Paylaş
Geçen gün "Nuh; Büyük Tufan"ı izlemeye gittim, üç boyutlu, İmax teknolojisiyle ve patlamış mısırla… Filmi yadırgadım doğrusu! Bir fantastik filmden bekleyeceğim unsurların hemen hemen tümünü barındırmasına karşın hem de. Konunun başrolünde bir peygamber olunca böylesi bir filmde benim için olması gereken çok önemli bir şey, eksikti; inandırıcılık.. Kişinin yaşamadığı şeyi yaşatması, inanmadığı şeye inandırması zor! Yönetmen ve senarist 'Darren Aronofsky' anlaşıldığı kadarıyla, 'Tevrat' ve dolayısıyla 'İncil' temelli bir Nuh Peygamber(as) ve 'tufan' aktarımını temel almaya çalışmış, eksik kalan noktaları da, bazı hahamların(Yahudi din alimi) Tevrat üzerine yorumlarını ve tamamlayıcı menkıbeleri içeren 'midraş' bilgileriyle doldurmayı denemiş. Midraş geleneğini İslam ilahiyatındaki 'medrese' ekolünün 'tefsir, fıkıh, kelam…' gibi çalışma alanlarına denk düşünebiliriz. Medrese sisteminde olduğu gibi midraş literatüründe de birbiriyle karşıt görüş, yorum ve tezler yer alabiliyor. Aronofsky bu çeşitlilik içinden aklının yetebildiği kadar, gönlüne göre, belki de işine geldiği gibi bir 'Tufan Peygamberi' çıkarmış. İyi niyetli olma çabası hissediliyor aslında. Ama işte bilgeliği noksan olanın ilminden korkacaksın. Hiç bilmeyenden daha tehlikeli, seni yanıltır çünkü, ayağını kaydırır. İki hamın sohbetinden hamlıktan başka bir şey pek çıkmaz. Filmi izleyen ham, yapan ham olursa, sonuçta artan hamlık olur o işin meyvesi(bolca parayla birlikte). Korkarım ki filmi izlemiş olmak ve kulaktan dolma bilgiden fazlasına sahip olmayanlar, algıda bulanıklık da varsa "E Nuh da zaten böyleymiş" diye, sohbetlerinde, bizlere model, uyarıcı, kurtarıcı, mürşit olarak gönderilen mübarek zatları kendi seviyelerine indirerek örnek olmaklıktan çıkarıp, bilgiyi yozlaştırabilirler. Yoz bilgi yaygınlaşır, bilmeyeni de kontamine eder. Örnek olması gerekeni kendimize benzetmeye kalkarsak rehbersiz kalırız maaz'Allah! Esasında Nuh kıssasının konusu tam da bu..
İnsanlar yoldan çıkmış, azmış ve zalimleşmişlerdi… Kuran'a göre(mealen); İnsanlar kendilerini uyarmaya çalışan Nuh'u sapıklık içinde görüyorlardı(bence kendi görmek istedikleri gibi, kendileri gibi..). Çünkü onlar anlayışları kıt, gerçekleri öğrenmek istemeyen bir halktı. Halbuki Nuh onların üzerine gelecek büyük bir günün azabından korkuyordu. Hem de Rabbi tarafından insanlara uyarıcı bir elçi olarak gönderilmişti(Araf 59-64).. Tevrat da 'Bereşit' kitabında Hazreti şöyle niteliyor; "Noah dürüst(tsadik: sıdk sahibi) biriydi, kendi neslinde kusursuzdu(tamim: tamam)". Bir önceki bölüm de "Fakat Noah Tanrı'nın gözünde beğeni bulmuştu(lütfunu kazanmıştı)" cümlesi ile biter. Midraş yorumları çeşitli ancak fakirane düşüncem ve inancım Allah katında beğeni bulmuş, sıddık, tam ve mübarek bir peygamberin kendinden fazla halkını düşünmesi, tüm yaradılanları Yaradan'dan ötürü sevmesi ve onlara hizmet arzusu taşıması onun alameti farikalarındandır. Aronofsky'nin yaptığı gibi, Tevrat'tan bunun aksini düşündürtecek bir sonuç çıkarmak zorlama olmuş ve inananların gönlündeki peygamberlik makamının yüceliğine uygun düşmemiş..
Ancak insanlar onunla alay ettiler(Hud 38). İnsanlara hatalarından dönmeleri ve günahlarından tövbe etmeleri için yeterince süre verildikten sonra, hüküm kesinleşmişti, büyük tufan gelecekti, Nuh a.s. Allah rızasını gözeten bir nebi olduğu için yapması gerekeni yaptı, emre uyarak gemisini inşa etti ve beraberindeki çok az kişiye, soyundan ve kendisine gelen hayvanlardan kurtarabildiklerine yaşam vesilesi oldu. Geride kalanlar ise telef oldular… Bu kadarı üzerinde hem Tevrat hem Kuran birbiriyle örtüşmekteyken bir takım art niyetli yorumların peşine takılıp filmdeki gibi neredeyse insan düşmanı, sert, acımasız, kafası karışmış, bencil bir Nuh kurgulamak Aronofsky'nin becerisi. İşte Nuh'un bir nebi olarak (dini esaslara göre)inandırıcı olmaktan çok "önce kendini kurtar"cı günümüz 'sözde' çağdaş insanına benzetilme çabası ve bunun bilinçaltımıza 'sanat' yoluyla aşılanabilirliği belki Aronofsky açısından 'naif'liğine verilebilecekken fakirde 'en hafifinden' hayalkırıklığı uyandırdı. Sorumsuzca ve cahilce geldi, irite etti. Film Nuh Atamızla örtüştürme çabası olmadan fantastik bir kahramanlık hikayesi olarak sunulsaydı idare ederdi belki… Bir gün 'Derviş Baba' müzik üzerine sual ettiğimde "Aşığın aşkını, fasığın fıskını(günaha eğilimini) arttırır" demişti, sanırım bu sözü tüm sanat dallarına uyarlamak mümkün.. Filmin fakirde arttırdıkları, önce üzüntü ardından da Nuh meselini daha iyi anlamaya yönelik arzu ve Allah korkusu galiba…
Nuh Nebi hakkında, temelde uyumluluk varken, kimi detaylar hakkında Tevrat ve Kur'an farklı bilgiler içeriyor. Bunlara girmek istemiyorum ancak farklı inanç sahiplerinin işin özünü çarpıtmadan, ayrışan detaylardan çok ortaklıklar üzerinden bir zeminde anlaşabilmeleri mümkün ve hayırlıdır diye düşünüyorum.. 'Batılı' sanat üreticilerinde nedense dini konularda(faydalanmak dururken) Kuran'ı ve İslam geleneğini yok saymak gibi bir tavır baskınlığı bariz. Dini bir bütün, peygamberleri ve inen kitapları bir silsile olarak göremiyorlar. Bunu 'Hollywood' yapımı Hz.Süleyman a.s., Hz.Musa a.s., Hz.İsa a.s. v.s. filmlerinde de görmüştük. Tutum böyle olunca sözkonusu alandaki sanat üretimleri bizim için çoğunlukla, manipülatif, çıkar odaklı, tartışmalı bir Hıristiyanlık propagandasının üzerine çıkamıyor. Özdeki eksiklik, teknoloji, oyunculuk, sinema dilinde özgünlük, ihtişam gibi unsurlarla makyajlanıyor. Bu da işi kitleler tarafından beğenilir kılıyor, sübliminal mesajlar afiyetle yutuluyor, ayrılık körüklenmiş oluyor. Halbuki din birdir. Nuh a.s. da tüm insanlığa ait bir 'uyarıcı, kurtarıcı' peygamber ve özverili bir baba arketipi.. Daha özenle aktarılmalıydı. Doğrusu tavır manaya uygun olsa, ultra-modern bir Nuh'un gemisi ve her canlının X ve Y kromozonlarının veya ne bileyim DNA sarmallarının toplanarak sonraki yaşamın oluşturulduğu fantastik bir uzay filmini dahi beğenebilirdim. Veya ezoterik bir anlatım tarzı tercih edilse ve Nuh'un gemisi onun gönlü olarak ele alınsa idi harika uyardı. Hüsnü zan, edep ve anlatıdaki hakikat unsuru korunduğu sürece kutsal kitaplardaki mesellerin insan yaratıcılığına, hayal gücüne göre yorumlanmasını zenginleştirici bulurum. Mesela filmdeki evrenin yaradılış sürecinin 'evrim teorisi'ne gönderme yaparak işlenmesi gibi…
Gelgelelim filmin birçok Müslüman ülkede yasaklanması çözüm değil. Bizim de yüzleşmemiz gereken başka zaaflarımız var.. Sonuçta iyiyi, doğruyu, güzeli anlatmaya odaklanılmalı! Böylece bilinçli insanlar özgürce tartışabilmeli, kendi seçimlerini yapabilmeli. Nuh a.s. gibi, sen örnek ol, doğruyu dile getir, yardım elini uzat, uyar, gerisi insanların bileceği iş. Ne de olsa sınav dünyası, herkes kurtuluş gemisine giresi değil…
Not: Hamlık demişken; filmde Nuh'un üç oğlu Sam, Ham ve Yafet'in tufandan sonra, babalarının kendi ürettiği şarapla sarhoş olup çıplak bir şekilde barınağında sızmışkenki tavır ve tercihleri(belki de hiç yer almamalıydı ama..) çok hikmetli bir şekilde işlenebilecekken mesele yine anlaşılmaz bir biçimde havada kalmış. Tevrat'a göre babasının bu halini gören 'Ham' durumu koşup diğerlerine anlatır, buna karşın Sam ve ona eşlik eden Yafet babalarının yanına varıp gözlerini onun çıplaklığından kaçırarak üzerini örterler. Nuh a.s. kendine gelince edepliliklerinden dolayı Sam ve Yafet'i kutsar ancak Ham'ın soyunu lanetler. Tasavvuf'un belkemiğini oluşturan öğretilerden biridir, kusurları örtmeye yönelik tavır. Biz filmde kusur gördükse, affola… Ham'lık işte! Gidin kendiniz izleyin, ibret alınacak unsurlar var, hayırlı bir tefekkür haline vesile olsun inş'Allah! Her devrin bir tufanı, bir Nuh'u ve gemisi olsa gerek…
Paylaş