Paylaş
Doğamızdaki bozulma, zamanla öyle artıyor ki artık içimizden yüzeye çıkıyor... İşler bu raddeye ulaşınca yüzeyi temizlemeden hayata devam etmek mümkün mü?
İÇİMİZDEKİ DENİZ
Bizler de bir bakıma deniz gibiyiz. “Gönül bir deryadır, ondan çer de geçer, çöp de geçer” demiş atalarımız. Mevlânâ’nın ifadesiyle “Duygular ve düşünceler, berrak suyun üstünü kaplamış, çerçöp gibidir”. Mesele, o çöplerin birikip, gönlümüzde çevre kirliliğine yol açmaması; “içdenizimizin” kararmaması.
Bir taraftan egomuzu/nefsimizi zorlayan şeyler, diğer yandan kalbimizi kıran davranışlar... Tüm bunlar içimizi dolduran zararlı atıklar gibi. Kurtulmanın yoluysa, denizlerimizi kurtarmaktan farklı değil. Bize hem yüzey temizliği lazım, hem de bir atık filtreleme sistemi.
YÜZEY TEMİZLİĞİ
Öncelikle görünürde zor ama aslında nispeten kolay olan yüzey temizliğinden başlayalım. (Elbette burada bedenimizin ötesinde, iç temizliğinden söz ediyoruz). Gönlümüze ferah bir nefes aldıracak işlerin başında affetmek gelir. Herhangi bir zorlama olmadığı halde kırgın veya kızgın olduğumuz kişileri affetmek, yüreğimizi hafifletir.
“Af yolunu tutma” (A’râf, 199) önündeki en önemli engellerden biri gururumuzdur: “Ben onu neden affedeyim; özür mü diledi, hatasını mı anladı?” diye düşünebiliriz. Ama burada “yargı dağıtmaktan” değil, içimizi karartan yüklerden kurtulmayı konuşuyoruz. Affetmenin iki boyutu var: İlki kalple, diğeri sözle. Eğer ikisi de olursa ne âlâ. Ama bunlardan birisi bile başlı başına kıymetli.
FİLTRELEME SİSTEMİ
Yüzeyi temizleyip belli bir rahatlama sağlasanız bile, kalıcı çözüm için kirlenmenin asıl nedenlerini ortadan kaldırmak gerekir. İşte bunu başarmak amacıyla içimizde bir duygusal-manevi “atık filtreleme sistemi” kurmalıyız.
*
Ne gariptir ki denizleri kirletenlerin aslında denizle doğrudan bir dertleri yoktur. Onların önceliği, kendi kirlerinden kurtulmaktır. Bunu yaparken çevreye verdikleri zararı görmez veya umursamazlar. İnsanlar da benzer şekilde içlerinde biriken negatif duygulardan kurtulmak için bunu filtresiz bir şekilde başkalarının üstüne atarlar. Bu zararlı atık, artık sizin bünyenizdedir! Ya siz de onlar gibi olup “zehrinizi” bir başkasına akıtmayı seçersiniz ya da bu negatif enerjiyi faydalı bir enerjiye dönüştürürsünüz.
*
Yardımseverlik ve hoşgörü, ruhumuzun atık çevrim santralleri gibidir. Dolayısıyla başkalarına yardım etmek aslında kendimize yardım etmektir. Ayrım gözetmeksizin herkese bilinçli şekilde saygılı ve iyi davranmak, içimizdeki kirlilikle başa çıkmanın bir yoludur aynı zamanda. “Kötülüğe kötülükle karşılık vermemek; bilakis bağışlamak ve hoş görmek (Tirmizî, Birr, 69)” büyüklüktür. “Hoşgörüde deniz gibi olmak”, kendi sularımızı temiz tutmanın bir gereğidir.
ACİL EYLEM PLANI
Eğer yeterli önlem alınmazsa göllerimizde, nehirlerimizde hatta denizlerimizde hayat bitiyor. İçinde yaşam olmayan bir deniz, görüntüde var olsa bile ne fayda? Aynısı bizler için de geçerli. Ruhumuz hakiki neşesini yitirdikten sonra kalıbımızın ne manası kalır ki?
*
Gelin bir an önce harekete geçelim. Bir “acil eylem planı” belirleyip esaslı bir iç temizliğine başlayalım. Kendimizi “benim içim temiz” diyerek (Nisa, 49) kandırmanın faydası yok. Çünkü biz görmek istemesek de dünya derdiyle kirlenmek kaçınılmaz. Marifet, içimizde biriken atıkların yüzeye çıkmasını beklemeden adım atabilmekte. Geç olmadan, içdenizlerimiz ölmeden...
TEMİZLİĞİN MİMARİSİ
İSLAM’IN manevi temizlikle birlikte maddi temizliğe verdiği önem, mimarlık tarihine doğrudan yansımıştır. Bunun en bariz örneği, abdest alınması amacıyla camilerin etrafında inşa edilen şadırvanlardır. İlk örneklerine Kâbe’nin yanı başındaki Zemzem kuyusu etrafında rastlanan şadırvanlar, zamanla geniş bir coğrafyada, zengin bir “su mimarisi” oluşturmuştur. Elbette bu mimari aynı zamanda suyollarının ve mühendisliğinin gelişimini de gerektiriyordu.
*
Ayasofya, Selimiye gibi başyapıtların yanı sıra Saraybosna’da Gazi Hüsrev Bey ve Prizren’de Sinan Paşa camilerinin şadırvanları, akla ilk gelen zarif örneklerdir. Hamamlar da İslam’ın suyla güçlü ilişkisi doğrultusunda canlanmış; Osmanlı devrinde farklı bir boyuta ulaşmıştır. Ayrıca gündelik temizlik ihtiyaçlarının yanı sıra İspanya’daki Elhamra Sarayı’ndan Topkapı’ya kadar tüm büyük eserlerde su, mimarinin temel bir unsurudur.
Paylaş