CHELSEA’nin korktuğu başına gelmedi. Teknik direktör Avram Grant’ın oyun boyunca tribündeki yüzünü izledim. Bir gerilim filmdeydi sanki.
Kaskatı olmuştu, korkuyordu ve takımı İstanbul’daki maçtan daha kötü oynuyordu. Ya Fenerbahçe... Rakibinden daha rahat, daha güvenli. Türk futbolu bu tür boğuşmalarda hep korkuya kurban gidiyor.
İşte bir örnek. İlk maçta Deivid kendi kalemize gol attı. Rövanşın henüz başında (dakika 4) golü yiyiverdik. Takımın bu yılki karnesinde çok iyi ve çok kötü notlar var. Özellikle oyunun ilk hızında yediği goller defansif düzeni fotoğrafı. Sadece Avrupa maçlarında değil, Süper Lig’de de Fenerbahçe’nin ilk 15 dakikada yediği goller eleştiri alıyor...
Oyun başlıyor, dakika bir gol bir. Bu zaafiyet takımın mekanizmasını etki altına alıyor. Fener’in bir Mr’ını çekmek gerek. Ne yazık ki; Avrupa maçlarında da canımız yandı.
En fazla gol atan lider yediği erken gollerle dikkat çekiyor. İlk dakika golü oyunun sonuna kadar bir pranga gibi ayağımıza takıldı. Yarı final şansı da... Yediğimiz ilk golden sonra atacağımız bir gol bize yarı finali getirebilirdi. Ama rakip kale önünde yürek hoplatıcı bir Fener akınına hasret kaldık. Son maçta güçlü bir santrforun yakacağı çok can vardı. Ama ne Semih ne de Kezman’dan ses çıktı. En büyük eksik bu... Maldonado’nun da sakin kariyeri henüz daha Şampiyonlar Ligi düzeyinde değil.
Fener’e alkışlar
Bu eleştirilerin önünde, Fenerbahçe’ye alkışlarımız helaldir. Tribünler ve medya bütün maçların sonunda doğru bir özet çıkardı. Teşekkür ilanı değil. Fener’in hakkıdır. Elemeleri çeyrek finale katlayan bir takımın alın teridir, başarısıdır. Maçtan sonra televizyondan Fener yandaşlarının güler yüzlerini gördük. Kaybeden değil, Şampiyonlar Ligi’ne layık ekip seyretti Avrupa. Fenerbahçe kaybetmedi; "Zafer biraz da hasar ister". Artık Avrupadan korkmuyoruz. Hangisi karşımıza çıkarsa çıksın, Fenerbahçe’ye saygı gösterecektir. Arkası yarın...