Paylaş
İbn Sina, irfan/erdem sahibi kişilerin güler yüzlü olması gereğine vurgu yapar: “Arif, neşeli, güler yüzlü ve mütebessimdir”. Elbette büyük düşünür bu sözleriyle gülmenin İslam kültüründeki olumlu yerini yansıtıyordu. Nitekim “Güldüren O’dur” ayetinde dile getirildiği üzere gülmek, insanın doğal bir davranışı kabul edilmiştir. Kuran’da Hz. Süleyman’ın hoşuna giden bir söz duyduğunda, Hz. İbrahim’in karısı Sara’nın içini rahatlatan bir haber aldığında gülmelerinden bahsedilir. Ayrıca “birtakım yüzlerin” ölümden sonraki yolculuklarına “parlak, güleç ve sevinçli” devam edeceği anlatılır.
Herkese tebessümle yaklaşmak, Hz. Peygamber’in önemini vurguladığı davranışlardandı: “Güler yüzle insanlara selam vermen sadakadır”. “İnsanları (...) güler yüzlülüğünüz ve güzel huyunuzla memnun ediniz.” Onun güler yüzlü olması yanında insanları incitmeyen kelime oyunlarıyla şakalaştığı ve duyduğu nükteli sözlere güldüğü bilinir. “Ben de şaka yaparım, ama doğrudan başka bir şey söylemem” diyerek bu konudaki ölçüsünü ortaya koymuştur.
GÜLÜNECEK BİR ŞEY Mİ VAR?
Elbette güler yüz ve gülmek övülürken, onun yapmacık gülümseme, sırıtma gibi olumsuz şekilleri tarih boyunca yerilmiştir. Ama en vahimi, alay ve aşağılama göstergesi olan “sinir bozucu” gülmedir.
*
Gülmenin doğasını sorgulayan Platon’a göre başkalarına gülme, özünde kötüleme içerir ve zararlıdır. Aristo da başkalarına gülmenin “rafine edilmiş küstahlık” olduğunu düşünür. Keza İslam kültüründe abartılı, yerli yersiz ve tabii alay ederek gülmek yanlış bulunur. Kuran’da Firavun ve çevresindekilerin Hz. Musa ile alay etmeleri “[Musa] ayetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi” biçiminde anlatılır. Bir hadise göre iki gülme şekli vardır. Bunlardan nazik olanı sevilir. Ama “incitici, eziyet verici, küçük düşürücü, alay edici, kaba” olan, insanı aşağı mertebeye sürükler. Yunus Emre’nin ifadesiyle: “Gülme sakın sen ona, iyi değildir sana/Kişi neye gülerse başa gelegen olur.”
GÜLE GÜLE GİTMEK
“Olumsuz gülme” örneklerinden hareketle gülmeyi topyekûn “ayıp” ilan edenler de olmuş ama onlara haliyle itiraz edilmiştir. Örneğin Zemahşeri’nin yanı sıra Lamiî-zade Abdullah Çelebi, ‘Letâifnâme’ adlı fıkra kitabında, şakanın ve nüktenin sünnete gayet uygun olduğunu belirtir. Ayrıca güldürmek, rahatlamanın yanında eğitimin parçası kabul edilmiş, “takılıp kalma şakanın dışyüzüne” diyen Mevlânâ, Mesnevi’deki şakalarının öğreti amacı taşıdığını özel olarak vurgulamıştır.
*
Tasavvufta Hz. Peygamber’in yolundan gidip sıkıntılı zamanda dahi tebessümünü koruyabilmek, olgunluktur. Hatta Yunus’a göre kâmil insan dünyadan göçüp giderken bile kalıbından güler yüzle ayrılmalıdır: (Günümüz Türkçesiyle) “Öyle bir dost bulmuş isen, yolundadır nice işler/Bil ki o can suretine, sakalına gülüp gider.”
KUŞAKTAN KUŞAĞA
Geleneksel kültürümüzün Karagöz-Hacivat, Kavuklu-Pişekâr gibi güldürü karakterlerini bilmeyen yoktur. Ayrıca yazılı kültürde “letaifnâme” denilen fıkra kitapları kaleme alınırken Nasreddin Hoca fıkraları sözlü kültürün baş tacıydı. Elbette bu geleneksel biçimler artık canlılığını yitirdi... Gölge oyunu karikatürlere ve çizgi filmlere, orta oyunu tiyatroya ve skeçlere, meddahlık ise stand-up’lara ve komik videolara dönüştü. Geleneksel mizahın ustaları gün gelip bu dünyadan göçseler de miras bıraktıkları tebessüm, görevi onlardan devralan kuşaklarca yaşatılmaya devam ediyor.
GÜLMEK BULAŞICIDIR
İçinde bulunduğumuz pandemi günlerinde, pek çok kişi zamanın gülme zamanı olmadığını savunabilir. Doğrudur, salgın ciddi boyutlarda ve yayılma hızı kaygı verici. Aşı ve ilaçların yanında, vücudumuzun en temel direnç kaynağı, olumlu düşünmek. Olumlu düşüncenin en güzel gıdasıysa gülmek. Asıl marifet, en zor zamanda bile gülümsemeyi eksik etmemek değil mi? Zaten böyle bir ihtiyaç olmasaydı, güldürü videolarının izlenme sayısı son dönemde böylesine hızlı artmazdı. İyisi mi gelin güler yüzü, gülmeyi elimizden geldiğince bulaştıralım. Temizlik ve maskenin yanında, tebessüm ve mizaha da hepimizin çok ihtiyacı var.
Paylaş