21 Ağustos 2008
"Günlerden bir gün rüzgár tanrıçası, adamın hor görülen ve fena davranılan hayatlarına birer öpücük konduruverir. Futbol yıldızı işte bu öpücükle doğar. Teneke bir kulübede, saman bir beşikte dünyaya gelir ve yeryüzüne kollarının arasında bir topla avdet eder." Eduardo Galeano, "Gölgede ve Güneşte Futbol" kitabında yıldız’ın doğuşunu anlatıyor. Yürümeyi hemen öğrendikten sonra adımların nasıl hızlandığını ve topla kutsal bütünleşmenin kendisine, kulübüne ve futbol dünyasına nasıl hákim olduğunu vurgulamaya çalışıyor. "Yıldız" demek kısaca şu anlama gelir: "Top onu arar, ona ihtiyaç vardır." Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerindeki gibi futbolcu bazen aranarak, bazen de rastlanarak kendini gösterir.
Süper Lig’de yeni sezon start alıyor. Yani, "Hasretlik bitiyor". Hasretin bitmesi karnavalın başlamasıdır. Hürriyet Spor, Süper Lig’i doyasıya anlatan muhteşem bir dergi sundu. Mücadele erken başladı. Ünlülerin spor anketinde manşetler birbirinin ardından patlıyor. Örneğin; "Önce Skibbe gider sonra Dede". İşte ilk uyarı. F.Bbahçe yıldızlarıyla havalı ve iddialı. 4 büyüklerin değerinin nasıl arttığını açıklayan rakamlar. Büyüklerle bir maçın değeri Anadolu için: 10 milyon YTL.
Para, para, para
Transferde çok para harcandı, çok futbolcu yer değiştirdi. Avrupalı yıldızlar peşlerine takılanları uzun süre izledikten sonra sonunda Türkiye’yi seçtiler. Avrupa şampiyonu İspanya’nın "Dede" lakaplı teknik direktörünün sarı lacivertli kulübe transferi ilk bombaydı. Ardından Güiza patladı. Morgan De Sanctis’in de Galatasaray’a gelmesi çok ses getirdi. Beşiktaş’ın transfer hesabında tek hedef şampiyonluk. Efsanenin dönüşüne gelince; "Trabzonspor dört büyüklerle hesap görecek". Özetle bütün takımlar büyük küçük yenilendi, güçlendi. Haydi maça!..
51. sezon Süper Lig’de yeni bir heyecan, gıcır gıcır takımlar şimdiden tribünlerdeki yerlerini kapatan yüz binlerce taraftarın sesini getiriyor. Anketler dört büyüklere neredeyse eşit şans tanıyor. Yıldızları, yabancıları çok genç umutları hazır. Takımların çoğunluğu yerli hocalara emanet.
Son söz: Herkes, her takım kendi umudu kadar koşmak zorunda. Haydi lige!..
Yazının Devamını Oku 4 Ağustos 2008
SÜPER Lig geliyor. Şunun şurasında ne kaldı ki. Ama bir dakika orada durun. Bu yılki ligin geçenlerden farkı çok önemli. Süper Lig ile birlikte Trabzonspor da geliyor. Diyeceksiniz ki: "Bugüne kadar neredeydi?" Vallahi orasını ne siz sorun, ne biz söyleyelim. Türk futbolunun dördüncü büyüğü, "Bu kadar hasret bitsin" dedi ve yola çıktı. Bu kadar üzüntü de hem ona, hem de taraftarına yeter. Az bekletmediler, çok oldi!
Geçtiğimiz günlerde hastanede, bir Trabzon taraftarı karşıma çıktı. Delikanlının içi yanıyordu: "Abey, ben bugüne kadar hiç şampiyonluk görmedim." Bir şeyler daha söylemek istedi, yutkunuyordu adeta. Trabzon’da doğmuş, Trabzon’da büyümüş, İstanbul’da iş bulmuş, fakat kaç yıldır Trabzon’u bulamıyordu. Tekrarladı vura vura, "Abey, bugüne kadar ben hiç şampiyonluk görmedim."
Hüseyin Kol, sonra bir açıldı pir açıldı, içinde ne varsa döktü. Eee kolay değil, sadece Hüseyin’in değil, Mehmet’lerin, Ahmet’lerin, Temel’lerin içi yanıyor. Şampiyonluk görmeden yaşlanıvermek ne demek, onu gidin de Trabzonlular’ın yüreğine sorun. Bu kadar özlem de hem Trabzonsporlulara hem de bütün sevenlerine yeter.
Dönüşü bir bayramdır
Gözünüz aydın, Trabzonspor geliyor. Topuyla, tankıyla en has futbolcularıyla vallahi geliyor. Artık bu devi sahalarda gol koştururken, kupa ararken göreceğiz. Nereli olursak olalım, Trabzonspor’un dönüşü bir bayramdır. Çünkü nasıl ki, Türk futbolu Fenerbahçesiz, Beşiktaşsız, Galatasaraysız olmazsa Trabzonsuz da olmaz. Bu kadar hasret dağdaki çobanı bile Avni Aker’e götürür. Hadi yolunuz açık ola. O Trabzon ki, dördüncü büyük olarak yola çıkmıştı, aynı yerden başlıyor.
Dünler, bugünler ve yarınlar
Bu buluşmada her şey var. Trabzonspor’un soyağacında çok kupa, çok şampiyonluk, çok zafer var. 1975’ten 1984’e kadar 6 Türkiye şampiyonluğu, 7 Türkiye Kupası, 7 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 5 Başbakanlık KupasıÖ Nice ulusal sevinçler. Trabzonspor’un tarihi gerçekten unutulmayacak zaferlerle doludur. Hem de o kadar kısa zamana sığmıştır ki; önce Avrupalı rakipleri şaşırmıştır. Ne kadar yazsak anlatamayız. Şimdi artık hem gelmişi, hem geçmişi onlardan gözleyeceğiz. Biz o tarihi yaşayanlar, heyecanlarımızı sunmakta haksız mıyız? Açılın Trabzonspor geliyor.
Bu takımın Süper Lig’e çok yakışacağına inanıyorum. Çünkü iddialı geliyor. Önünde bir yığın tarih sayfası, hani geline sormuşlar, "Yerim dar demiş." Bir zamanlar başkan Sadri Şener’in bir telefon konuşmasını hatırlıyorum, "Artık beklemeyeceğiz, Trabzonspor koşmaya hazır" diyordu. Sadri Şener ve yönetimi Trabzonspor’un kimliğini bir kez daha sunuyor. Bütün yönetim ve milyonlarca taraftar ve koca bir kent Trabzonspor’un başarısına susamış. Trabzonspor’un dönüşü Türk futbolu için mutlu olaydır. Bir de şu transfer listesine bakınca bordo mavili takımın koşuya ne kadar hazır olduğu belli. Trabzonspor başarılara imza atmaya alışkın bir kulüp. Gol kralları, yerli yabancı yıldızlar, gençler aldı. Bütün bunların gerekçesi şu; Trabzonspor eski şanlı geçmişini yeniden arıyor.
Görülen lüzum üzerine işte yeni sezonun yıldızları ve geldikleri kulüpler: Egemen Korkmaz (Bursa), Giray Kaçar (G.Birliği OFTAŞ), Gökhan Ünal (Kayseri), Selçuk İnan (Manisa), Ceyhun Gülselam (Unterhaching), Gustavo Colman (G.Beerschot), Hrvoje Cale (D.Zagreb), Yakup Bugun (Altınordu), İsmail Özeren, Buğra Erdoğan (Ç.Dardanel), Necdet Kaba (A.Sebat), Selçuk Yıldırım, Mustafa Yumlu (Arsin), Eren Görür, Abdülaziz Solmaz (Pazar), Rigobert Song (G.Saray), Tony Sylva (Lille), Fatih Altundağ (Hamburg), Christian Brüls (Maastricht), Proomise İsaac (G.Birliği).
Peki bu yıldızlar topluluğunun teknik direktörü kim? Ersun Yanal Yetmez mi?
Yazının Devamını Oku 14 Temmuz 2008
EURO 2008 her yönüyle renkli, gollü, futbol olarak yukarı kaliteyi aşan maçlarla bitti. Ayrıca finalde Fenerbahçe adeta yeni sezon için teknik direktör seçti. Löw o şansı zamanında kullanmış, ülkesine dönmüş ve Alman Milli Takımının patronluğuna kadar yükselmişti. Futbolun, cilvesine bakın. Fenerbahçe’nin eski antrenörü ile yenisi 2008 finalinde birbirlerine rakip oldular.
Joachim Löw 48, İspanya Milli Takımı Teknik Direktörü Luis Aragones 70 yaşında. Şaka ile karışık bir ölçü içinde 22 yaşlık büyük fark aldı kupayı, İspanya’ya götürdü. Luis Aragones de bize kaldı... Yani Fenerbahçe’ye.
En pahalı şey deneyim
Doğrusu, anlatılmaya ve hatırlanmaya değer...
Dede ile delikanlının kapışmasıydı. Dünyada en pahalı şey deneyimdir. Bakın, Löw bir Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası kupası kaybetti. Ee, ne yapalım kabahat bizim değil, Fenerbahçe’nin antrenör seçimindeki inancı. Bu işlerin nasıl gider bilinmez ama, Avrupa Futbol arenasında kariyeri ile anlatılacak bir isim Luis Aragones. Alman panzerlerini neresinden vuracağını çok iyi biliyordu ve İspanya zafere ulaştı. İşte, böyle bir takımın yaratıcısı Fenerbahçe’nin yeni patronu...
Aragones’in, Türkiye’ye transferi olağan karşılandı. Çünkü Fenerbahçe, artık bir dünya takımı. Hedefinin çizgisinde gidiyor. Aragones’in seçimi, bu büyük hedefe uygun düşüyor. Geçen sene Roberto Carlos’u getirdiler.
Geri tepilemezdi
Yankılar, sorular... İspanya Milli Takımını bırakarak şampiyonluk tacı ile Fenerbahçe’ye gelen Teknik Direktör Aragones, Fenerbahçe’nin önerdiği maaş için İspanyol basınına çok şey söylemişti. Aragones, röportajı yapan gazetecinin ’Affet beni ama Türkiye biraz delilik gibi geliyor bana’ şeklindeki yorumuna karşılık şöyle cevap vermişti: "Neden, futbol futboldur. Ekonomik olarak geri tepilemez bir teklifti. Taraftarının futbol ve seyirci gücü olarak sıcak olduğu büyük bir kulübe gittiğimi biliyorum, ama her yer aynı. Kazanırsan her şey iyi, kaybedersen kötü. Ben güçlüyüm. Ve güçlü teklifler aldığım sürece teknik direktörlük yapacağım. Bu benim işim. Ailem, bu maceraya katılmam için beni destekledi." Aragones’in Fenerbahçe’yi seçişi, pankartlarla protesto edildi. 50 bini aşkın taraftarın hala sesi kısılmış değil.
Umutla başlıyor
Aragones, kuşkusuz ses getiren bir transfer. Avrupa Kupası Şampiyonu bir takımın teknik direktörü, herhalde Fenerbahçe’ye çok şey kazandırmakla yükümlüdür. Umutla işe başlıyor.
Fenerbahçe’nin şampiyon hocasının 7 önemli sihirini Hürriyet Spor’da okuduk.
1-Zico yumuşaktı, bu tam bir boğa.
2-Samandıra turları bitecek.
3-Raul’u sildi, attı.
4-Yıldız değil, takım önemli
5-Teminat talep etmedi.
6-Kimse Türkiye’ye gelmek istemedi.
7-Del Bosque’yi sormadı bile...
Fenerbahçe’den çok antrenör geldi, geçti. Dünya Kupası şampiyonu Parreira’ya kadar. Aragones’in boynunda Euro 2008 Avrupa Şampiyonası madalyası sallanıyor. Ama bu futbolda o madalyayla sallanmak da var!!!... Haydi hayırlısı....
Yazının Devamını Oku 29 Haziran 2008
KIRANDA olsa kırıl düş, eğilme sakın! diyor şair. Milli Takım, Euro 2008’e böyle veda etti, vuruşarak. Avrupa’da hem gücünü gösterdi hem de Türkiye’miz için adeta bir sempati imtihanından geçti. Artık Avrupa’nın büyükleri arasındayız. Bunu da nasıl becerdiğimizi güç şartlar altında neler yarattığımızı dünya alem gördü. Yaşam ve futbol... Zafer gecelerinde hastanedeydim. Semih’in üçüncü golü yatağımın başucunda atıldı. Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu’nun usta elleri ve ekibi hayati bir ameliyattan sonra beni maçlara yetiştirmişti. Ayaklarım sanki geri geldi, takır takır yürüyorum. Evet, maçları tv başında izledim, hastane yatağındaydım, ama müthiş keyifliydim.
Türkiye artık özlediğimiz futbolu oynuyordu. Yeni bir devir açtık. Bizim takım önüne geleni temizledi. Avrupa Şampiyonası futbolumuz için gerçekten bir dönüm noktası oldu. Futbolda dünyaya bir kez daha geldik. O ne muhteşem gösteriydi. 44 takımdan 39’u gitti biz kaldık. Hala da varız. Avrupa hala bizi konuşuyor.
Artık sınıf atladık
Hangi televizyonu açsanız Türk Milli Takımı’nın maçları çıkıyor. Böyle bir gösteriyi parayla filan anlatamazdık. Avrupalılar bunu kendiliklerinden yaptılar ve Türk futbolunun artık sınıf atladığını kabul ettiler: Alkışlarla...
Sporseverler final boyunca Avrupa’ya taşındı. Çocukları yalnız bırakmadılar. Seyircimizde futbolumuza yakıştı. Böyle bir bütünleşmeyi, böyle bir yüceleşmeyi doğrusu ilk defa yaşıyoruz. Ne mutlu bize...
Hepimiz günlerce maçları izledik. Sonunda geldiğimiz yer gerçekten önemli bir yer. Evet, geldiğimiz yeri korumak zorundayız. Kupada geleceğin ışıklarını yakaladık. Önümüzde 2010 Dünya Kupası var. Türkiye bu kupaya ne denli layık olduğunu bence göstermiştir. Eldeki güç imkánlarla ama ateş parçası çocuklarımızla nerelere geleceğimizi bütün dünyaya gösterdik. Euro 2008 Türkiye için bir milattır.
Önümüzde dünya kupası var. Göreceksiniz buradakinden daha ileride olacağız. Avrupa bizi bekliyor. Biraz korkarak, çekinerek ama Türkiye’nin çıkışını alkışlamaya devam ediyor. Sağ olun çocuklar. Fatih Terim sana da teşekkür ediyoruz. Bu başarıdaki emeğin kutsaldır, emeğin inkár edilemez. Türkiye’nin alın teridir.
TEŞEKKÜR:
Florence Nıghtıngale Hastanesi’nde önemli bir boyun ameliyatı geçirdim. Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu başta olmak üzere Op. Dr. Mercan Sarıer, Op. Dr. Mehmet Aydoğan, Op. Dr. Meriç Enercan’a, Dr. Murat Şirikçi’ye, Genel Koordinatör Dr. Mücahit Atmanoğlu’na, Dr. Murat Şirikçi’ye, tüm hemşire ve görevlilere candan teşekkür ediyorum. Beni hastalığım boyunca yalnız bırakmayan, arayan arkadaşlarıma ve dostlarıma da sevgilerimi sunuyorum. Sağ olsunlar...
Yazının Devamını Oku 29 Mayıs 2008
GALATASARAY’ın Kalamış’taki sosyal tesisleri ile Fenerbahçe birbirine komşudur. Bu yakınlıktan şampiyonluk kutlamasında tatsız olaylar yaşandı. Fenerbahçeli bir grup tarafından engellenmek istenmesi hálá konuşuluyor. Üzüntü mesajları hafif kaldı.
Bu yakınlıktan şampiyonluk kutlamasında tatsız olaylar yaşandı.
Fenerbahçeli bir grup tarafından engellenmek istenmesi hálá konuşuluyor.
Üzüntü mesajları hafif kaldı.
Niçin oluyor bunlar?
Yazının Devamını Oku 7 Mayıs 2008
ÖNCE manşeti atalım, "Şampiyon diyebilirsiniz." Hürriyet, Galatasaray’ın bitime bir hafta kala tarihe yazdığı şampiyonluğu böyle anlattı. Artık "Şampiyon diyebilirsiniz." Var mı itirazı olan? Ben de cumartesinden pazara kadar parmağımı kaldıranlardanım. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Yiğidolar’ın toprağından bir şampiyon daha çıkıyor. Artık gönüllerin şampiyonudur. Zamanı geldiğinde Sivasspor’u hak ettiği zirvelerde göreceğiz. Galatasaray’ın tarihsel büyüklüğüne kafa tutacak kadar güçlü bir takım Sivasspor. Rakibini terletecek kadar yürekten oynuyor. Ve gelecekte olacakları haber veriyor.
Bir şampiyonluk maçında 8 gol... Evet yukarıda yağmur, aşağıda gol yağıyordu. Hele Sivasspor’un, rakibini 2 kez beraberlikte yakalayıp rakibinin peşini bırakmaması böyle bir günün finaline çok yakıştı.
Sıra 5. büyükte
Hep kendi aramızda konuşup dururuz, Türkiye’de şampiyonluğun kapısı neden bu kadar dar... Üç Büyükler, bu imparatorluğa ne zaman bir ortak alacaklar. Ve galiba zamanı geliyor. Sivasspor-Galatasaray maçının bir özetidir bu. Öyle gelmiş, böyle gitmeyecek. Bir zamanlar Trabzonspor’a dördüncü büyük derdik. Sivasspor da 5. büyüktür. Onları ayakta alkışlamalıyız. İnanıyorum ki, Anadolu’dan bir rakip daha çıkıyor. Sivasspor asla bir misafir değildir olmayacaktır. Evet, Sivasspor beşinci büyüktür. Sivas ellerinde doğup büyüyen ve geleceğini bağıran bir takım daha geliyor.
Galatasaray bu yürekli takım karşısında muhteşem bir gösteri sundu Türkiye’ye. O Galatasaray ki; bu yıl başına gelmeyen kalmadı. Kendi yağlarında kavrulan antrenörleri, borç-harç dalgalanmaları, inançlı taraftarları, yeminli yöneticileri... Bir zafer için işte önce bunlar gerekliydi. Artık şampiyon olarak omuzlarda taşınmayı erken hak eden Galatasaray, müthiş bir final oynadı o Sivasspor’a karşı. Daha çok şey anlatılır da, sıranın başında bir aslan parçası var. Takımı tek sözcükle anlatan bir futbolcu yetti. Zaferin adı Arda... Onun yarınlarını şimdiden görüyoruz. Tabii bize bırakırlarsa!
Yazının Devamını Oku 10 Nisan 2008
CHELSEA’nin korktuğu başına gelmedi. Teknik direktör Avram Grant’ın oyun boyunca tribündeki yüzünü izledim. Bir gerilim filmdeydi sanki. Kaskatı olmuştu, korkuyordu ve takımı İstanbul’daki maçtan daha kötü oynuyordu. Ya Fenerbahçe... Rakibinden daha rahat, daha güvenli. Türk futbolu bu tür boğuşmalarda hep korkuya kurban gidiyor.
İşte bir örnek. İlk maçta Deivid kendi kalemize gol attı. Rövanşın henüz başında (dakika 4) golü yiyiverdik. Takımın bu yılki karnesinde çok iyi ve çok kötü notlar var. Özellikle oyunun ilk hızında yediği goller defansif düzeni fotoğrafı. Sadece Avrupa maçlarında değil, Süper Lig’de de Fenerbahçe’nin ilk 15 dakikada yediği goller eleştiri alıyor...
Oyun başlıyor, dakika bir gol bir. Bu zaafiyet takımın mekanizmasını etki altına alıyor. Fener’in bir Mr’ını çekmek gerek. Ne yazık ki; Avrupa maçlarında da canımız yandı.
En fazla gol atan lider yediği erken gollerle dikkat çekiyor. İlk dakika golü oyunun sonuna kadar bir pranga gibi ayağımıza takıldı. Yarı final şansı da... Yediğimiz ilk golden sonra atacağımız bir gol bize yarı finali getirebilirdi. Ama rakip kale önünde yürek hoplatıcı bir Fener akınına hasret kaldık. Son maçta güçlü bir santrforun yakacağı çok can vardı. Ama ne Semih ne de Kezman’dan ses çıktı. En büyük eksik bu... Maldonado’nun da sakin kariyeri henüz daha Şampiyonlar Ligi düzeyinde değil.
Fener’e alkışlar
Bu eleştirilerin önünde, Fenerbahçe’ye alkışlarımız helaldir. Tribünler ve medya bütün maçların sonunda doğru bir özet çıkardı. Teşekkür ilanı değil. Fener’in hakkıdır. Elemeleri çeyrek finale katlayan bir takımın alın teridir, başarısıdır. Maçtan sonra televizyondan Fener yandaşlarının güler yüzlerini gördük. Kaybeden değil, Şampiyonlar Ligi’ne layık ekip seyretti Avrupa. Fenerbahçe kaybetmedi; "Zafer biraz da hasar ister". Artık Avrupadan korkmuyoruz. Hangisi karşımıza çıkarsa çıksın, Fenerbahçe’ye saygı gösterecektir. Arkası yarın...
Yazının Devamını Oku 28 Mart 2008
SİZ böyle bir lig gördünüz mü? Ben görmedim. Sanki otomobil yarışması. Geçen hafta Beşiktaş liderdi, Fenerbahçe geçti yerine. Bu hafta ne olur bilinmez ama Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi çok şeyler vaad ediyor. Önce liderlik, sonra şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmak. Peki, Galatasaray ve Sivasspor’un ayakları armut mu topluyor? Ya takılırlarsa, ya da ötekilerden birisi takılırsa?
İşte bu ligin özeti ve özelliği bu. Futbolumuzun geçmişinde 4 takımın birden birbirine yapıştığını görmedim. Çok çok iki takım kapışır, arkadakiler de umutla bakışırdı. 28. haftaya girilirken, zirvenin manzarası: "Fenerbahçe (60), Galatasaray (60), Sivasspor (58), Beşiktaş (58)."
Kader adamları
Gerçekten böyle bir benzerlik yaşanmadı. Bizim Sıddık Turgut’un deyişiyle, "Mahşerin 4 atlısı." Bazen kendimizi at yarışlarında sanıyoruz. Jokeyleri müthiş. Fotofinişe mi kalacağız? Gelelim, Beşiktaş-Fenerbahçe’ye. Bu maçta hangisi kazanırsa bayram, kaybeden önündeki maçlara bakacak. Bir aşağı, bir yukarı. Salıncakta 4 takım. Kupaya 4 ortak.
Derbi maçları favori tutmaz. Takımlar favori olmanın cezasını çekmekten bıktı, seyirciler de. Fazla bilgiç ve iddialı biri değilim. Benim tahminime göre 3’er vurucu var. Beşiktaş’ta Nobre, Holosko, Delgado. Fenerbahçe’de Semih, Kezman, Alex.
Fenerbahçe’nin yıldız tablosu ağır basıyor. Beşiktaş’ın özlemi dağları delmeye hazırlanıyor. 4’lü zirvenin öteki yarısına gelince, Galatasaray pusuda, Sivasspor takipte.
Sona doğru hafta hafta giderken kimi sorular bize kadar geldi. Kediyi merakı öldürürmüş. Diyelim ki, iki takım puan puana, ikili ve normal averajları eşit. Nereye baksak, herşey eşit. Peki ne olabilir? Öğrenmenin yaşı yok. Spor sayfalarımızın görsel yönetmeni Yücel Telören ile sabah sabah ders çalıştık. Futbol Federasyonu’nun Kanun Ana Statü Talimatları kitabını açtık. Herkese lazım olabilir. Yasa diyor ki; "Puan usulü yapılan mübasakalarda en çok puan kazanan takım birinci, ondan sonra gelen ikinci olarak sıralanır. Puanların eşitliği halinde aşağıda verilen sistem uygulanır:
a) Önce aynı puana sahip ilgili takımların kendi aralarında oynadıkları müsabakalarda puan üstünlüğüne bakılır,
b) Kendi aralarındaki müsabakalarda puan eşitliği varsa, kendi aralarındaki gol averajına bakılır, (Kendi aralırındaki maçlarda atılan gollerde eşitlik varsa, deplasmanda fazla gol atan takım üstün sayılmaz)
c) Kendi aralarındaki müsabakalarda puan ve gol eşitliği devam ediyorsa gol averajına bakılır. Takımlar arasında gol averajı da eşitse, daha fazla gol atan takım üstün sayılır,
d) Bu şartlara rağmen eşitlik devam ediyorsa hükmen yenilgisi olmayan takım üstün sayılır,
e) Bütün bu şartlara rağmen eşitliğin devam etmesi halinde belirtilen esaslara göre ilgili takımlar arasında tek maçlı eleme usulü neticesinde, kazanan takım üstün sayılır. Olmaz olmaz demeyin, futbol bu olur mu olur!
Yazının Devamını Oku