Paylaş
Birinci Dünya Savaşı’nın üzerinden henüz ikinci on yıl geçiyordu. Almanya’da başlayan ve dünyayı saracak olan Nazi ateşi, önce bu ateşin anavatanında özellikle Yahudileri yakmaya başladı.
Genç cumhuriyetin diplomatları büyük savaş sırasında, pek çok insanı kıyımdan çekmiş, çıkarmış ve Türkiye’ye göndermiştir. Savaş öncesindeyse Almanya’da gün be gün durumu kötüye giden ve can güvenliklerinden endişe eden dünyaca ünlü beyinlere, Genç Cumhuriyet kucak açmıştır.
Cumhuriyetin kurucusu her konuya olduğu gibi eğitime de hassas ve bilimsel düşünceyle yaklaşıyordu. İsim belirleme, işin ciddiye alındığı noktalardan biriydi. Afet İnan, kendisinin Edebiyat Fakültesi ismini önerdiğini söylüyor;
“Atatürk, coğrafya ile tarihin sıkı işbirliğine daima işaret eder, özellikle iki bilginin paralel gitmesini ve coğrafi koşullar açıklanmadan, harita rehberliğinden yoksun bir tarihin hiç işe yaramayacağını kabul ederdi.”
Tartışmanın hiç de geçiştirilmediğini ve temelinde insan ve bilim olan derin bir düşüncenin yattığını anlıyoruz:
“Fakülte’nin adına dil kısmının eklenmesiyse, yine bu hazırlık aşamalarının ikinci ayağıdır. Bu bakımdan ‘Hümanitaire’ (insani yardım) bir zihniyetin hâkim olacağı bir bilim merkezi haline gelmeli idi. Çünkü 20. yüzyılın insanlık akımının, ana kaynaklarının bunlardan çıkacağı kaçınılmazdı.”
DÜNYACA ÜNLÜ MİMARLAR
Bu genç cumhuriyetin yaptıklarına akıl, sır ermez! Eğitim yapılacak binaları yapmak için de dünyaca ünlü mimarlar çağrılır.
İşte bu üstatlardan biri de Bruno Taut’tur. Taut, ülkesinde bir uluslararası mimarlar birliğinin şeref üyesi olacak seviyededir. Türkiye’de kendisine İstanbul’da yöneticilik ve Ankara’da başkanlık verilir.
Aslında Taut Türklerle daha önce tanışmıştı. Erken tanışması Osmanlı başkentiyle olmuş, bir mimarlık yarışmasına katılmıştı.
Kazanan proje ilk büyük savaş nedeniyle tamamlanamadı. Yarışmaya katılanlardan, içlerinde Taut’un da olduğu dört mimar, ikinci büyük savaş öncesi tekrar Türkiye’ye gelecekti.
Taut gelir gelmez DTCF için 77 yıldır kesintisiz kullanılacak binayı tasarlar.
Bir meslektaşına; “Şimdi Ankara Üniversitesi için büyük yapıya başlanıyor.Beni özellikle sevindiren tarafı, sanatsal bakımdan bana tam bir özgürlük tanındı” der. Ankara’da aradığı çalışma ortamını bulmuştur.
NOTALARA İŞLİYORUM
Oğluna yazdığı mektupta Genç Cumhuriyetin bir sanatçıya sağladığı ortamdan aldığı keyif görülebilir: “Bu işin ayrıntılarını çalışma arkadaşlarımla birlikte adeta çeşitli çalgılarla çalınacak bir senfoninin notalarını yazarcasına işliyorum.” Aynı mektupta Genç Cumhuriyetin bir sanatçıyı yüceltmedeki olgunluğunu görüyoruz: “Kendimi ölüme çok yakın hissediyorum: Sözcük anlamında değil, anlarsın: Sanki yaşarken bir büyüklüğe yerleştirilmiş gibiyim.”
Ankara’da ikinci yılındaydı. 10 Kasım’da Atatürk’ün ölüm haberini aldı. Katafalkı için gece-gündüz demeden 36 saat çalıştı. İçinde Ulu Önder, katafalk önce İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’na, sonra Ankara’da Meclis önüne konuldu. İki yerde de bir millet sel oldu, önünden aktı. Katafalk için kendisine verilen parayı kabul etmedi, tek bir teşekkür yazısı istedi. Bu vefa örneği, son eseri oldu. Kasım soğuğundaki bu aralıksız çalışmanın onu hasta ettiği söylendi. 40 gün sonra, vefat etti.
LİSTEYE İKİ ESERİYLE GİRDİ
Yapının, orta blok alınlığında “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” özdeyişi, bahçesinde Taut’un hayran olduğu Mimar Sinan’ın bir anıtı ve girişinde Atatürk büstü var. Geçtiğimiz yıllarda Hürriyet Gazetesi’nin hazırladığı “Cumhuriyet döneminin en güzel 10 binası” listesine girdi. Taut, bu listeye iki eseriyle giren tek mimar ve İstanbul Edirnekapı Şehitliği’nde yatan tek gayrimüslimdir.
DTCF’nin yerleşkesi yetersiz! Bir zamanlar öğrencilerinin dinlenme alanı olarak kullandığı arazide uzunca bir süredir bulunan Yüksek İhtisas Hastanesi’nin taşınacağı yönünde bilgi alan DTCF’liler arazinin kendilerine iade edilmesini umutla bekliyorlar.
KUBİLAY’I UNUTMADIĞINIZI FISILDAYIN
Fakültenin bir telefonla alınacak izinle gezilebilen müzesi var. Burada cumhuriyetin modernleşme mücadelesinin izlerini yakalayacaksınız. Şapkaya direnen Derviş Mehmet ve arkadaşlarının katlettiği Mustafa Fehmi Kubilay’ın şapkası, o elim günün izlerini, adeta unutmamamız için siperliğinde tutuyor.
Taut’un Cumhuriyete armağanı bu abide binadaki müzeye gidin.
O şapka, sağ ilerdeki camekânın içinde; kolay bulacaksınız.
Devrim şehidinin şapkasına yakından bakın.
Unutmadığınızı fısıldayın.
Sahibi sizi duyacaktır.
Kaynaklar: Bilal N.Şimşir “Ankara Ankara” ve Ümit Sarıaslan “Kuruluş Ankarası’nda Üç Mimar”
Adres: Sıhhıye Kavşağı, Telefon: 310 32 80
Paylaş