Paylaş
“BENİM BİR RÜYAM VAR”
Günümüzden çok değil, 50 yıl öncesinin dünyasını hatırlayalım… ABD’de zencilere ayrımcılığa karşı başlatılan Martin Luther King’li, Malcolm X’li Sivil Haklar Hareketi’nin en hareketli dönemi 1964-68 arasında yaşanmış, bu mücadele sonucunda çok önemli yasalar çıkarılmıştı. Kimi Amerikan gençleri anti-komünist ideallerle Vietnam Savaşı için orduya yazılırken, “Çiçek Çocuklar” California Berkeley’den başlayarak, son derece etkili savaş karşıtı protestolar düzenliyorlardı. Yeni bir yaşam biçimi peşindeki “Hippie” hareketi, hızla pek çok ülkeye yayılıyordu.
DEVRİM PEŞİNDE
1966’da Berlin Duvarı’nın inşası üzerinden beş yıl geçmişken Çin’de Mao, Kültür Devrimi’ni başlatıyordu. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde anti-emperyalist rüzgarlar esiyordu. Türkiye’de sol gençlik hareketi giderek yükselirken, Milli Türk Talebe Birliği bunun karşısında “komünizmi tel’in (kınama)” mitingleri düzenliyordu. Ekmek peşindeki vatandaşın hayalindeyse işçi olarak Almanya’ya gidebilmek vardı. 1966’da yurt dışında çalışmak isteyenlerin sayısının 600 bini aştığı açıklanmıştı. İdealleri süsleyen ‘demokratik’ Avrupa’da bir yandan sosyalist ve yeni sol; bir yandan da liberten / serbestlikçi hareketlerle feminizm yükselişteydi.
Halk devrimini falan umursamayan Batılı gençler ise “cinsel devrim”e daha sıcak bakıyordu. Milyonlarca apolitik genç kızın biricik ideali, Beatles’ı bir kez olsun sahnede canlı izleyebilmekti. “Hz.İsa’dan bile daha popüler olduklarını” söyleyen John Lennon daha sonra bu sözleri için özür dilemek zorunda kalacaktı. En ileri teknolojiyi kullanan NASA, aya ayak basabilmek idealiyle gece-gündüz çalışırken, Avrupa’da televizyonlar renkli yayına geçmek üzereydi.
ROMANTİK İDEALLERİN SONU
Bu listeyi uzatmak mümkün. Ama bu kadarı bile 50 yıl önce dünyanın nasıl büyük ideallerle ve heyecan veren fikirlerle dolu olduğunu anlatmaya yeter. Şimdilerdeyse idealizmin boş-hayalperestlik sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Ortadoğu’nun pek çok yerindeki insanların vizyonu ertesi güne canlı uyanabilmek; başını sokacak bir yer ve yiyecek bulmak düzeyinde! Hadi, çatışma bölgelerini bir kenara koyalım… Batı’da gelecek umutları çok mu canlı? Bunda 2008’den beri sinsice devam eden küresel kapitalizm krizi başrolde olsa gerek. Ayrıca siyasi liderlerin ve merkez partilerin uğradığı hızlı erozyon, kitlesel amaçsızlığı ve kafa karışıklığını tetikliyor.
Her yanımız teknoloji gibi görünse de aslında internet ve cep telefonundan bu yana dünyayı dönüştürecek teknolojik bir gelişmeden söz etmek zor. Sosyal medyayla giderek sokaklardan ve toplumdan uzaklaşan; eğitimli ama işsiz, hatta parasız bir gençlik, tüm dünyada sorunlu bir sosyo-kültürel sınıf haline dönüştü. Bu kitlenin ne berrak hedefleri var, ne de uğrunda yürümeye inandıkları idealleri. Onların önümüzdeki 20 yıl içinde ne olacaklarına dair kimseden güçlü bir öneri, program veya vizyon çıkmış değil. En meşhur sistem eleştirmenlerinin 80 yaşının üzerinde (örneğin Noam Chomsky, 87, Immanuel Wallerstein, 85) olduğu Batı’nın, genç akademisyenler ve düşünürlerle bağı git gide zayıflıyor. (Bu arada ‘eski tüfeklerin’ yenilerden çok daha net tutumlara sahip olduğunu da gözden kaçırmayalım). İşte, Batı bu durumdayken, varın gerisini siz düşünün…
HANGİ ÇAĞDA YAŞIYORUZ?
Ünlü tarihçi Eric Hobsbawn, modern Batı’nın geçirdiği evreleri: Devrim Çağı (1789-1848), Sermaye Çağı (1848-1875), İmparatorluk Çağı (1875-1914) ve Aşırılıklar Çağı (1914-1991) olarak adlandırmıştı. O yıllardan günümüze… Komünist blok dağıldıktan ve liberal çoğulculuk ideali 11 Eylül sonrasında yetim kaldıktan sonra, yaşadığımız dönemi “Amaçsızlık Çağı” olarak nitelemek mümkün.
Hal böyleyken, Avrupa’da katı söylemli ırkçı partilerin, ABD’de ise Donald Trump gibi fırsatçı bir medya illüzyonistinin yükselmesine şaşmamalı. Hatta, Avrupa’daki azınlık gençliğinin cihatçı hareketlere katılımına bir de bu cepheden bakmakta yarar var. Yeri gelmişken… Hiç düşündünüz mü, sizin gelecek idealleriniz ne durumda? Hayatta mı, yoksa sadece sosyal medyada, arkadaşlar arasındaki paylaşımlarınızda mı?
Paylaş