GAZİ TURGUT ASLAN OPERASYONU
FETÖ elebaşını ve örgütü bu derece “ümitsizliğe” iten gelişme, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı, Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlıkları’nın koordinesinde 18 Ekim 2022 günü, 59 il merkezli olarak gerçekleştirilen “Gazi Turgut Aslan Operasyonu” oldu.
Bir gün içinde güncel yapılanması üyesi 704 FETÖ mensubundan 18’i aktif kamu görevlisi olmak üzere 677’si gözaltına alındı. 222 mahrem kurye tutuklandı, 368’i hakkında adli kontrol kararı alındı. 86 kişi Emniyet ve savcılıktan serbest kaldı. 45 mahrem kurye de ‘etkin pişmanlık’tan yararlanarak itirafçı oldu. Operasyonda örgüt yönetiminin yolladığı 26 milyon TL’ye de el konuldu.
FETÖ’nün mahrem/kurye operasyonu sonucunda; örgütün yeniden yapılanma faaliyetlerini hızlandırdığı, mahrem yapılanmaların tekrar organize edildiği, cezaevinden çıkan FETÖ üyelerinin güncel yapılanmada aktif rol aldıkları, öğrenci yapılanmasının faaliyete geçirilerek kamuya sızma girişimlerine devam edildiği tespit edildi.
Bunun için, 2016’ya kadar yurtdışına çıkardığı paraların bir kısmını, örgütten kopuşları önlemek için tersine akışla yurtiçinde aktardığı belirlendi.
FETÖ’CÜLERİ ŞOK EDEN OPERASYON
Operasyonda, yeni güncel yapılanma, mahrem yapılanma, finansal yapılanma ile kuryelerin çalışma biçimlerinin de deşifre edilmesi FETÖ elebaşı dahil örgütün yurtdışındaki üyeleri arasında moral bozukluğuna yol açtı. Asıl etkisini ise yurtiçindeki FETÖ üyeleri arasında yarattı. Emniyet’in 8 ay hiçbir sızıntı olmadan sessizce yürüttüğü operasyonu önceden haber alamamış olmaları ve bir gün içinde 59 ilde 704 kişiye operasyon yapılmış olması tam bir şok etkisi yarattı.
HDP işte tam da budur; üzerine yemin ettikleri Anayasa’ya aykırı davranan, PKK terör örgütünün sözcüsü ve siyasi payandasıdır. Bırakın işbirliğini, HDP ile görüşmenin bile siyaseten nasıl zarar verdiği yapılan tartışmayla ortaya çıktı.
Gerek Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri gerek MHP Lideri Devlet Bahçeli, ziyaretin anayasa değişikliği ile sınırlı “olağan, doğru” görüşme olduğunu söyleseler de HDP’nin bunu PKK’nın kendisi için çizdiği siyasi perspektif ve stratejiye uygun kullanacağı açık.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cumhur İttifakı vurgusu, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin HDP’yi ziyaretinin yeni bir “açılım” anlamına gelmediğini gösteriyor.
MHP’liler açık biçimde, Cumhur İttifakı’nın ayakta durmasının da buna bağlı olduğunu söylüyor. Her iki taraf da bunu biliyor.
İKTİDARA ‘FAŞİST’, MUHALEFETE ‘YETERSİZ’
Hakkında somut delillerle kapatma davası bulunan, pazar günü bile PKK’nın TSK’ya attığı iftiranın propagandası için sokağa çıkan HDP, TBMM’de Adalet ve Kalkınma Partisi heyetiyle çekilen ve basına yansıyan fotoğrafı siyasi strateji için etkili biçimde kullanmaya kararlı görünüyor. Ziyaret ve çekilen fotoğraf da buna imkân verdi.
Nitekim dün, “Faşizmi kurumsallaştırmaya azmetmiş” diye tanımladığı Cumhur İttifakı’nın beklentilerini karşılamayacağını bilen HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, görüşme üzerinden asıl mesajını da muhalefete verdi; “...Baktığımızda tablo çok aydınlık görünmüyor. Kalıcı çözümler üretmekte gerekli iradeyi ortaya koymayan bir muhalefet blokuyla karşı karşıyayız... İktidarın neler yaptığını, yapmak istediğini her vesile ile anlatıyoruz. Ortada faşizmi kurumsallaştırmaya azmetmiş, sömürüyü ekonominin temeline oturtmuş, kutuplaşmayı ilke edinmiş bir anlayış var.”
PKK/HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimine doğru giderken izlediği siyasi strateji ve perspektifinin ne olduğunu bu köşede birkaç kez yazmıştım.
Hemen ardından PKK’nın siyasi kolu HDP devreye girdi ve TBMM’de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın cevaplaması isteğiyle konuyla ilgili soru önergesi verdi.
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı da PKK’nın yayın organına bağlanarak kimyasal silah kullanıldığı iftirasına ortak oldu. Sözlerinden dolayı da tutuklandı.
PKK sözcüsü Selahattin Demirtaş da hapishaneden avukatları aracılığıyla, konunun araştırılmasını ve TBMM’deki muhalefetin buna sessiz kalmaması gerektiği mesajını paylaştı. Daha da ileri giderek, buna sessiz kalınmasının suça ortak olmak anlamına geldiğini yazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu iftiraları atanlar için şu ifadeleri kullandı: “Silahlı Kuvvetlerimizin bugüne kadar kimyasal silah kullanmak gibi bir taksiratı yoktur. Attığı bütün adımları uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa bu çerçevede atmıştır ve bu çerçevede atmaya da devam edecektir. Bu, bunların namussuzluklarındandır, ahlaksızlıklarındandır. Bunlar ilk defa da bu iftiraları atıyor değiller. Bunlar densizdir, bunlar ahlaksızdır. Ordumuza hep attıkları çamur budur. Çamur at, tutmazsa iz bırakır diye düşünüyorlar.”
TALİMAT PKK’DAN, EYLEM HDP’DEN
PKK’nın ürettiği yalanı Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne taşımaya çalışanlar da var.
Kimyasal yalanın ortaya atılmasından sonra terör örgütü PKK’nın elebaşlarından
“Gencecik çocuklarımız uyuşturucu ağına düşüyor. Ailelerimiz çaresiz” derken, şu sözleriyle de uyuşturucudan elde edilen kara para ile Türkiye’nin cari açığının finanse edildiğini iddia etti: “Mevzu daha büyük bir yerde. Her şey bu iktidarın ekonomiyi bitirmesi ile başladı. O kadar müsrifçe harcadılar ki iktidarda kalmak için çok kirli bir oyuna girdiler. Her türlü kara paranın ülkeye girmesine göz yumdular. ‘Nereden getirirsen getir, kaynağını sormayacağım’ dediler. Milyar dolarları yani uyuşturucu paralarını cari açık için kullandılar. Uyuşturucu baronlarının parasına göz yumarsan sahipleri de Türkiye’ye gelir.”
FETÖ’NÜN ÜRETTİĞİ İFTİRA
Fetullahçı Terör Örgütü elemanlarının 2014’ten beri söylediği yalanları bu kez ülkenin ana muhalefet partisinin liderinin ağzından dinlemiş olduk. Beni hiç mi hiç şaşırtmadı. Çünkü 31 Mayıs 2021 tarihinde bu köşede, “Türkiye’yi narko-devlet ilan edecekler” diye yazmıştım.
FETÖ-ABD-KILIÇDAROĞLU
Nitekim 2022 yılının mart ayında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı ‘Uluslararası Narkotik Kontrolü Strateji Raporu’nda Türkiye benzer bir bakış açısıyla hedef alınmıştı. “Uyuşturucu ve Kimyasal Kontrolü” ile “Para Aklama” başlıkları altında iki cilt olarak yayımlanan raporda, Türkiye, yeterli önlem almamakla eleştirilirken “Asya ile Avrupa’nın birleştiği noktada bulunması ve yasadışı finansı ele almak konusunda yeterli kontrol yapmaması nedeniyle Türkiye, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığının önemli bir transit ülkesi” olarak tanımlandı.
FETÖ mensuplarının yıllardır attıkları iftiralar, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın raporu ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleri birbirini tamamlıyor.
AMERİKAN YAPIMI SENARYO
Korkarım bu tür iftiralar hem derinleşecek hem de çeşitlenecek gibi görünüyor.
HDP ve Selahattin Demirtaş gibi PKK sözcülerinin rolünü anlatmaya gerek yok ama bunun için siyasetçi, akademisyen, dernek, vakıf ve gazeteci gibi yurtiçindeki etki ajanlarını bol bol kullanacaklar.
Maalesef bu kez de onurlu Türk hekimlerinin adını kullanan bir meslek örgütünün adı bu kirli kampanyaya katıldı. TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı daha önce olduğu gibi PKK’nın başlattığı bu kirli operasyonda da piyon oldu. Nasıl olduğunu Fincancı’nın 26 Ekim’de Ankara Emniyet’inde, 27 Ekim’de Ankara Savcılığı’nda alınan ifadeleri ile anlatayım:
17 EKİM 2022
Şebnem Korur Fincancı, Rosa Luxemburg isimli insan hakları alanında faaliyet yürüten vakfın cezaevi ve sağlık üzerine düzenlemiş olduğu panele konuşmacı olarak katılmak üzere 17 Ekim 2022 günü Almanya’ya gittiğini söylüyor.
18 EKİM 2022
İfadesine göre Fincancı, 18 Ekim 2022 günü, dünyanın her yerinden üyesi bulunan IPPNW (Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler) isimli gruptan arkadaşları ile Almanya’da bir araya geldiğinde, bu grubun Irak’ın kuzeyinde kimyasal iddiaları ile ilgili araştırma yapmak üzere bölgeye gittiklerini ve konuya ilişkin olarak IPPNW tarafından bir rapor hazırlandığını öğreniyor. Nerenin vatandaşı olduğunu bilmediği ve o ortamda tanıştığı bir meslektaşı bir video gösteriyor. Fincancı, PKK’nın kanalı Medya Haber’e bağlanmadan önce video hakkında böyle bilgisi oluyor. Kendisine gösterilen görüntülerin IPPNW’nun hazırlamış olduğu raporda da yer alan görüntüler olduğunu ve Irak’ın kuzeyinde çekildiğini öğreniyor.
19 EKİM 2022
Ama 29 Ekim 1961’deki bayramın bir başka özelliği vardı; Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in talimatıyla, Türk mühendisleri tarafından üç ay gibi kısa bir sürede tasarlanıp üretilen ilk yerli otomobil olan “Devrim” Türkiye’ye tanıtılacaktı.
‘PAŞAM BENZİN BİTTİ’
O gün TBMM’nin önüne iki “Devrim” otomobili getirildi. Cumhurbaşkanı Gürsel, mühendislerden Rıfat Serdaroğlu’nun kullandığı otomobile bindi. Ama otomobil 100 metre sonra aniden durdu. Gürsel, “Ne oldu?” diye sorduğunda, “Paşam benzin bitti” diyebildi.
Gürsel, diğer “Devrim” otomobiline binip Anıtkabir’e gitti. Devrim, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Ankara Hipodrom’da geçit törenine de katıldı. Devrim sonrasında da yollarda aylarca deneme sürüşleri yaptı. Aracı gören vatandaşlardan alkışlayanlar olduğu gibi ilk yerli otomobilin önünü kesip, sarılıp ağlayanlar da vardı.
BİZE HEP UMUTSUZLUĞU AŞILADILAR
Ama “Devrim” kendimi bildim bileli bir başarı değil, hep bir aşağılama ve hayal kırıklığı olarak anıldı. Ülkesini sevenler için üzüntü, “Türkler otomobil yapamaz, yapsa da yürütemez” diyen devletin içindeki emperyalistlerle sinsice işbirliği yapanlar içinse sevinçti.
Aynı kafa, Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinin politik bir konu olmadığını, ‘milli bir mesele olduğunu’ ve siyasetin üzerindeki sorumluluklar gibi yargının üzerine de sorumluluklar düştüğünü söyledi.
FETÖ’nün 40-45 yıldır ‘devlet içerisinde gizlendiğini’ söyleyen Kurtulmuş, “Bunların çok çok büyük bir kısmı tasfiye edildi. Ama hâlâ devletin, kamunun içerisinde, muhtemeldir ki karda yürüyüp izini belli etmeyen birtakım kriptolar vardır. Bunlarla da mücadele edilmesi lazım. Yargının bu kararı da tabii gerekçesini şu anda bilmiyoruz ama bu kadar ciddi bir meseleyken böyle bir kararın alınmış olması herhalde FETÖ ile mücadeleye katkı sağlamayacaktır” dedi.
BAKAN BOZDAĞ’IN RAHATSIZLIĞI
Danıştay 5. Dairesi tarafından verilen kararlara tepki sadece Numan Kurtulmuş’un sözleri ile sınırlı değil. Hâkimler ve Savcılar Kurulu başta olmak üzere edindiğimiz bilgilere göre Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da kararlardan rahatsızlığını ilgili kurumlarla paylaştı. Yargı içinden ve dışından da gelişmelere çok sayıda tepki var.
Numan Kurtulmuş’un, “Karda yürüyüp izini belli etmeyen birtakım kriptolar vardır” cümlesinin üzerinde önemle durmak gerekiyor. Evet, devletin tüm kurumlarının, siyasetin FETÖ ile mücadelesi çok önemli ama yargı bu mücadelenin kazanılmasında en önemli güç merkezi.
YARGIYA DÜŞEN ÜÇ GÖREV
FETÖ ile mücadelede yargıya üç önemli görev düşüyor:
Danıştay 5.Daire’sinin kararı, Hâkimler Savcılar Kurulu(HSK) ile Adalet Bakanlığı dahil FETÖ konusunda hassas olan yargı içinden ve dışından birçok kişiyi rahatsız etti. Nitekim HSK kararların tamamına itiraz etti.Böyle bir karardan rahatsız olmamak mümkün değil çünkü bu konuda en küçük hata ve ihmal Türkiye için felakete yol açar. TSK, Emniyet, MİT, Mülkiye başta devletin içinden FETÖ’cüleri temizlemek bir milli güvenlik sorunudur.
YARGI MAHREM YAPILANMASI
FETÖ’nün “devletin kılcal damarlarına” sızma hedefinde, TSK, Emniyet, MİT, Mülkiye yanında “Yargı Mahrem Yapılanması” önemli bir rol oynamıştır.
Yargıdaki FETÖ yapılanmasının örgüt açısından önemini 29 Mart 2019 günü Posta’daki köşemde şu satırlarla anlatmaya çalışmıştım:
“... satrançta, kareleri kendini gizleyerek tek tek küçük hamlelerle geçen ve tahtanın sonuna ulaşan piyon, aynı renkteki vezir, kale, fil ya da ata terfi eder. Yani o sıradan piyon, vezir, kale, fil ya da at’a dönüşür. Bunların içinde en önemli taş vezirdir. Çünkü kale, fil ya da at gibi sınırlı hareket etmez. Sağa, sola, öne arkaya ve çapraz yöne sınırsız giderek vurucu hamleyi yapar, tıpkı yargıdaki kripto FETÖ üyesi gibi.
Bir bakarsınız verdiği kararla FETÖ üyesini serbest bırakmış. Bir bakarsınız hiç ilgisi olmayan kişiyi tutuklayıp haksız mağduriyete yol açmış. Bir bakarsınız FETÖ’nün kripto iletişim yöntemleri ByLock ya da ankesörlü hat konusunda haksız bir takipsizlik ya da beraat kararı vermiş.
At, kale ya da file dönüşen piyon da tehlikelidir ama onların hareketi sınırlıdır. Bu üçünü bürokraside, Emniyet, TSK ya da diğer alanlara sızan FETÖ’nün piyonlarına benzetebiliriz. Bunların yetkisini, satranca benzetirsek hareketi hep sınırlıdır. Son sözü söyleyen yargıya sızıp vezire dönüşmüş piyon ise öldürücü vuruşu yapar yani hepsinin yaptığı çalışmaları sonuca ulaştırır.”
YARGININ ÜÇTE BİRİ FETÖ’CÜYDÜ