Paylaş
Onlar “arif” idiler. Yapraklardan bahsediyorum. Bir sonbahar sabahı, yerde, düşmüş, kurumuş ve parmak uçları göğe doğru kıvrılmış, Rabbini tesbihle bir ömür geçirmiş yapraklar. Alenen dua ediyorlar, hal diliyle. Değil mi ki “Halkın duası lisanla, zahitlerinki fiille, ariflerinki ise hal diliyledir”. Yapraklığını bilmişler; kendini bilmekten daha arifane ne ola? Ah biz de bilsek kulluğumuzun hakikatini, insandaki irfan pek âlâ… “Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir”(Nur 24;41)
Dua çağırmaktır. Ya biz miyiz çağıran? Çağıran, çağırılan… O anda birdir inan. Şöyle buyurdu Yaradan; “O halde siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük yapmayın”(Bakara 2;152).. Öyleyse çağıralım seni, Derviş Yunus(ks) gibi; “Dağlar ile taşlar ile / Çağırayım Mevlâm seni / Seherlerde kuşlar ile / Çağırayım Mevlâm seni // Sular dibinde mâhiyle / Sahralarda âhû ile / Abdal olup yâhû ile / Çağırayım Mevlâm seni // Gök yüzünde İsâ ile / Tûr dağında Mûsâ ile / Elimdeki asâ ile / Çağırayım Mevlâm seni // Derdi öküş Eyyûb ile / Gözü yaşlı Yakûb ile / Ol Muhammed mahbûb ile / Çağırayım Mevlâm seni // Hamd-ü şükrullah ile / Vasf-ı Kulhüvallah ile / Daima zikrullah ile / Çağırayım Mevlam seni // Bilmişim dünya halini / Terk ettim kıyl ü kâlini / Baş açık ayak yalını / Çağırayım Mevlâm seni // Yûnus okur diller ile / Ol kumru bülbüller ile / Hakkı seven kullar ile / Çağırayım Mevlâm seni”.
“Dua kelimesi, ‘çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek’ mânasındaki da‘vet ve da‘vâ kelimeleri gibi masdar olup, ‘küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vâki olan talep ve niyaz’ anlamında isim olarak da kullanılır”(TDV İslam Ansiklopedisi).. Madem ‘küçükten büyüğe’dir duanın edebi, küçül Rabbin karşısında ey nefis; madem ‘aşağıdan yukarıya’dır edebi duanın, sen aciz, sen zelil, sen fakirliğini bil ki kısalsın yolun. “Şüphesiz Rabbiniz haya sahibidir. Kulu kendisine ellerini kaldırırsa, iki elini boş ve hüsrana uğramış bir şekilde geri çevirmekten haya eder”(Hadis, Ebu Davud 1488-Tirmizi 3556-İbn Mace 3865).
“Gayret bizden, takdir Allah’tan” derler ya, biz(sizi tenzih ederim) takdirine de kafa yorarız oysa ki. İnsanlar sabırsız, bilselerdi halbuki; “…Bir kulun dünyada yaptığı hangi dua varsa hepsi karşısına çıkartılır, ancak dünyada iken kabul olan dualar hariç. Dünyada iken yaptığı dualar kabul edildiyse zaten karşılığını almıştır. Kabul edilmediyse ahirette alacaktır. O gün kul der ki ‘Keşke (dünyada) hiçbir duam kabul edilmeseydi”(Hadis, Hakim 1819). Güvenmeli…
Ancak önce tutunacak bir iman kırıntısı gerek, şüphe dağları sarp, “kulum” demesi için az olsun küfürden temizlenmeye gayret şart.. Ne acıdır duası Allah’tan gayrısına, niyeti günahını artırmak olanın akibeti; “Onların Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir. Artık inkar ettikleriniz dolayısıyla tadın azabı”(Enfal 8;35). Demek dava hak olmalı, davası hak olanları örnek almalı. O’na en güzel isimlerle, dini yalnızca kendisine halis kılarak, duaları işiteceğini bilerek, haddi aşmadan, korkarak, saygıyla, muhabbetle, ümit ederek, sabırla yalvarmalı..
Selametliği için Rabbine dua etmesi tenbihlenen bazısı da der; “Ben dua etmeyi bilmem ki!”. Gönül bilir kuzum, sırrı gönülde gizli. Sen samimiyetle Allah’a yönel yeterki, arz et halini, merak etme O bilir her dili. Ve yakinin arttıkça içinden gelecektir duaların en güzeli. Şüphesiz daha makbuldur “nefsim, nefsim” diye dua edenlerden “ümmetim, ümmetim” diye dua edenlerin, en azından sevdikleri ve sevenleri için de dua edenlerin hali. İyisi mi; her şeyin en hayırlısını istemeli, bundan razı olmaklığımız da içeri…
Hazreti Peygamber’e(sav) ve “Ehli Beyt”ine sonsuz salat ve selam ile birlikte, onun bir niyazıyla sırlayalım bugünkü köşeyi; “Göklerde yarattığı varlıklar sayısınca Allah’ı tasdik ederim. Yerle gök arasındaki varlıklar adedince Allah’ı tenzih ederim. Şimdiye kadar yaratılan ve bundan sonra yaratılacak varlıklar sayısınca Allah’ı tesbih ederim”. “Allahu Ekber, El-Hamdülillah, La İlahe İllallah, Vela Havle, Vela Kuvvete İlla Billah’ da bunun gibidir”(Hadis, Tirmizi 3568-Ebu Davud 1500). Amin!
Ve nihayet; içinden geçtiğimiz zorlu zamanlarda istikametimizin sapmaması, yolumuzun asan olması için, birlik ve beraberliğimiz, hürriyetimiz için, nefislerimizin terbiyesi ile günahlarımızın affı, kusurlarımızın setri için, borçlarımızın edası için, amellerimizin salih ameller arasında sayılması için, münkir ve münafık ıslahı için, evlatlarımızın hayırlı birer evlat olarak yetişmesi için, tüm inananların ve dahi Hakk’a yol arayanların, bilhassa da milletimizin ve ümmet-i Muhammedi’nin selametliği için, başımızdakilerin bizleri doğruluk, adalet ve basiretle yönetmekliği için, inatla hakkımızda hainane emeller güdenlerin bu emellerinden vazgeçmeleri, yoksa da hile ve desiselerinin kendi başlarına makus olmaklığı için, güvenlik güçlerimizin karada, havada, denizde, her yerde mansur ve muzaffer olmaklığı için, başta şehitlerimiz, tüm ölmüşlerimizin rahmetliği, gazilerimizin, hastalarımızın, cemi’cümlemizin şifa ve afiyeti için, topraklarımızın bereketliliği, işlerimizin başarısı, helal lokma yemekliğimiz için, hayırlar fethi, şerler defi için, namurad olanlarımızın tez zamanda bermurad, naşad olanların da şadan olmaklığı için, dostluk için, gönlümüzden geçen tüm hayırlı duaların kabul ve makbul olması için ve ileride bizim de ardımızdan hayır duaları edecek nesillerin devamı için, Allah rızası için (el Fatiha…) bol bol dua etmeli.. Ki “Allah bir kimseye dua etmeyi nasip etmişse, o kişi için cennetin kapıları açılmıştır”(Hadis, Hakim 1833). Aşk olsun! Hu
Paylaş