Paylaş
Gerçi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 9 Mayıs Avrupa Günü dolayısıyla son beyanı bir öncekinin sertliğinde değildi.
Erdoğan, Türkiye'yi dışlamak yerine ortak tehditlere karşı birlikte mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor, vize anlaşmasının Türkiye-AB ilişkilerini de ileriye sıçratmasını temenni ediyordu.
Vize anlaşmasının öneminin ve çantada keklik olmadığının herkes farkında.
***
Oysa AB'ye vizesiz seyahat hakkı Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun müjdeleriyle adeta çantada keklik görülmeye başlamıştı.
Nitekim AB Komisyonu da 4 Mayıs'ta Türkiye 72 şartın tamamını yerine getirmemiş olsa da sözünde durmuş, 'getireceği kanısıyla' Haziran ayındaki AB Konseyi'ne tavsiyede bulunmuştu.
Ama Brüksel'deki Komisyon toplantısından bir kaç saat sonra Ankara'da yapılan bir başka toplantı, manzarayı değiştirmişti.
***
Bu Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki kader toplantısıydı.
Bu toplantı ardından Davutoğlu AK Parti'yi 22 Mayıs'ta olağanüstü kongreye götüreceğini ve aday da olmayacağını açıklamıştı; çekiliyordu.
AB'deki havayı karartan da bu gelişme oldu.
***
Sorular başladı: Sanki Davutoğlu 18 Mart anlaşmasını başbakan sıfatıyla ülke adına değil, şahsen yapmış gibi, Türkiye'nin anlaşmaya uyup uymayacağı sorgulanmaya başladı.
"Vize hemen kalkmaz" çıkışları duyuldu.
Özellikle Avrupa Parlamentosu'nda basın özgürlüğü ve terörle mücadele uygulamaları başta olmak üzere Türkiye'deki hak ve özgürlüklerin durumu öne çıkarılmaya başladı.
***
Bunun üzerine Erdoğan, Davutoğlu'nun gidişini açıklaması ardından ilk dış politika çıkışında AB'ye kötü çattı.
Eğer vize anlaşması yoksa göçmen anlaşması da yoktu, AB gidip kimle istiyorsa anlaşabilirdi.
Üç milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'den başka hangi ülkeyle anlaşacaktı AB?
Türkiye'nin göçmenlerin AB'ye gidiş yollarını engellememesi AB liderlerinin kabusuydu; başta Almanya başbakanı Angela Merkel olmak üzere.
***
İş sadece Konsey'e kalsa, Ankara'nın fazla bir endişesi yok.
Merkel ve hükümet başkanlarının göçmen anlaşmasını feda etmeyeceğinden emin gibiler.
Ancak AB hükümetlerinin Avrupa Parlamentosu üzerinde etkisi gayet sınırlı.
Üstelik vizeler söz konusu olunca AP kararlarının -mesela İlerleme Raporları gibi- tavsiye özelliği değil, bağlayıcı niteliği var.
Yani, Komisyonun Konsey'e Türklere vizesiz seyahat önerisi ancak Parlamento onayıyla gidebilecek.
***
Yani ne Türkiye için vize anlaşması çantada keklik, ne de göçmen anlaşması AB için.
Oysa bu anlaşmaların olması nasıl iki tarafın da yararına ise, olmaması da hem Türkiye'nin, hem AB'nin zararına.
Gerçi Türk vatandaşları vizesiz yaşamaya alışmış, AB göçmenlerle yaşayamaz, Türkiye'nin eli daha güçlü diyeceksiniz.
Doğru bir bakıma ama, Türkiye'nin batıyla bağları zayıfladıkça Orta Doğu'ya döndüğü, işlerin iyiye gitmediği de ortada.
Ayrıca vizesiz seyahat edebilsek de fena olmayacak, değil mi?
***
Yıllarını AB meselesine vermiş işadamı ve siyasetçi Sedat Aloğlu, Parlamento üyelerinin ikna edilmesi için sadece siyaset dünyasının değil' iş dünyasının da çabasını artırması gerektiğini söylüyor.
Aloğlu vize anlaşmasının neredeyse Gümrük Birliği kadar önemli olduğuna inanıyor ve günlük sorunların ve demeçlerin bunu engellemesine izin verilmemesi gerektiğini vurguluyor.
Ne vize, ne başka bir şey çantada keklik; çaba harcamak gerekiyor.
Paylaş