Paylaş
Bir zamanlar evime girmek için kırık dökük basamakları olan bir merdivenden aşağı inip, yan komşumun kapısının önünden geçen dar yolu yürümem gerekiyordu. Merdivenin korkuluğu da yoktu, kötü havalarda basamakların kayganlığı bir yana, geceleri, merdiven ışığı da bulunmadığından her iniş çıkışım maceraydı. Ayrıca mal sahibimin kardeşi olan yan komşum o dar geçiş yolu üzerine gaz sayacı için irice demir bir kutu yerleştirdi. Kafamı vurmadan geçmem artık marifet sayılırdı. Nitekim pek çok defa vurmuşumdur. Başka sorunlar da olmakla birlikte, arıza çıkarmadan tam 4 yıl o gecekonduda yaşadım. Çevreme faydalı olmaya, iyi bir komşu olmaya çalıştım. Ancak bir olay vardı ki fakiri derinden sarstı ve yaşananlar bugün boynumda taşıdığım tespihi almama vesile oldu.
Bir gece eve geliyordum. Merdivenleri indim, kafamı eğerek demir kutuyu geçtim ki birkaç adım atmamla ayağım bir ipe dolandı ve ellerim önde yüzüstü yere kapaklandım. Sağ elim beton yerine yumuşak bir şeye basmıştı. Kokladım ve çamur değildi; -afedersiniz- bok! Yerden doğrulmaya çalışırken onunla yüz yüze geldim; ufak bir yavru köpek, dili dışarda bana bakıyordu. Bu köpeğin burada ne işi vardı? “Hayırdır” deyip evime girdim ancak, köpeğin ağlamaları bütün gece devam etti. Ona su ve yemek verdim, başını okşayıp konuştum, anlaşılan canı sıkılıyordu. Ertesi gün komşumun kapısındaydım. Kızları köpek istemiş, onlar da bulmuşlar bir tane, merdivenin altına derme çatma bir kulübe yerleştirip köpeği de bağlamışlar önüne. “Aman yapmayın, fakir buradan geçiyor, nasıl olacak, hem köpek bakım ister, eğitim ister, kız okulda, siz iştesiniz, yazık olur, uygun şartlar olması lazım” falan derken, “Tamam bakarız” dediler. Bekleyip görmeye karar verdim. Günler geçiyordu. Adını “Yaman” koymuşlardı. Tahmin ettiğim gibiydi. Köpeğin yemeğini içmesini ihmal ediyorlardı. Gezdirmiyorlardı. Zavallım o kuytu köşede zincire vurulmuş, ağlayıp duruyordu. Pisliğini de temizlemiyorlardı. Kokuyordu. Kendimi çaresiz hissediyordum, dert olmuştu, onu hem seviyor hem de gitmesini istiyordum. Durumu ustama danışmaya karar verdim.
Bir sabır testi
“Derviş Baba” durumu belediyeye şikâyet etmemi söyledi. Bu fikir kafama yatmamıştı. Köpek barınaklarındaki içler acısı durumdan dem vurdum. Derviş Baba, “Merak etme, belediyecilerle anlaşır, köpeği 2 sokak ötede teslim alır buraya getirirsin, çiftlikte bakarız” dedi. “Eyvallah” dedim ama hâlâ içime sinmemişti, daha iyi bir çözüm bekliyordum, ustamın dediğini yargılıyor, işime geleni kabul ediyordum, teslimiyetim şartlıydı. Hem komşularımla aram kötü olacaktı. Biraz daha beklemeye karar verdim. O günlerde Yaman’ı arka tarafa aldılar. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum. Artık giriş yolumdaki pislik sorunu hallolmuştu ancak köpek neredeyse tam yatak odamın penceresinin dibine yerleşmişti. Yaman gece gündüz ağlıyordu, uyku uyutmuyordu. Hem içim acıyordu hem de uykusuz geçen geceler yavaş yavaş sinir yapmaya başlamıştı. Yine uyardım. “Bekle biraz, amcanın çiftliğine göndereceğiz” dediler. Göndermediler. Mal sahibini aradım, şikâyet ettim, kaç kere. Fakiri yumuşak bulmuşlar, adam yerine koymuyorlardı. Uykusuzluktan mahv, perişan haldeydim. Öfkeme ket vurmaya çalışıyor, “bu bir sabır testi” diyordum.
O sabah yine uykusuz, köpeğin havlamaları canıma tak etmişti. Çaresizliğim bir yakarış kopardı gönlümden; “Ey Allahım, Ya Settar, bu fakirin halini görüyorsun, ne olur bitsin artık bu çile, medet Ya Rab! Olduğum yere çökmüştüm. Hayal meyal komşunun annesinin köpeği arkada bağlı olduğu yerden aldığını duydum. Bir süre sessizlik oldu. On beş dakika kadar sonra, bu sefer ön taraftan gelen çığlık ve çocuk ağlamalarıyla irkildim. Çok geçmeden kapım çalındı. Anne bir sıkıntısı olunca bazen kapıma gelir dertleşirdi. Onlar da yan komşumun üst katında oturuyorlardı. Aşağıya inen merdivenin başı minik bir köprüyle dairelerine bağlanıyordu, köprünün korkulukları yoktu. Aşağısı o önünden geçtiğim dar boşluktu. Anne ağlayarak: “Yaman, Yaman kendini astı! Onu ön tarafa almış, ipini kapının tokmağına bağlamıştım, nasıl olduysa düşmüş boşluğa, ip kısaydı, havada asılı kalmış, yetişene kadar, öldü günahsız yavrucak…” Başımdan aşağıya kaynar sular inmişti. Elim ayağım titreyerek onu teskin etmeye çalıştım, “Vardır bir hayır” dedim, “kurtuldu hayvancağız”. Ona söyleyemedim, hem zaten olabilir miydi? Aman Tanrım! Az sonra anne ilgime teşekkür edip çıktı ve oğlu gelince köpeği oradan aldılar, çöpe attılar! Ah, böyle olacağını bilseydim… Artık çok geçti!
‘Yarı katil sayılırsın’
Derviş Baba’ya olayı anlattığımda; “Ah evladım neredeyse yarı katil olmuş sayılırsın, ama bilmiyordun, Allah affetsin. Öyle her iş doğrudan Allah’a havale edilmez. O işleri çabuk ve kesin halledendir. Derviş aklından geçenlere, dileklerine çok dikkat etmek zorunda. Keşke dediğim gibi yapsaydın. Bu sana ders olsun” dedi ve çekmecesinden çıkardığı 99’luk tespihi boynuma astı. Yeni bir işarete kadar her gün belli sayıda “Estağfurullah…” zikri çekmemi söyledi. Çok üzgündüm. Henüz ismimi de almamıştım. Zaman zaman o köpeğin haliyle hallenir, “Yaman” ismini almayı kendime yakıştırırdım. Zikrimi düzenli olarak yapıyordum. Ağlıyordum. Derken bir sabah, gördüğüm rüyadan “Estağfurullah” diye bağırarak uyandım. İçim hafiflemişti. Affedildiğimi hissediyordum. Ustama anlattığımda gülümsedi; “Gerçekten affedildin galiba” dedi. Hamdolsun! Derviş Baba fakire durumuma uygun yeni bir tespihat verdi. O zamandan beri tespihimi boynumda taşıyorum ve bana maceralar yaşatmaya devam ediyor. Zamanı geldiğinde
sizinle paylaşmak üzere… Allah kendisine yönelenleri affetmeyi sevendir, celalinden korkar, cemalini dileriz! Kul ah etmekten, aklı olan da kulun ahını almaktan korkası… Hu!..
Paylaş