RastafarI…

(Geçen haftalardan devam ve son)

Haberin Devamı

Afrika halklarlarının köleleştirilmesi ve sonrasında kara kıtanın “Avrupalı Beyazlar” tarafından sömürgeleştirilmesinin başlangıcından bu yana 400 yıl kadar geçmişti. Artık siyahlar arasında en yaygın inanç, kendilerine çoğu zaman zorla kabul ettirilen “Hıristiyanlığın Batılı yorumu” idi. Ama siyahlar çeşitli şekillerde geleneklerini -kısmen de olsa- muhafaza etmeyi başarmışlardı. Siyah hareketi başlatanlar bu durumu, siyahların dirilişi ve kimliklerinin yeniden inşası için kullanmaya çalışacaklardı.

 

1930’a gelindiğinde bağımsızlığını korumuş nadir Afrika ülkelerinden “Etiyopya”da siyahi bir Kral, Hz.Süleyman soyundan geldiğine inanılan “Ras Tafari Makonnen”in “Haile Selassie”(Teslis’in Kudreti) ünvanını alarak taç giymesi, Dünya’daki tüm siyahlara umut oldu. Yeniden uyanış için gerekli altyapının oluşmasında Jamaika asıllı “Siyah Musa” Marcus Garvey’in büyük rolü vardı. Son yıllarda Garvey’nin siyahlar üzerindeki nüfuzu türlü dolaplarla azaltılmış, kendisi A.B.D.’den Jamaika’ya sınırdışı edilmişti. Ama başlattığı uyanış etkisini artırarak devam edecekti…

 

*** 

 

Haberin Devamı

“Rastafari akımı/dini”nin temellerini Garvey’in izdeşi, kendisi de 1932’de A.B.D.’den Jamaika’ya sınırdışı edilen Leonard P. Howell’in attığı söylenebilir. Bu akım neşet ettiği yıllardan günümüze -başta Etiyopya- Afrika’nın kadim geleneklerinden, Hıristiyanlık öğretisinden, özellikle de İsrailoğulları’nın özgürlük mücadelesinden beslenerek gelişmiş, dallanıp budaklanarak Dünya’da milyonlarca sempatizanının olduğu bugünkü halini almıştır. Bob Marley’in Dünya çapında meşhur ettiği “Reggae” müziğinin ruhunu “Rastafarianizm” oluşturur.

 

Garvey ve ardından Garvey’in görüşlerini “Ras Tafari - Haile Selassie 1’in Tanrı’nın yeryüzündeki zuhuru, başka deyişle ‘siyah mesih / Hz.İsa’nın yeniden bedenlenmesi” olduğu ekseninde geliştiren(!) Howell’in uyandırdığı etki Jamaika’nın İngiliz asıllı hükümetini rahatsız etmeye başlamıştı. Otoriteler Jamaika sokaklarını hareketlendiren, hızla kendine taraftar toplayan bu akımı “kilise ve hükümet karşıtı” ilan etti. Howell fitne suçlamasıyla hapise atıldı. Rastafarianizm’in ilk kitabı “The Promised Key”(Vadedilen Anahtar) elden ele yayılıyor, “Rasta” akımı günden güne şekilleniyordu.

 

Haberin Devamı

Bu arada yönetimine ülkesi Etiyopya’yı hızla batılılaştırarak kalkındırma hamlesiyle başlayan “Selassie” 1931’de ilk anayasayı işletime koydu. Aslında anayasa 1920’ye kıyasla hükümetin yetkilerini kısıtlıyor, onu ülkenin kayıtsız şartsız tek hakimi kılıyordu. Selassie  Etiyopya’yı Birleşmiş Milletler’e üye yapmış, onbirbin nüfuslu Adis Ababa’yı başkent ilan etmişti. Hızla ülkedeki kahve plantasyonlarını artırdı, ülkesinin ilk üniversitesi ve diğer modern müesseselerini kurdu vb.. Yaptıkları, sömürgeci postalları altında inleyen diğer Afrika uluslarına örnek olacağı gibi, Dünya’nın tüm siyahlarına da cesaret vermekteydi. Lakin sömürgeci devletler de boş durmuyordu..

 

Haberin Devamı

Selassie’nin babası 1800’lerin sonunda İtalyanlar’la savaşan bir kahramandı. Mussolini İtalyası’nın 1935’de ülkesini işgale girişmesini görmek ise oğluna kalmıştı. “Selassie 1” 1936’da Filistin’e sürüldü, oradan da ülkesine geri döneceği 1941’e kadar yaşayacağı İngiltere’ye intikal etti. İngiltere’de bulunduğu süre içinde, 1935’te Londra’ya taşınan Garvey ile yüzyüze buluşmaları da gerçekleşecekti. Selassie’nin daha göreceği çok şey vardı. Garvey’nin dönemi ise kapanmaktaydı; kurucusu olduğu “UNIA”(uluslararası zenci kalkındırma birliği) onsuz dağılmış, “Afrika’da siyah bir kralın taç giyeceği” öngörüsü sekteye uğramıştı. Nitekim “siyahların algısını değiştiren adam” Marcus Mosiah Garvey, 1940’da kendisinin öldüğünü ilan eden bir yalan haberi okuyup akabinde kalp krizi geçirdi ve 53 yaşında hayata gözlerini yumdu.

 

Haberin Devamı

Bir sene sonra 1941’de Selassie, Britanya asistanlığında Sudan’da kurulan ordusuyla İtalyanlar’ın zaten merkezi sehirleri dışında hakimiyet kuramadığı ülkesini geri alacak, krallığının ikinci dönemini ilan edecekti. Tam da bu sıralar hapisten çıkan Howell, St.Catherine’de, inişli çıkışlı bir seyri olacak Jamaika’nın ilk “Rasta” köyünü kurmaktaydı. Buradaki süreç örnek Rasta yaşamı(livity) için önemli bir model olacaktır.

 

*** 

 

Rastalar inançlarını İncil’in, özellikle de “Eski Ahit”in bazı bölümlerinin çeşitli yorumları üzerine temellendirirler. Rasta akımları arasında yorum bakımından farklılıklar görülebilir. Tanrı, Tevrat’ta kendini “Yahuve”(Yehova) olarak bildiren “Jah”(Ya), bir başka deyişle “I and I”(Ben, Ben olanım)dır. Genelde pasajlar “Pan-Afrikanizm” etkisiyle yorumlanır. Dolayısıyla “Hz.Musa’nın esaretten kurtardığı halkın siyahlar(özelde Habeşliler) olduğu, vadedilmiş toprakların Afrika(özelde Etiyopya) olduğu, Babil sürgününün siyahların beyaz medeniyetteki durumlarına denkliği, Hz.İsa’nın da siyahi olduğu, hatta siyahları rencide eden beyaz yorumu “elçisi beyazsa Tanrı da beyazdır”a karşıt (haşa) “Tanrı’nın siyahi olduğu” gibi yorumlara rastlanır. İsrailoğulları’nın Mısır esaretinden 400(veya 430) yıl geçince kurtulacaklarını bildiren Tevrat pasajları, köleleştirme hareketinden bu yana 400 yıl geçtiği için siyahların durumuna tekabül eder ve vakit gelmiştir…

 

Haberin Devamı

Genelde “barış, sevgi, kardeşlik, eşitlik, özgürlük” temalarına dayanan Rastafarianism, çoğunlukla “Haile Selassie”nin yeryüzünde Tanrı’nın zuhuru olduğunu, esaret altındaki (özellikle siyah) halkları kurtarmaya geldiğini savunur. Üçleme(Trinity), ekoller arasında farklılık gösterir. Çoklukla Marcus Garvey mesih kabul edilir, Howell üçlemede yer alır. En önemli kollar arasında “Nyahbinghi, Bobo Dread, İsrail’in 12 kavmi”ni sayabiliriz ve ekserisi peygamberin reenkarnasyonu olarak ekollerinin kurucu babalarını gösterirler. Son dönem Rastafarianism’i içine beyazları da alacak şekilde sembollerini daha da soyutlaştırmıştır.

 

Rasta renkleri, Etiyopya bayrağının da rengi olan kırmızı(akan kanlar yahut kanın yaşamsallığını temsilen), yeşil(doğal güzellikler, özellikle de Afrika’nın doğasını temsilen), sarı(zenginliğin, saflığın rengi altını temsilen)’dır. Bunlara siyahları temsil eden siyah renk de ilave edilir. Rastalar doğaya yakın bir hayatı savunurlar. Vejetaryenlik revaçtadır. Diyetlerine “I-tal” denir ve “Jah”a yönelik ibadetleri “I-tation”, çoğunlukla “ganja”(bir tür marijuana) tüketimini de içerir. Ganja, Tanrı’nın bir lütfu olarak şifa verici, kutsaldır. Afrika kökenli ritimler eşliğinde okunan ilahiler ibadetlerde, törenlerde önemli yer tutar ve bu ritüeller Reggae müziğini önemli oranda etkilemiştir.

 

*** 

 

Bu yeni akımı kucaklayan Jamaika 1962’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandı. Süreç olaylı geçiyordu ve sonrasında da uzun süre olaylar yatışmayacak, ülke ölümlere, işkencelere sahne olacaktı. Siyah hareketi A.B.D.’de de Martin Luther King, Malcom X gibi liderlerin peşinde güçleniyor, siyahların aşağı konumda olduğu Batı ülkelerinde durumun getirdiği huzursuzluk artıyordu. Öte yandan Afrika’da bağımsızlığını ilan eden ülkeler de çoğalmaktaydı. Ve nihayet ülkesinde katı rejimine karşı ayaklanmalar başlayan Selassie 1963’te “Afrika Birliği Organizasyonu”nu kurdu. 1965’te gidişattan memnun Kraliçe Elizabeth’e ülkesini gezdirecekti. Belli ki soğuk savaşı yaşayan Dünya yeniden şekilleniyordu.

 

Jamaika’nın yönetimi halen beyazların elindeydi ve hükümetin yaşanan iç karışıklıklardan dolayı Rastaları sorumlu tutmak işine geliyordu. Rasta(dreadlock) saçlarıyla her yerde tanınabilen Rastalar hedef gösterildi. Bunların ot içen, pis, işe yaramaz başıbozuklar olduğuna dair ciddi bir kampanya sürdürülmekteydi. Bir dönem adeta cadı avına maruz kaldılar. Ancak bu duruma isyanı dile getiren, bir yandan da umuda davet eden “Reggae” müziği, İngiltere ve Amerika üzerinden kitlelere ulaşmaya başlamıştı. Rasta saçı artık sadece Rastafari dini mensuplarının bir sembolü değil, baskıya, Babylon yaşam tarzına(modernite) karşı duruşun (zararsız) simgelerinden biri haline gelmekteydi. Varsın gelsindi..

 

Aslında saçların doğal şekilde bırakılarak saçak saçak uzamasıyla oluşan “dreadlock” saç biçimi ve “marijuana içimi”nin kadim Afrika efsaneleriyle de yakın bir ilgisi vardır. Afrika’nın kraliçeler kraliçesi, kimi zaman karşımıza “Şiba Ecesi” kimi zaman “İmparatoriçe Kandake” kimi zaman da Mısır’daki karşılığı “Sekhmet” olarak çıkar. Her daim haksızlıkların karşısında yer alan, aslanla sembolize edilen doğa dostu bu güç ve yandaşlarının saç biçimlerinin “dreadlock” olduğu inancı yaygındır. Dreadlock hem aslan yelesidir ve bu özelliğiyle Yuda’nın(Judah) aslanını da temsil eder, hem de doğallığın ve sadeliğin temsilidir. Ülkesi Uganda’nın sömürgecilerle savaşında önemli rol oynayan son Nyahbingi Kraliçesi mistik şifacı Muhumusa örnek alınarak bu geleneğin Jamaika’da yeniden canlandığı söylenebilir. 1950’lerde Kenya’da sömürgeci Britanya’ya karşı ayaklanan ve geleneklerinde kişisel değişim anlamında saç uzatmak olan “MauMau”lar da Rasta akımına etki etmiş görünüyor.

 

*** 

 

60’lar böyle geçti. Çiçek çocuk Hippi’ler, Vietnam felaketi ve kapitalizm güdümlü modernitenin Dünya’ya hakimiyeti… 70’lere gelindiğinde sözde özgürleşen Afrika yeni felaketlerle yüzleşmekteydi. Sömürgecilik sonrası iç dengelerin bozulmasıyla birbirine düşmanlaştırılan kabileler, halklar, Batılılar’ın işine gelen biçimde uygulanan yanlış tarımcılıktan çoraklaşan topraklar, açlık, susuzluk ve -çoğu- Batılı devletlerin maşası, halkını gözetmeyen, birbirine düşman yönetimler; Zalim ejderha aslana karşı…

 

O sene, başrahip Abune Theophilos Judas geleneği bozdu ve yılbaşı kutsamasında “Selassie”yi anmadı. İşaret verilmişti. Aslında 1962’de -nüfusunun çoğunluğu müslüman- Eritre’yi de topraklarına katan Selassie, ülkesindeki 83 etnik gruptan yalnızca 3’ünün tam desteğini almakta, (başta İngiltere, A.B.D. ve İsrail) yabancı devletlerin desteğiyle ayakta durmaktaydı. Kıtlık Etiyopya’yı da fena vurmuştu. Sonunda 1974’te ordu içindeki Marksist görüşlü kanadın askeri bir darbesiyle Ras Tafari Selassie tahtından indirildi. Ne yazıkki yeni gelen yöneticiler de ülkeye huzur getirmedi. Hatta tam tersi oldu; etnik ayrımcılık ve durumdan istifade eden dış odakların ülkenin kaynaklarını hortumlaması… 1975’te ev hapsinde öldüğü söylenen Selassie’nin mezarı daha sonra cunta liderinin çalışma masasının dibinde, ayaklarının altında bulundu. Ki cuntacı Mengistu da devrilene dek ülke Derg’lerin ölüm tarlaları haline gelecek, bölünecek, Dünya’nın en fakir ülkesi haline gelecektir.

 

Eski İngiliz sömürgesi Jamaika da diğer pek çok Afrika ülkesi gibi 70’leri iç karışıklıkla geçirdi. Rasta akımı tam bastırılamayıp tersine Bob Marley gibi yıldızlar tarafından Dünya çapında popülerleştirildikçe, başta İngiltere, Batı tarafından -görünürde- sahiplenilip sulandırılmaya başlandı, kontrol altında tutuldu. Bu gibi akımların ürettikleri değerler Batı endüstrisinin pazarlama mekanizmasının içine alındı, mümkünse içleri boşaltıldı. Biriken enerji sömürgecilerin dümen suyuna uyduruldu.. Selassie, Garvey, Marley, hepsi de mücadeleleri sürecinde enteresan biçimde yaşamlarının bir bölümünü İngiltere’de geçirdiler. Halbuki mücadeleleri emperyalizme, zulüme karşıtlık görünümündeydi. Onlar göçtü fakat mazlumların çilesi bitmedi.

 

Afrika’nın halkları sözde özgürlüklerine kavuştular, lakin halen ülkelerindeki üretimden adil pay alamaz durumdalar(1970’ten beri Batı’ya hortumlanan paranın 844 milyar usd olduğu tahmin ediliyor ve bu Afrika’nın tüm borçlarından fazla). Sadece Afrika mı? Arakan, Afganistan, Ortadoğu… Sistem aynı. Yeni çağın yeni firavunları, insanları uyutmak, köleleştirmek, sömürmek üzere yeni silahlar üretmekte mahir. Ve bundan, Hakk dinin hakikat şemsiyesi altında birleşmedikçe kurtuluşun mümkün olmadığını düşünüyorum. Velhasıl Dünya gerçek bir kurtarıcı, bir hidayete erdiriciye gebe. O gün inananlara büyük bayram, zalimlere ise hüsran. İnşaallah doğru tarafta bulunuruz vesselam… 

Yazarın Tüm Yazıları