Türkiye’nin üç cephede savaşı

Dünya üzerinde üç ayrı cephede anti-terör kavgası veren bir başka ülke bulmak zordur.

Çok acıdır, çok üzücüdür, ama gerçek budur.

***

Türkiye’nin batılı müttefikleri günlük hayatlarını her an tehdit edebilecek terör eylemleri tehdidiyle El Kaide’nin 11 Eylül, 2001 saldırıları sonrasında tanıştı.

Bundan önce 1970’lerin yükselen sol radikalizm dalgasında Almanya’da Baader-Meinhoff, İtalya’da Kızıl Tugaylar, Yunanistan’da 17 Kasım gibi, Filistin kökenli grupların baskın, rehin alma, uçak kaçırma gibi bir dönem yaşanıp geride kalmıştı.

İngiltere’nin İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA), İspanya’nın Bask Ülkesi ve Özgürlüğü (ETA) gibi kökü daha eskilere dayanan etnik/dinsel kökenleri olan örgütler nedeniyle daha köklü anti-terör stratejileri vardı. O anlamda İsrail’in de Hamas ve Hizbullah gibi iki ayrı örgüte karşı geliştirdiği bir stratejisinin olduğunda söz edilmeli.

El Kaide, 11 Eylül saldırıları ile küresel gerilla savaşı dönemini başlattı, terörizmi sınır tanımayan ölçeğe taşıdı.

IŞİD, ya da Arapça harfleriyle DAEŞ’in ortaya çıkışı, sınır tanımayan terörizmi, Batı ülkelerinin güvenli sınırları içine yaygınlaştırdı.

***

Türkiye üç ayrı ölçekte, üç ayrı örgütle, üç ayrı cephede aynı anda anti-terör kavgası içindedir.

Yerel ölçekte DHKP-C.

Bölgesel ölçekte PKK.

Ve küresel ölçekte IŞİD.

Ülkenin gencecik insanları, değerli insan kaynakları, enerjisi, morali, başka türlü eğitime, sağlığa, spora, bilimsel araştırmaya harcanacak bütçesi, devleti açısından varoluşsal bir sorun olarak tanımlanan bu kavgaya gitmektedir.

***

Yasadışı PKK ile dolaylı diyalogun sürdüğü üç yılın ardından yeniden başladığı eylemlerinde terör unsurunu daha da üst perdeye taşımış durumda.

Diyalog süreci boyunca yığınak yaptığı anlaşılan ilçe merkezlerinde (Suriye’de iç savaş ve ABD hava desteği altında ortaya çıkan Kobani’yi örnek alarak) özyönetim kalkışmasından, büyük şehirlerin halkın bulunduğu noktalarında intihar eylemlerine dek, çok can kaybına yol açan bir çizgide PKK.

PKK’nın Suriye kolu PYD ise, sahada ABD ve Fransa gibi Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerine IŞİ;D’e karşı yer desteği verme karşılığında “terörist” olarak damgalanmamanın avantajı içinde.

Türkiye ise PKK’nın Suriye sınırı boyunca, IŞİD’in yanı sıra üstelik müttefikler eliyle güçlenmesinden rahatsız.

***

IŞİD’e karşı kavga giderek tırmanıyor.

IŞİD Türkiye’nin büyük şehirlerinde intihar bombacıları yoluyla kan dökerken, bir aydan fazladır, başta Kilis olmak üzere sınır boyundaki il ve ilçelere roket ve havan topu saldırılarında bulunuyor.

Bütün bunlar Türkiye’de Suriye iç savaşından kaçan 3 milyon mülteci Türkiye’deyken yaşanıyor.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a göre amacı, Türkiye’yi kendisine karşı mücadeleden caydırmak.

***

Ancak 1 Mayıs saldırılarından sonra, topçu atışlarıyla IŞİD hedeflerinin dövülmesi dışında, önemli bir gelişme daha oldu.

İncirlik’ten kalkan ABD silahlı insansız hava araçları, Halep yakınlarındaki Dabık’ta bulunan bir IŞİD bomba imalathanesini, Türkiye’den verildiği bildirilen istihbaratla vurdu.

Türkiye bir süredir ABD’den o İHA’ları Türkiye’nin terörizme karşı savaşında da kullanmasını istiyordu.

Rus jetinin düşürülmesinden sonra hava kuvvetlerini IŞİD’e karşı Suriye hava sahasında kullanamayan Türkiye, müttefiklerin hava desteğinden yararlanıyor.

***

Ankara’daki ABD büyükelçiliği dün sadece terörizme karşı değil, toprak bütünlüğünü savunmak için de Türkiye’nin yanında olduğunu vurgulayan bir açıklama yaptı.

Müttefik olarak tabii savunacak ama bu vurgu hem IŞİD’in sınır boyunca saldırılarına, hem de son zamanlarda ısıtılan Kürt devleti fikrine karşı yapılıyor.-

Hükümet özellikle PYD konusunda hem ABD, hem NATO’dan daha fazlasını bekliyor.

Keşke diyalog bozulmasa, keşke Suriye iç savaşının yangını Türkiye’ye sıçramasa, terörizmle siyasi mücadele yapılabiliyor olsaydı.

Ama bölgenin çivisi çıkmış haldeyken saldırılar oldukça mücadele durmayacak gibi görünüyor.