Paylaş
Ramazan, hem Hz. Muhammed’in hayatı hem de İslam tarihi için en önemli olayların yaşandığı aydır.
RAMAZAN, ‘güneşin yerdeki taşları ve kumu yakıp kavurması, bu kızgın zeminde çıplak ayakla yürümek’ anlamındaki bir kelimeye dayanır. İşin ilginci, ismin kökenini ‘yaz sonu, güz başı yağan yağmurlar’ anlamındaki sözcüğe bağlayanlar da vardır. Yani, iki zıt anlam: Kavurucu sıcak ve serinleten yağmur. Kimi yorumlara göre ‘insanların günahlarını yakıp onları temizleyen’, kimilerine göreyse ‘insanların iç dünyasını yıkayıp temizleyen ay’ anlamı taşır ramazan. Kelimenin kök anlamı ne olursa olsun, ramazanın İslam tarihi için en anlamlı ay olduğu söylenebilir. Çünkü Hz. Muhammed, Kuran’ın bu ayda inmeye başlamasıyla peygamber olmuş ve Mekke bu ayda fethedilerek İslam tarihi yepyeni bir aşamaya geçmiştir.
HER ŞEY O AYDA BAŞLADI
Muhammed bin Abdullah bin Abdulmuttalib bin Haşim... Veya Mekkelilerin verdiği isimle Muhammedü’l-Emin, birkaç yıl üst üste, ramazan ayında, Mekke yakılarındaki Hira Dağı’nda inzivaya çekilmişti. Sadece erzakı bittiğinde şehre dönüyor, vaktini tefekküre ayırıyordu. Aslında böyle davranan ilk kişi o değildi. Hz. İbrahim’in dinine, tek bir yaratıcıya inanıp putlara tapmayan Hanifler içinde bu şekilde inzivaya/halvete çekilenler olurdu. Bunlardan biri de dedesi Abdulmuttalip’ti.
İşte yine bu inziva günlerinden birinde Muhammedü’l-Emin, sabaha karşı şu sözleri işitti: “Oku... Yaradan rabbinin adıyla.” Böylece 610 yılının ramazan ayında, Kuran’ın ilk ayetleri vahyedilmiş ve Muhammedü’l-Emin’in risalet, yani peygamberlik devri başlamış oluyordu.
BARDAĞI KALDIRIP İÇTİ
Hz. Muhammed, risaletten 10 yıl sonra, yine bir ramazan ayında, üç gün arayla, babası gibi sevdiği amcası Ebu Talip ve kendisine ilk iman eden insan olan eşi Hz. Hatice’yi kaybetti. Bu “hüzün yılı”ndan iki yıl sonra Mekke’yi terk edip, Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. İki şehrin karşı karşıya geldikleri Bedir Savaşı da bir ramazan gününde yaşanmıştı...
Hicretin 8’inci yılıydı (630). “Rasûlullah (s.a.v.), fetih senesinde oruçlu olarak Medine’den çıktı... Beraberindeki insanların bir kısmı yayan, bir kısmı da süvari idi. Bu yolculuk ramazan ayında yapılıyordu. Denildi ki: “Ya Rasûlallah, oruçlu olmak insanlara çok zor geliyor; yalnız onlar, senin nasıl yaptığına bakıyorlar. Senin ne yapacağını bekliyorlar.” Bunun üzerine Rasûlullah, bir bardak su getirilmesini emretti. Suyu getirdiler. Bardağı kaldırıp insanların gözleri önünde içti. Bunun üzerine bazıları oruçlarını devam ettirdiler. Bazıları bozdular...”
ORUCU AÇMAK ZİNDELİKTİR
Tarihçi İbn Kesir’in aktardığı bu rivayet, Mekke’nin fethi amacıyla ordunun ramazan ayındaki (rivayetler 2’nci günle 10’uncu gün arasında değişir) yolculuğu hakkındadır. Mekke’ye yaklaştıkça oruç hali, asker üzerinde zorlayıcı olmaya başlamıştı. Sonrasını İslam tarihçisi Mustafa Asım Köksal’ın (1913-1998) ifadesiyle aktaralım: “Bunun üzerine Hz. Peygamber, Kedid (Kudeyd) mevkisinde, ikindi namazından sonra, hayvan üzerinde iken bir bardak su getirtti. Bardağı herkesin göreceği şekilde kaldırıp onu içti, orucunu açtı. Müslümanların da oruçlarını açmalarını emretti. Müslümanlardan bazısının orucunu açtığı, bazısının ise oruçlarını açmayıp tutmaya devam ettikleri haber verilince Peygamberimiz Aleyhisselam: ‘Onlar âsilerdir (emre karşı gelenlerdir). Siz, sabahleyin düşmanlarınızla karşılaşacaksınız! Orucu açmak sizin için zindeliktir!’ buyurdu. Düşmanla karşılaşacakları haber verilince, hepsi Merru’z-zahran’da oruçlarını açtılar.” Hz. Peygamber’in bu davranışı, seferde ve savaşta orucun bozulabileceğine dair dinî bir hüküm olarak kaydedilmiştir. Yola devam eden ordu, ramazanda (muhtemelen 19’uncu günde), Mekke’yi savaşsız fethetti. Böylece hem İslamiyet tarihinde önemli bir dönüm noktası geçilmiş oldu.
AKIL VE NAKİL ARASINDA
Fetih öncesinde yaşanan “ikindi vaktinde oruç bozma” olayında ordudakilerin verdiği tepkiler, inanç tarihi açısından, sonraki yüzyıllarda ortaya çıkacak davranış farklarının bir örneği gibidir. Müslüman olmanın şartı Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna inanmaktır. Oysa bu olayda bazıları onlara dinlerini öğreten peygambere uymak yerine, hükümlerin dış biçimlerine uymayı seçmişlerdir.
HZ. HASAN’IN DOĞUMU
Çok kuvvetli olmayan bazı rivayetlere göre Hz. Muhammed bir ramazan günü dünyaya gelmiştir. Ne var ki ağırlıklı görüş, onun Rebîülevvel ayının 12’sinde doğduğudur. Hz. Peygamber ramazanda doğmuş olmasa da, torunu Hz. Hasan’ın bu ayda dünyaya gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Rivayetler, Hz. Hasan’ın Hicret’in 3’üncü yılında, Medine’de, ramazanın 15’inde, Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin evliliklerinin ilk yılında doğduğu şeklindedir.
Paylaş