Paylaş
Dip’ dediğimiz neydi/neresiydi? ‘Cehennemin dibi’ mesela; nerede olduğunu bilemeyebiliriz ama iyi bir yer olmadığından zerre kadar da şüphemiz yoktur. Ama dille canının çektiği gibi oynayan genç kuşak, önlerindeki/ellerindeki teknolojik imkânlarla ve sosyal medyanın gücüyle son derece ‘yaratıcı’ işlere imza atıyor ve bu ‘yaratılanlar’ da çorap söküğü gibi yayılıyor, dillere yapışıyor. ‘Efsane’ ve ‘fenomen’ sözcüklerine/hallerine özel bir düşkünlüğü olan genç kuşağın keşiflerinden biri de ‘adamın dibi’... Olumlu, hem de çok olumlu bir anlam atfetmişler buna. Sanki ‘dip’ değil de ‘zirve’den bahsediyorlarmış gibi. Bu durumda şu oluyor: ‘Adamın dibi’, ‘adam(lığ)ın zirvesi’ anlamına geliyor.
Esra Zeynep Yücel’in şarkısı adlı adınca bu/böyle. Sezen Aksu’nun ‘Çakkıdı’da dalga geçme havası bu şarkıda da tekrarlanmış gibi. Sözler Yücel’in. Müzikse Halil İbrahim Işık’la birlikte yapılmış. Rapçi Zeo’nun da müdahil olduğu şarkı, pop niyetine bir zaman için dinlenebilir. Sonra da unutulur gider. Ama Yücel’in kamerayı bir saniye unut(a)madığı klibi öyle değil. Serra Yılmaz’ın filmi ‘Cebimdeki Yabancı’ gibi geniş bir yemek masasında geçen klip, başta Raisa&Vanessa’nın tasarladığı kılık/kıyafet olmak üzere çok fazla komik an/şey ihtiva ediyor. Yücel’in bu fırfırlı ve hangi parçasının nereye gideceği belli olmayan elbisesiyle merdivenlerden inerken gösterdiği azami “Aman düşmeyeyim şimdi” dikkatiyse ‘efsane’.
Bir martı gibi
“Bir yaz yağmuru gibi, içime yağsan yine” diyor Meral Azizoğlu, ‘Bir Martı Gibi’de. Bu şarkının da dahil olduğu 13 üç şarkılık ‘Gülistanbul’ albümünde, sanatçının niyet ve isteğini iyi anlamış bir müzisyen kadrosuyla çalışılmış. Lajos Sarközi, Benedek Csik, Janos Dani, Gyula Csik ve Vilmos Csikos; Azizoğlu’nun niyetini iyi anlamakla kalmamış, yaratılmak istenen hava ve atmosferi güçlendirmek için ellerinden geleni yapmış. ‘Adres Defteri’ albümünden çok daha farklı bir yol denendiği açık. ‘Adres…’te, Volga Tamöz ve Ozan Doğulu gibi isimlerle çalışmıştı sanatçı ve yaptıkları ana hatlarıyla, popun alanında kalmaktaydı. Bu sefer durum farklı. Çok genel olarak şu söylenebilir: Azizoğlu, Sema’nın (Moritz) büyük bir başarıyla günümüze taşıdığı tango, kanto ve bu müzikal türlerin popüler olduğu zaman diliminde, bu türlerin havasını solumuş Türk sanat müziği şarkılarını, bugün dinlenirlerse yadırganmayacakları bir kılıkla günümüze çekmek istemiş. Başarmış mı? Hiç şüphesiz, evet. Eksik olan, Sema’nın kuş kondurduğu böyle bir alana (ya da tür ve sound’a), ne vokal biçimi ne de müzikal anlamda yeni bir şey katmadığı/eklemediği. Kimi yerlerde (mesela ‘Gönlüm Sensiz Olmaz’da), sesini farklı biçimlerde kullanma cesaretinin ters teptiği de söylenebilir. Buna rağmen bu albüm ve sahibi, günümüzün çamurlu müzik ortamında çoğunluğun peşine takılıp gitmediği için saygı ve alkışı hak ediyor. “Bir yaz yağmuru gibi” içinize yağmasına ve sizi ferahlatmasına izin verin.
Paylaş