip söz vermiş kişileriz” şeklinde Arapça slogan attı.
ABD’NİN KORUDUĞU FETÖ SUİKASTI
Kimileri, “yalnız kurt” tabir edilen cihatçı polis yalanını pazarlamaya kalktı. Olaydan hemen sonra, saldırıyı Nusra’nın üstlendiğine ilişkin sahte bir açıklama sosyal medyada yayınlandı. Bu açıklama, suikastın “yalnız kurt” işi olmadığını gösteriyordu. En azından bu sahte açıklamayı yapan işbirlikçileri vardı. FETÖ’cü hesaplar, Türkiye içinde manipüle edilmeye hazır bekleyen gazeteci kılıklı tipleri de kullanarak, Emniyet’e giren polislerin Nusracı olduğu, onlardan birisinin de, Suriye’deki varlığına ve uygulamalarına karşı çıkan Rusya’nın Ankara’daki büyükelçisini öldürdüğü algısını yaymaya başladılar. O günleri çok iyi hatırlıyorum; kısa süre sonra terör örgütü Nusra’nın saha komutanları bu suikastla ilgilerinin almadığına dair yazılı açıklama yaptılar. FETÖ öyle bir istihbarat operasyonu yapmıştı ki, hem o tarihte yeniden düzelmeye başlayan Türkiye-Rusya ilişkilerine darbe vurmayı amaçlamış, hem de Türkiye’nin güvenilir bir ülke olmadığı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Emniyet’e ve devlete Nusra gibi terör örgütlerine yakın kişilerin alındığı algısını yaymayı hedeflemişti. FETÖ eliyle gerçekleşen suikastı, Amerika’nın ezeli düşman gördüğü Rusya’ya mesajı şeklinde okuyanlar da oldu.
RUSLAR DA İNCELEDİ
Çok titiz bir soruşturma ve yargılama yapıldı. Çünkü olayın bir tarafı Rusya Federasyonu idi. Rus yetkililer, Ankara Çevik Müdürlüğü’nde görev yapan Altıntaş’ın bilgisayarının silinmiş sabit diskini ülkelerine götürdü. Orada özel bir inceleme ile içerikleri silinmiş halde, ‘Fetullah Gülen’ ibareli 2 dosya, ‘Hizmet’ ibareli 690 dosya, ‘FETÖ’ ibareli 4 dosya, ‘Nur Cemaati’ ibareli 1 adet dosyayı tespit etti. Deliller ve FETÖ’nün MİT yapılanması elemanlarının itiraflarıyla Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava geçen yıl mart ayında tamamlandı. Gerekçeli kararı ise geçen ay açıklandı.
FİRARİ EMRE’DEN ALGI OPERASYONU
FETÖ elebaşı