Paylaş
Bundan 15 yıl kadar önce, Tokyo’da bir müzenin bahçesinde otururken uzaktan ezan sesi duyar gibi olmuştum. Yanımdakilere “şu ezan, nasıl da içimize işlemiş yahu... Dünyanın öbür ucunda bile duyuyorum sanki” dediğimi hatırlıyorum. İşin daha garibi, böyle düşünen yalnızca ben değildim. Grupta ‘ezana benzer bir müzik’ duyduğunu düşünen başkaları da vardı! “Gaipten sesler mi duyuyoruz acaba?” diyerek birbirimize şaşkın gözlerle bakarken, rehberimiz durumu açıklığa kavuşturdu... Meğer Tokyo’da uzun zaman önce metruk hale gelen cami, Türkiye tarafından restore edilip ibadete açılmış. Duyduğumuz, ezana benzer bir melodi falan değil, düpedüz Tokyo Camii’nde okunan öğle ezanıymış. Üstelik müezzin Türk olduğu için, tam da kulağımızın alışık olduğu makamda okurmuş. Yani işittiğimiz gaipten değil, yurttan seslermiş!
ORUCUNU SUŞİ'YLE AÇAN MÜSLÜMANLAR
Çok sonraları İstanbul’da bu olayı gülerek anarken bir arkadaşımız, kendi hikayesiyle olaya farklı bir boyut getirdi. Malum, iftar vaktinde alışveriş merkezlerinin yemek bölümlerinde uzun kuyruklar oluşuyor... Gittiği her yerin çoktan dolduğunu gören ve sabırsızlıkla orucunu açmak isteyen arkadaşımızın gözüne, hayli boş olan Japon restoranı takılmış. Ve sıra dışı bir kararla, gitmiş oturmuş bir masaya. E, orada hurma-zeytin olacak değil ya... Orucunu suyun yanında suşi’yle açmış! Mercimek yerine miso çorbasıyla devam etmiş iftar yemeğine. Bir yandan yiyor, bir yandan da haline gülüyormuş...
POST-MODERN DÜNYAMIZIN RAMAZANLARI
Siz bu satırları okurken Japonya’daki 190.000 kadar Müslüman, muhtemelen Ramazan’ın ilk iftarına hazırlanıyor olacak. Orada ‘top’ atılmayacak olsa da oruç tutan Tokyo’lular, “okundu mu?” diye merakla camiden gelecek ezan sesini bekleyecekler. Önümüzdeki bir ay boyunca Sivas, Sydney, Siena veya Seattle’daki binlerce kişi, iftara kaç dakika kaldığını öğrenmek için akıllı telefonlarına bakacak. Sahura vaktinde kalkmak için de, Yeni Delhi’li veya San Francisco’lu bir gencin yazdığı, milyonlarca kez indirilmiş özel bir telefon uygulaması kullanacaklar. Böylece, post-modern dünyamızın Müslümanları, karşılıklı etkileşimle yüzlerce yıllık Ramazan alışkanlıklarına yenilikler katmaya devam edecek.
25'İNCİ YÜZYILDA NOSTALJİ
Kim bilir, belki de uzak gelecekte, davul, mahya, Karagöz-Hacivat gibi Ramazan sembollerine, cep telefonu ikonları eklenecek! İhtimal bu ya... 25.Yüzyıl’da antika olmuş ‘namaz öğreten elektronik seccadeler’, servet fiyatına alıcı bulacak. Hatta belki suşi ve miso, ramazan menülerinde yerini alırken, iftar sofralarına adettendir diye tahta çubuklar konacak... Kısacası, bugünün yenilikleri, gelecekte gelenek haline dönüşecek. Ve muhtemelen yazarlar, “nerede o eski ramazanlar?” tadındaki köşe yazılarında, kendi dönemlerini eleştirip, günümüzün yaşantısını göklere çıkaracaklar.
DEĞİŞMEYEN FORMAT: NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR?
Gelibolulu Mustafa Ali, 1600’de tamamladığı görgü kitabı Mevaidü’n-Nefais Fi-Kavaidi’l-Mecalis’te, hemen her konuda edebin bozulduğundan yakınır; ‘nerede şimdi o kibar insanlar’ diye hayıflanır. Ona göre, artık Asr-ı Saadet’teki sofra adabına ve eski geleneklere uyulmamaktadır. Ayrıca bazı imamlar, ramazanda namaz kıldırılmanın inceliklerini unutmuştur.
Yüzyıllar sonra, 1920’de Cenab Şahabeddin ise şu satırları kaleme alır: “Eski ramazanlarda şehir, na-kabil-i tasvir bir hüsn-i leziz ile dolardı; ve müminler camilerden taşardı... Ah, o eski İstanbul... Eskiden İstanbul’da bir konuşma vardı ki adeta bir sanat-ı nefise idi. Bilhassa ramazan geceleri her cemiyette bir mir-kelam; bir nevi merkez-i elektrikiyyet olurdu.”
Değişimin hızlandığı dönemlerde genellikle nostalji de atağa geçer. Ülkemizdeki “nerede o eski ramazanlar” formatının ortaya çıkışındaki en güçlü etken, Osmanlı’nın sonunu getiren, 1912-1922 arasındaki yıkıcı ve uzun savaş dönemidir. Eski devirleri hatırlayan veya büyüklerinden dinlemiş yazarlar, yitirilen o dünyayı özlemle anlattılar. 1930’ların kültürel dönüşümü ve 1950’lerden itibaren hızlanan kentleşmeyle Osmanlı yaşam tarzının izleri giderek silinirken, nostaljik yazılar da başlı başına bir Ramazan klasiği oluyordu.
Gelin biz bu Ramazan’da, nostalji klişelerinden uzak durmaya çalışarak tarihe uzanalım. Eskiyi, sadece eski diye göklere çıkarmadan, “Ramazan Medeniyeti”nin güzelliklerini, inceliklerini hatırlayalım; değişimin nedenlerini anlamaya çalışalım. Bakalım orucunu suşi’yle açan post-modern Müslümanlara varıncaya dek ramazan aylarında neler yaşanmış?
Paylaş