Paylaş
Gizler ortaya saçılıyor. Ve evyedeki dolu su giderden boşalırken döne döne, nasıl hızlanmış gözükürse bitime doğru girdabı, öyle de hızlı dönüyor Dünya sanki. Sebepler ve sonuçlar arasındaki yollar kısaldı. Yaşanması icap edenler, geçilmesi gereken sınavlar da böylece telaşlandılar adeta.
İçinden gelmiş olduğum belli bir zümrenin arasından, çok gelişmiş görüntüsü veren bir kısım aklı evvelin ısrarla sürdürdüğü halk düşmanlığı ve yaşadığımız vahameti en aleyhimize olabilecek şekilde tersten okuma, okutma ısrarları karşısında, hatta kiminin fırsattan istifade manevi değerlerimize, sevdiklerimize hakarete varan tutumları karşısında, iyi niyetimi korumakta zorlanıyorum. Bazısıyla geçmişten gelen bağlarımın son telleri de hüsranla kopuyor sanki gönlümden. Birlik sizin için tahakkümünüz altında yaşaması mı diğerlerinin?
“Bu tam da bozguncuların istediği şey işte ve başarılı da oluyorlar anlaşılan” diye uyarıyor ‘Derviş Baba’ gönlümdeki kopuşu dile getirişim karşısında. Ne yapayım, celal rüzgarları esiyor içimde. Gülü koruma derdindeki diken gibiyim… Halbuki gül hep goncasıydı benim için. Șimdi daha iyi anlıyorum dikenin hikmetini.. Zamanın ruhu bu mu? Cemal evrimci, celal ise devrimci…
Bir orta yol bulmalı. Orta yol değil mi yolumuz? Ama herkesin ortası nefsine göre başka başka olunca… Allah’ın işaret ettiği orta yolda buluşmayı öneriyorum hep ben. Kendine referanslı olmaktan geçip, aşkınlaşmaya sıçramayı. Aşamayacağın tek şey Allah’ın hükümeti, inan!
Otobüse biniyorum, ön kapıda birikmiş kalabalık, kapı kapanmıyor. Sesleniyor şoför; “Ortalar boş beyler, ortalara doğru ilerleyelim!” Aman Allah’ım, o ne hikmetli söz öyle; ayılıyorum! Bir süre bunu vird edineceğim sanırım…
Fakat biz orta yolu en güzel temsil eden bir ülkeyiz halkıyla zaten. Epey eksiğimiz var evet ve çok daha iyi olabiliriz elbette. Ama çok şükür, medeniyetimizi sömürü üzerine kurmadık, Hakça yaşamaya çalışıyoruz, Anadolu irfanının mirasçılarıyız, rahat bırakırlarsa daha da ileri taşıyabiliriz hürriyet bayrağını, İslam sancağını..
Aklıma bir fotoğraf geliyor Sivas kongresi sırasında çekilmiş(sanrım dergahın yan cephesi önünde): Mustafa Kemal(henüz Atatürk değilken), yanında da ‘nakib-ül eşraf’tan, şeyh-ül meşaih büyük büyük babam(manevi olarak) Abdullah el-Haşimi Hazretleri; Sivas kongresinin organizasyonuna önayak olmuş, hani bilirsiniz meşhur fotoğrafta elinde bastonuyla o aksakallı zat. Zamanının manevi tasarruf sahibi. İstiklalimizin, bekamızın yolunun Mustafa Kemal’e destek vermekten geçtiğine inanmış, sonuna kadar da desteklemiş.. Vatan, millet, din elden gitme noktasında olmadıkça tasavvuf ehli sufiler karışmaz yoksa politikaya, karışmamalı da zaten. O günün doğrusu buymuş, bugünün doğrusu da o ruhtan uzakta değil. Bu ruhun davetçisi, bu orta yolun izdeşleriyiz halen…
Netleştireyim siyaseten! Kanımca günümüzde uygulamaları mükemmel olmasa da İslama en uygun (uygulanabilir) yönetim biçimi “Demokrasi”dir halihazırda; çatlak seslere prim verilmesin dilerim. Lakin demokrasimizi Anadolu irfanı ışığında iyileştirmeliyiz. Bunun bir unsuru olarak “laiklik” ilkesi, üzerinde çok tartışılan bir konu. Fakir de pek iyi anlayamıyorum doğrusu; çünkü din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alıyorsa bu ilke, devletin dinin tekeli olması, devlet memuru din adamları olgusu, “tekke ve zaviye kanunu” ile bazı inanç kesimlerinin yasaklı olması, laiklik iddiasındaki kimi “yobaz laikçiler”in belli güç unsurlarını da arkalarına alarak insanların giyim kıyafet, gelenek vb’leri üzerine tahakkümü bu ilkeyle örtüşmüyor, bilakis bizi kutuplaştırıyor. Ya da fakir hakikaten anlayamıyorum, sanki dinin içinin boşaltılmasına hoşgörü fakiri bir kılıf olarak kullanılması hatırası var bir de hafızamda. O zaman bizdeki özgürlükleri kısıtlayıcı “laiklik” yorumu adeta ayrı bir “mezhep-tarikat”mış gibi işlev görmüş olmuyor mu? Bu mevzunun nifak üretmesinin önü alınmalı acilen..
Laiklik, “inanç/inançsızlık özgürlüğü” demekse taraftarıyım, bu konuda düzenlemeler(ıslahat) yapılmasını umut ediyorum. Ve sapkın yollara, başıbozukluğa cevaz verilmemesi bakımından devletin bir denetleyici vazifesi yapmasını da elzem gördüğümü ifade ederek(cemaat ve tarikat yapıları da dahil)… Katı şekilcilikten, yobaz yorumlardan ziyade dinimizin güzelliğiyle en yakın düşecek, Medine mutabakatı ruhuna uygun, çağdaş, arifane bir yaklaşım gerek, varsın adına isteyen laiklik desin; Hakça olsun, bizi bizden koparmasın, bizi bize yaklaştırsın da… Ulema, maarif, aydınlarımız tartışsın, tüm kesimleri orta yolda buluşturacak -mümkün, makul- uygulamaları kamuoyuna sunsun, biz de aklımıza, gönlümüze danışıp karar verelim. Zaten dinde zorlama yok, kimse bizi korkuyla tutsak almasın artık, biz yine doğru bildiğimizi söyleyelim duymak isteyene, sonuçta barış içinde yaşayalım, örnek olalım..
Bireysel orta yolum ise kulluktur benim. Ne Mehdi/Mesih ne de deccal olmak isterim. Hz.Musa(as) için anlatılan bir menkıbedeki misal:
Bir gün Tur-u Sina’ya doğru giderken Hazret, bir çoban kesmiş önünü “Ya Musa, bilirim Rabbimle görüşmeye gidersin, madem Allah’tan haber vermekle mükellefsin, lütfen benim için sor O’na; Cennetlik miyim, Cehennemlik mi yoksa?” Mecburen “peki” demiş Hz.Musa.. Ve Allah’ın huzurundan ayrılma zamanı geldikte sormuş çobanın sorusunu Yaradana. “Ya Musa, söyle o kuluma cehennemliktir!” nidası karşısında mahzun, bunu çobana nasıl söyleyeceği kafasında, inmiş dağın eteğine sonunda. Bizim çoban orada beklemekte heyecanla “Sordun mu, ne dedi, lütfen söyle Ya Musa?” Kelimullah Hazreti Musa, söylemezse olmayacak, “Cehennemlikmişsin!” deyivermiş oracıkta. Bir an duralasa da çoban tekrar sormuş ısrarla “Ya Musa, tam olarak ne dedi Rabbim, lütfen tek kelimesini dahi atlama?” Hz.Musa “Ya Musa, söyle o kuluma cehennemliktir!’ buyurdu Hüda” der demez sevinçle ellerine sarılmış Hazretin çoban; “Öyle mi dedi, benim için ‘kulum’ dedi ha, şükürler olsun Ya Rabb, hamd-ü senalar sana!” Öyleymiş ki hali, neşesi, görülmeye seza…
Derviş Baba “oradaki çoban ‘derviş’tir işte” der ve bunu menzil edinmiş hep hayatında. Dolayısıyla fakir de inşallah.. Aman! Kul olalım da, emirlerine uyup, yasaklarından kaçınalım mümkün mertebe, razı olalım da O’ndan, O da razı olur dilerse ardından..
Ya Rabbil Alemin, “Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti. Hidayet eyle bizi doğru yola! O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil”… Ah, zor zamanlar, her yerde tuzaklar. "Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez"(Hacc 22;38).. Medet Allah sana sundum elimi / Bizi o dost Muhammed’den ayırma! Ya Selam
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş