Geleceğin kilidi

Son seçim sürecinde açık şekilde gördük...

Haberin Devamı

Türkiye’de halk, tarihin hiçbir döneminde politikaya bu denli angaje olmamıştı. Öyle ki tek parti devrini yaşamış dedelerden, ninelerden, ortaokul çocuklarına kadar herkesin ülke yönetimiyle ilgili keskin fikirleri var. Üstelik her biri kendi görüşüne, kendi adayına tutkuyla bağlı. Bunu demokrasi adına çok önemli bir kazanım olarak görmek mümkün. Ancak bu ilgi, gerilimin ve kutuplaşmanın yansıması aynı zamanda. Duygular gibi oy oranları da ikiye bölünmüş durumda.

Geleceğin kilidi

SONUÇ DEĞİŞMİYOR

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cumhurbaşkanının doğrudan halk oyuyla belirlendiği üç seçimde de sonuç, küçük farklarla aynı. Karşısındaki isimler ve rakip sayısı değişse de bu ülkenin yarısından biraz fazlası “Erdoğan” diyor. (2014 - %51.8; 2018 - %52.6; 2023 %49.5 ve %52.1). Ülkenin yarısından biraz azı ise Erdoğan’ın gitmesini istiyor. Son seçimlerde muhalefet, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde oylarını büyük ölçüde birleştirip %47.8’e ulaştı. İki taraf arasındaki yüzdesel fark, seçimin galibini belirlese de gündelik algıda hâkim söylem, “her iki kişiden biri”. Bu denge, nicedir değişmiyor.

Haberin Devamı

BAŞARISIZLIK NEREDE

Siyaset tarihinde dokuz-on yıl, oldukça uzun bir süredir. Hatta “yakın tarih” bile sayılabilir. Ne var ki 2014’ten bu yana cumhurbaşkanlığı seçimlerinde esaslı bir değişiklik görmiyoruz: Ne Sayın Erdoğan’ın destekçileri belirgin artış elde edebiliyor ne de muhalefet.

*

Muhalefetin iç dinamikleri ve bazı aktörleri değişse de aldığı toplam oy oranı aşağı yukarı sabit. Benzer bir durum iktidar kanadında da geçerli. Yaşanan bunca ekonomik sıkıntıya, doğal felakete, mülteci problemine rağmen oy oranını koruduğu için Cumhur İttifakı başarılı sayılıyor elbette. Ancak bu göreli başarı, uzun vadede sonucu değiştirmiyor: Her ikisi de karşıt taraftan seçmen kazanmakta başarılı değil. Daha net ifadeyle, iktidar da muhalefet de zihinsel ve duygusal iknada başarısız.

‘KARŞILIKSIZ’ SEVGİ

Ne Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçim meydanlarındaki kalp işareti ve güler yüzü ne de Sayın Erdoğan’ın “biz yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü” sözü, “karşı cenahta” kabul görmüyor, inandırıcı bulunmuyor. Ayrıca öyle bir noktaya geldik ki seçimlerde artık sadece liderler, partiler yarışmıyor. Onların “ateşli” ve “fütursuz” destekçileri de seçim kampanyalarının asli unsurları. Artık liderlerin sözleri yanında, kendi adayına oy vermeyenlere ağız dolusu sövenlerin veya “doktor dövmekle” övünenlerin sözleri de önemli. İki tarafta da nefret dili, günden güne etkisini arttırıyor. Üstelik yalan-yanlış haberler, neredeyse mubah karşılanıyor. Seçimleri bir tür savaş gibi görüp vatanı diğer taraftan “kurtarmak” isteyenlerin sayısı çok.

Haberin Devamı

TEMELDEKİ SORUN

Seçim sürecinde ve sonrasında öncelik, ekonomide, ulusal güvenlikte ve mültecilerin dönüşünde. Ne var ki toplumsal ölçekte Türkiye’nin orta-uzun vadede en önemli sorunu nefret dili, cepheleşme, birbirine yabancılaşma ve oy oranlarının kilitlenmesi. Bu durum, Türkiye’nin toplumsal barışına, birlikte gelişime ve ortak kalkınmaya vurulmuş bir kilit adeta. Onun için bu kilidin, demokratik yöntemlerle açılması, hayati önem taşıyor. Kilidi barışçıl şekilde açmayı başaran, hiç şüphesiz Türkiye’nin de önünü açacaktır.

*

85 milyonun her iki yarısı da kendini güvende ve kazanmış hissetmedikçe, her iki yarıdakiler de makbul vatandaş ve saygıdeğer insan muamelesi görmedikçe Türkiye’yi sıkıştıran o zincirlerin kilidi açılmayacak. Bu “yarı-yarıya”, “kafa-kafaya” açmazını çözme sorumluluğu, hem iktidara hem de muhalefete ait. Üstelik bu tavır değişikliği taktik değil, samimi olmak zorunda. Söylemle eylem birbirini tutmak zorunda. Günübirlik değil tutarlı; seçimden seçime değil sürekli; yer yer değil, her yerde olmak zorunda. Ve nihayet... Taraftar şakşakçılığına değil, demode bir kavram olan “serinkanlılığa” ve bilimsel yaklaşıma dayanmak zorunda.

*

Haberin Devamı

Hem gelecekteki seçimler hem de Türkiye’nin geleceği, işte bu köklü zihniyet değişimine bağlı. Dünya hızla değişirken siyasetin anlayışı ve yaklaşımı aynı kalamaz. Kalmamalı...

BİLİMSEL SEÇİMLER

- İSTER siyasetçi ister seçmen... Türkiye’de hemen her kesimin kabullenmekte zorlandığı bir gerçek var: Toplum bilimleri de bilimdir. Toplumsal konularda herkesin fikrinin olması, bu fikirlere bilimsel dayanak sağlamaz. Bir tartışmadaki sayısal üstünlük, bilimsel verileri değiştirmez. Ayrıca bir fikrin mantıklı olması, onu mutlak doğru da yapmaz.

Geleceğin kilidi

*

Tarihten sosyolojiye, psikolojiden iletişime... İnsan ve toplum bilimleri, kesin, şaşmaz öngörülerde bulunamaz belki. Ama gayet sağlam çıkarımlar yapabilir. Çünkü onların da aynı fizik, kimya, jeoloji gibi objektif değerlendirme yöntemleri vardır.

*

Haberin Devamı

Ne var ki serinkanlı bilim insanlarının sesi, siyasetin ateşli nutukları arasında duyulmuyor. Sosyal medyada sadece “taraftar” sesler öne çıkarılıyor. Bağımsız düşünürlere danışan da pek yok zaten! Oysa “etik, objektif” toplumsal bilimleri dikkate almadan oy hesabı yapanların durumu, “Bizim beton sağlam” deyip kaygan zemine inşaat yapan müteahhitlerden farklı değildir. Günün birinde toplumsal fay kırılır, bina çöker. Herkes altında kalır. Özetle: “Dünyanın tüm politikacıları! Sosyal medyanın tüm bilirkişileri! Bilimsel göstergeleri dikkate alınız.”

Yazarın Tüm Yazıları