Paylaş
İnsanın “yüksek bir mevkiye” gelmesi, kendisi ve yakınları için gurur kaynağıdır. Yüksek hedeflere varmak için engellere rağmen ilerleyenler, alkışlanıp takdir edilirler. Öte yandan yükselmek uğruna ortak değerleri hiçe sayıp her yöntemi mubah görenlerse yerilir hatta böylelerinden korkulur.
*
Destanlar, romanlar, diziler... Yüksek ideallere bağlı kahramanlarla gözü hep fazlasında olan kötülerin mücadelesini anlatır. Bu hikâyelerde yüksek makamdaki kötü karakterler, mevkilerini kötüye kullanıp insanlara eziyet ederler. Bu evrensel anlatı, inanç tarihinde de karşımıza çıkar. Örneğin sarayda yüksek bir makamdayken çöllere “düşen” Hz. Musa ile kendisini herkesten ve her şeyden üstün gören kibirli Firavun arasındaki mücadele böyledir.
AY’IN VE GÜNEŞ’İN ÖTESİ
Mekke’nin kodamanları da inancından vazgeçmesi karşılığında Resulullah’a şehrin en yüksek yöneticilik makamını teklif etmişlerdi. Tabii yanında yüklü bir servetle... Hz. Peygamber’in “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz dahi vazgeçmem” diyerek reddettiği bu “yüksek teklif”, ona yokluk ve sıkıntı olarak döndü. Mekke’de ailesine ve ona inanan herkese ağır bir ambargo uygulandı. Elde avuçta ne varsa kısa zamanda tükenirken açlık sınırına dayandılar. Bu sırada, hayattaki en güçlü desteği olan eşi Hz. Hatice ile amcası Ebu Talib vefat etti. Yetmezmiş gibi Taif şehrinde aşağılanıp şiddet gördü. Her şey dibe vurmuş gibiydi. İşte “yükseliş”, yani “Miraç”, tam da bu sıkıntıların ardından geldi.
EN YÜKSEK MAKAM
“Mirâç” kelimesinin kök anlamı, yükselmek, yukarı çıkmaktır. Miraç, Hz. Peygamber’in manevi yükselişle âlemleri ve Allah’ın güzelliğini-cemalini müşahede etme yolculuğudur. Kuran’da bir bölümü İsra, bir kısmı da Necm suresinde anlatılan bu nebevî yolculuğun, Recep ayının 27. gecesinde yaşandığı kabul edilir.
*
Hadislere göre Resulullah, o gecede uykusunda (veya ruhen) Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmiş; oradan da bir insanın Allah’ın hakikatine yaklaşabileceği en yakın makama yükselmiştir. Bu yolculuk, madde âlemine, yani dünyaya dönüşle tamamlanmıştır. Önümüzdeki çarşamba gecesi idrak edilecek olan “Miraç Kandili” ise bu manevi yolculuğu hayırlarla anma ve anlamını düşünme gayesi taşır.
‘MANEVİ’ MERDİVEN
Miraç, manevi olgunlaşmanın bir temsili olması nedeniyle İslam kültüründe, edebiyat, müzik ve minyatürde önemli bir yere sahiptir. “Miraciyye” türündeki yazılı eserler, bir yandan şiirsel bir dille Hz. Peygamber’in Miraç yolculuğunu anlatırken, bir yandan da insanı manen yükseltecek hasletlere değinirler. Elbette manevi yükseliş yolculuğu, insana zor görünebilir. Anadolu’daki ilk miraciyyelerden birini kaleme alan Ahmedî (ö.1412) bu kaygıyı şöyle dile getirmiştir: “Dedi, yolda düşmanım vardır benim/Korkar ondan gönlüm, canım, tenim”. Ancak Cebrail’in Hz. Peygamber’i rahatlattığı gibi kişi de maddi-manevi arınmayla yükselebileceğine inanmalıdır: “Ya Muhammed durgıl, abdesti algıl ve nefsini arıtgıl ki Hak Teâlâ kendi padişahlığını ve kudretini ve azametini ve didarını sana muin kılıp aşikâr etsin.”
*
İnsan bu yolda başkalarını yerip şikâyet etmeden önce kendi haline odaklanmalıdır. 17. yüzyıl şairi Sunullah Gaybî’nin ifadesiyle: “Bu sözlerin meali kişi kendin bilmektir/Kendi kendini bilene hakikat ola Miraç”. Şükretmek, değer bilmek, ilim-irfan arayışı gibi davranışlar insanı yükseltirken, dedikodu, kötü zan, dünya saltanatına aldanıp kibirlenmek vb kişiyi yolda bırakır.
*
Kişi hangi makama gelirse gelsin, ancak Resulullah gibi “halka dönüp”, insanlara candan hizmet ettiğinde yolculuğunu tamamlamış olur. Nitekim Mevlânâ “yükselmenin” yukarı çıkmaktan ibaret olmadığına dikkat çeker: “[Hakk’a] Yaklaşmak ne yukarı çıkmaktır, ne de aşağı inmek. Hakk’a yaklaşmak, varlık hapsinden kurtulmaktır”. Yani kâinattaki varlığımızın küçüklüğünün farkına varmak bizi manen olgunlaştırır; “hazreti insan” olmaya yaklaştırır.
AŞKIN GÜCÜYLE
İnsanı manen yükseltecek olan kâinattaki birliği düşünüp, yerdeki her zerrede, denizdeki her damlada ilahi aşkın tecellisini görmektir. Dünyaya böyle bakmak, kişiyi kibre kapılmaktan korur. Dolayısıyla asıl yücelik, sözde değil özde alçakgönüllü olmaktır. Mevlânâ, Mesnevi’de “Er-Rafi” olana yani insanın manevi mertebesini yükseltip onu şerefli kılan Allah’a şöyle dua eder: “[İnsanın] Her solukta kendine has bir miracı olsun; [Allah] tacının üstüne yüzlerce özel taç koysun.”
Paylaş