Paylaş
Peki nedir medya? Latince’de “ortam, araç” manasındaki “medium”un çoğulu olan “medya” sözcüğü, iletişim dilinde “ara katman, aracı” olarak kullanılıyor. Başka deyişle; “iletişim araçlarının tamamı medyadır”. Az daha özelleştirirsek; “kitle iletişim araçları, basın yayın”… Bu konudaki evsaflı tarifler ise ansiklopediler doldurabilir.
Birkaç önemli unsura değinmek gerekirse; “medeni ülkelerde medya, toplumun bilgi edinme özgürlüğüne, düşünce ve (kanuni ve etik sınırlar içinde) ifade özgürlüğüne hizmet etmesi bakımından özel birtakım haklarla donatılmış, işleyişi güvence altına alınmış bir kurumdur. Yasama, yürütme, yargı yanında, kamuoyu adına vazife yapan, denetleme özelliği bulunan -demokrasilerin olmazsa olmazı- dördüncü kuvvettir.
“Bilgi, eğlence, eğitim” medyanın üç temel sorumluluğudur. Medyanın işleyişinde kamu yararı esas tutulmalıdır. Bu bakımdan da medya özgür olmalıdır. Dolayısıyla medya, kamu yararı için işlev görme, toplumu doğru, gerçek, dürüst biçimde bilgilendirme niteliklerini kaybederse, özgürlüğü elden giderse, itibarsızlaşır, kendisine sağlanan haklar da anlamını yitirir ve savunulamaz hale gelir. Bu gibi medya bazı odakların propaganda aracı haline gelmiştir ve bu durumda medya hakları savunusu, medyanın asli görevlerini yapmasını engelleyenlere karşı yapılmalıdır. Aksi taktirde hayati bir uzvu hastalanmış olan o toplumun kalkınması sekteye uğrayacaktır.
Medya kamusal forumdur. Forumlar eski Roma’da, Antik Yunan’daki agoraların karşılığına denk geliyor. Toplumun biraraya geldiği, meta pazarı olmanın yanısıra fikirlerin değiş tokuş edildiği meydanlar. Fakir için daha önemlisi “aydınlar”ın da halkla buluştuğu ve sosyal, politik, sanatsal, felsefi vs görüşlerini halka aktardıkları, halkın bilinçlenmesine hizmet eden, toplumun nefes aldığı alanlar. Kültürel işlevleri politikacıların nutuklarına yankı vermekle sınırlı kalmamışlar.
Günümüzde medya da bu işlevi yapan başlıca alan konumundadır. Bir zamanlar agoralarda, forumlarda halkı aydınlatmak üzere görüşlerini paylaşan filozofların yerini de artık gazetelerde köşe yazarları, görsel medyada görüşlerine başvurulan akademisyenler, kanaat önderleri vb almıştır.. Yukarıda paylaştığım medyanın çeşitli klasik tarif ve görevlerini fakir olsam özetle “toplumu aydınlatma” olarak nitelerdim. Bunun gerçekleşmesi de ancak halkını gözeten gerçek aydınların medyada yer bulmasıyla olasıdır.
Lakin bizim için “aydın” tarifinin de, zihinsel bir çaba ifade eden, Batı’dan ithal “entelektüel” kavramından daha geniş bir şekilde ele alınması kanımca şarttır. Zira aydınlar toplumu ay gibi aydınlatmakla mükellef en müstesna aracılardır(medya) ve kültürümüzce ilim ile irfanı gönüllere nakşedebilecek vasıflarla donanmış oldukları varsayılır. Varlıklarının gerekliliği, ne türlü ideolojilerin propaganda aracı olmaklığa, ne de -neredeyse- kamuoyu kavramıyla özdeşleşmiş burjuvazinin ticari kaygılarına kurban edilemez. Madunlar da gözönünde bulundurulmalı, topluma katkıları sağlanmalıdır. Toplumumuz kalkınırsa, medyamız da kalkınacaktır, ya da tersi de geçerli…
“Kamuoyu açık ve özgür bilgi akışıyla gerçekleşebilir”(Winfried Schulz), “İktidar temelde kamuoyuna dayanır”(J.J. Rousseau) ve “Kamuoyu dünya kraliçesidir”(Blaise Pascal)…
Niyet ettiğimiz toplumsal kalkınmayı gerçekleştirebilmek için daha fazla aydınımızın medyada ses bulmasını, daha fazla aydın yetiştirecek eğitim, kültür atılımlarını yapabilmekliğimizi, bu istikamette hayati bir yeri ve önemi olan medyamızın asli görevlerini önceleyecek gerekli revizyonları hayata geçirmesini ve toplum nezdinde itibarını artırmasını temenni ediyorum. Medyamız kavga yeri değil uzlaşma yeri olsun, ayın güneşten yansıttığı ışıkla karanlık gecelere nur olması gibi insanımızı hakikat ışığıyla nurlandırsın dilerim. Bu bakımdan medya kamuoyu nezdinde bilgi akışının “eşik bekçiliği” görevini layıkıyla yapmalı ve gereken özveriyi göstererek kendini tüketim toplumu bezirganlarının “rıza devşirme” aracı olma sultasından özgürleştirmelidir vesselam.
Paylaş