Paylaş
Kotto da insan nefsinin zayıflıklarını iyi biliyordu. Savaş gitgide şiddetlendi. İki taraf da ağır kayıplar veriyordu. Genç yaşlı, çoluk çocuk, kadın erkek kayıpları arttıkça, korku ve şüphe Diolalar’ın üzerine yağmursuz karanlık bulutlar gibi iyiden iyiye çökmeye başlamıştı. Maneviyatları daha da düştü. Aralarındaki birlik giderek çözülüyordu. Nihayet kabile, bazılarının muhalefetine rağmen Kotto ve efradı ile bir anlaşmaya varmayı tercih etti.
Anlaşmaya göre Kotto ve ecinnileri artık kabile sınırlarını ihlal etmeyecek, bu sınırlar içinde hiçbir cana kastetmeyeceklerdi. Buna karşın Diolalar da köyün arazisi dışında, ormanda avlanamazlardı. Anlaşmanın esas korkunç tarafı ise, bu tarihten sonra Diolalar’ın artık her ilk doğan erkek çocuklarını kabile güvenliğinin kan bedeli olarak Kotto’ya teslim etmek zorunda olmalarıydı.
Tamba o zamanlar erkeklik sınavını yeni vermiş 15 yaşında bir gençti. Kabile geleneklerine göre erkek çocuklar buluğ çağına geldiklerinde o yılın son günü topluca ormana bırakılır ve iki hafta orada kendi başlarına avlanmaları, yaşam sürmeleri beklenirdi. Çocuklar döndüklerinde artık birer savaşçı erkek olmuş olurlar ve aile kurmalarına da müsade edilirdi. Tamba, köyünde “Son Savaşçı Șef” olarak anılıyordu. Çünkü onun erkekliğe adım attığı yıldan sonra bu gelenek Kotto’yla yapılan anlaşma gereği son bulmak zorunda kalmıştı.
Șeflik dedesinden babasına, ondan da kendisine geçtiğinde Tamba babasına nasıl olup da dedesinin böyle bir anlaşmaya onay verdiğini sormuştu. Dede Sanga halkın birliğinin bozulduğunu, inançlarının iyice zayıfladığını görmüş, bu şekilde savaşı kazanamayacaklarını anlamıştı. Ellerinde halen güç varken bu anlaşmayı yapmak daha uygundu. Vakit kazanmaları, bunun için de gerekirse fedakarlıkta bulunmaları gerekiyordu. Keza yaşlı bilgeler de vakti geldiğinde Ata Emit’in yardımlarına koşacağını ve Șef’in soyunu sürdürecek birinin köyü karanlıktan kurtaracağını kehanet etmişlerdi. Bu kişi bir avcı/savaşçı, bir görücü ve şifacı olacak, Diolalar da onun nesli hüküm sürdükçe muzaffer olacaklardı.
O gün bugündür beklemekteydiler ama çok zayıflamışlar, umutlarının sonuna gelmişlerdi. Çünkü kehanetin gerçekleşmesi neredeyse imkansızdı. Șef Tamba artık yaşlanmaktaydı ve erkek çocuğu zaten yoktu. Hoş, olsa da anlaşma gereği Kotto’ya verilmesi gerekecekti. Kızını evlendirmesi de mümkün değildi zira bir şefin kızı ancak kendi gelenekleri doğrultusunda onuruyla erkekliğini ispat etmiş biri ile evlenebilirdi. Varsayalım biri buna kalkışsa, Kotto’nun kucağına düşmesi demek olurdu ki bu devirde yanında onu destekleyecek kimse de bulamazdı. Erdemli bilgeler devri geçmiş, halk hurafeci yarı-büyücülerin eline kalmıştı.
Durum buydu. Șef Tamba boynunu eğdi. Kızını, zaten hayatını borçlu olduğu Momo’ya vermekten mutluluk duyardı. Lakin bu, Momo’dan ölmesini istemek gibi bir şeydi. Kendilerine yeterince yardımcı olmuşlardı. Elinki’ye talip olmakla aileyi ayrıca onurlandırmışlar, mutlu etmişlerdi. Bu kafiydi. Burada gelecek yoktu. Șimdi iyisi mi buradan bir an önce ayrılsınlardı. Ne de olsa anlaşmayla bağlı değillerdi. Nehir yolu açıktı.
Baba oğul bakıştılar. Baba Maribu oğlunun gözlerindeki kararlılığı gördü. Başıyla onayladı. Momo sordu; “Yılın son gününe ne kadar var?” Mevsim dönümünden sonraki yeni ay yıl sonuydu. 41 gün vakit vardı. Artık bu mesele Maribular için de onur meselesi olmuştu. Kimseden zorla yardım istenemezdi lakin teklif haktı. Baba Maribu’nun Șef Tamba’yı kabileye yönelik bir konuşma yapmak üzere ikna etmesi pek zor olmadı. O gecenin ertesi sabahı şafak sökerken tüm köy ahalisi merakla meydanda toplanmıştı.
Șef Tamba’nın söz vermesiyle Baba Maribu konuştu; “Ey Diolalar! Sizler onurlu bir neslin çocuklarısınız. Bu hal size yakışan bir hal değildir. Özgürlüğünüz elinizden alınmış, kendi öz evlatlarınızı elinizle ifritlere teslim etmektesiniz. Tüm ruhların hakimi, tek tanrınız Ata Emit’in yolundan ayrıldığınızdan beri bu sıkıntılar başınıza gelir oldu. Zayıfladınız. Böyle giderse yakında Kotto’nun beklediği gün gelecek, anlaşmayı bozup tepenize binecektir. Ama Tanrı sizi terketmedi. Biz de buraya boşuna gelmiş değiliz. Sizin için yeniden diriliş vakti gelmiştir…”
Baba Maribu konuşmasının devamında oğlu Momo’nun kabileye bir erkek olarak kabul edilmek üzere gönüllü bulunduğunu ve 40 gün sonra yeni ayda ormana gireceğini duyurdu; “Ey Diolalar, oğlum şimdiden kendini ispat etmiş iyi bir avcı/şifacıdır. Onunla yanyana olmak isteyecek evlatlarınız eminim ki ailelerine şeref getirecekler, Kotto belasının başımızdan defedilmesinin kahramanları olacaklardır. Sevdikleriniz adına, doğrular uğruna, özgürlük için ölmek, onursuz bir yaşamdan kat be kat iyidir. İnanın!” Ve asasını havaya kaldırdı, döndü oğlu Momo’ya uzattı. “Geleceği evlatlarımıza emanet etmeye, onların da ataları gibi savaşçının ruhuna yaraşır bir yaşam sürmeleri için arkalarında durmaya var mısınız? Varsanız bırakın evlatlarınız da yanımıza gelsin, bizimle birlikte bu destana adını yazsın!”…
Momo asayı eline alıp kaldırdığı anda inanılmaz bir şey oldu. Orman tarafından gelen bir arı bulutu Momo’nun tepesinde müthiş bir uğultuyla dönmeye başlamıştı. Halk bir an şaşkınlık içinde kaldı. Birkaç kişi “giri giri” diye mrıldanıyordu ki Momo sanki göğsünün orta yerinden ok gibi fırlayan bir çığlıkla haykırdı; “Ata Emit!” Kalabalık heyecan içinde dalgalandı; “Ata Emit! Ata Emit! Az sonra Momo’nun etrafında otuzu aşkın genç gönüllü vardı. Meydan bir şenlik alanına dönmüştü. Olacaksa, bu işin içinde hepsi birarada olacaklardı.
Baba Maribu büyücüleri ayrı topladı. Herkesi kazanmak istiyordu. Onların yardımı da gerekecekti. Hepsinden biat aldı. Hakikati hatırlattı. Uğraştıkları bu “giri giri”lere artık tenezzül etmezlerse kadim sırlara vukufiyetleri mümkün olacaktı. Okunmuş sular hazırladılar, köyün etrafına serptiler ki Kotto’nun emrindeki kötü ruhlar hazırlıklarından haberdar olmasınlar. Șef Tamba’nın önderliğinde yaşlılar harıl harıl savaş gereçleri yapıyordu. Kadınlar erkeklerinin tüm ihtiyaçlarını karşılamak için her zamankinden daha cefakarca çalışıyorlardı. Momo ise gençlerle bir kulübeye kapanacaktı. Burada 40 gün boyunca halvette kalacaklar, dualar, tesbihlerle ruhlarını büyük hesaplaşmaya hazırlayacaklardı. Mevsim dönümü yakındı…
(Tefrika, son bölüm de nasipse haftaya…)
Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ
Paylaş