Paylaş
Birincisi 1923’te İstiklal Savaşı'nı başarıyla vermiş Meclis’in Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde sultanlıktan cumhuriyete geçiş kararıdır.
İkinci 1945’de İkinci Dünya Savaşı'ndan yıkıma uğramadan çıkmış Türkiye’nin, İsmet İnönü önderliğinde çok partili rejime geçiş kararıdır.
Orada bir diğer İstiklal Savaşı kahramanı, Celal Bayar da önderlikte pay sahibidir.
Soğuk Savaş boyunca üç askeri darbe yedi Türkiye’nin tökezlese de ilerlemeye çalışan demokratik hayatı.
Soğuk Savaşla birlikte darbeler geride kaldı diye düşünürken 15 Temmuz 2016 geldi; belki de ileride ikinci Soğuk Savaşın işaretlerinden sayacak tarihçiler.
Şimdi 15 Temmuz sonrasında Türkiye bir keskin virajın, dönemecin daha eşiğinde duruyor.
Aslında tam da parlamenter olmayan bir sistemden, icracı başkanlık sistemine geçiş için anayasa değişiklik taslağı bugün, 9 Ocak itibarıyla Meclis Genel Kurulu'nda tartışılmaya başlanıyor.
Bu değişikliğin lideri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gerçi bu değişiklik için uzun bir süredir bastırıyor; özellikle 2011 seçimlerinde AK Parti için yüzde 50 oy desteği almasından bu yana.
Değişikliğin en keskin iki unsuru var:
1- Bütün yürütme gücünü –başbakanın da aradan çıkarılmasıyla- cumhurbaşkanı elinde topluyor,
2- Erdoğan’ın icraatı yavaşlattığı eleştirisini getirdiği yargı ve yasama üzerindeki yürütme etkisini artırıyor.
Dün Parti Meclisi'ne konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göre, bu anayasa taslağı eğer kabul edilirse, Türkiye’yi “tek adamın” yönettiği bir “parti devletine” dönüştürecek.
Anayasa böyle kabul edilirse parti başkanı sıfatını da taşıyabilecek cumhurbaşkanının fiiliyatta 15 Anayasa Mahkemesi üyesinin 12’sini ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun çoğunluğunu atayacağına dikkat çeken Kılıçdaroğlu, böylece “yargının siyasallaşacağını” da söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz öncesinde icracı başkanlık sistemine geçişten pek umutlu görünmez olmuştu; çünkü 1 Kasım 2015 seçimlerinde AK Parti halkoylaması için gerekli 330 sandalyeye ulaşamamıştı.
Tabloyu değiştiren MHP lideri Devlet Bahçeli oldu: Bahçeli 15 Temmuz ardından “fiili duruma meşruiyet kazandırmak” adına Erdoğan’ın projesine destek verince, başkanlık anayasası da ciddi tartışmalar arasında Meclis’e gelmiş oldu.
Bu durum MHP bünyesinde zaten bir süredir var olan gerilime yeni boyutlar kattı.
Daha önce ret oyu vereceğini ilan etmiş olan 5 vekil vardı. Bahçeli’nin geçen haftaki destek açıklamasından sonra eski Ülkü Ocakları Başkanı, Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya da istifa etti; seçim kampanyasında MHP’lilerden Erdoğan’ın başkanlığına karşı oy istemiş olduklarını hatırlattı.
Ama bu tabloda işi en zor olan kişi Başbakan Binali Yıldırım.
Taslak kabul edilirse, hem –artık kaldırılacak olan- başbakanlık makamından olacak, hem de AK Parti’nin olağanüstü kongreyle yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı genel başkan seçmesi halinde, parti başkanı koltuğundan…
İş başa düştü anlayışıyla adeta bir nefer gibi, kendisini şu anda oturduğu iki koltuktan da indirecek anayasa değişikliğine 330 oyu bulmaya çabalıyor.
Bardağa dolu tarafından bakıldığında, bu anayasanın kabulü halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin son başbakanının ilk cumhurbaşkanı yardımcısı olma ihtimali olsa da Yıldırım’ın işi görevi istiyor.
Ve Yıldırım da asıl sorunun MHP’deki muhtemel firelerden değil, AK Parti bünyesinden çıkabileceğini biliyor.
Daha önce yazıldı; AK Parti içinde –yüksek sesle söylenmese de- tek elde toplanacak yürütme gücünü ve (parti başkanlığı dolayısıyla) siyasi gücün yasama ve yargı üzerinde baskı oluşturacağından endişe eden vekillerin varlığı Ankara’nın kimsenin bilmiyormuş gibi yaptığı aleni sırlarından.
Yargıda Kılıçdaroğlu tarafından eleştirilen uygulamanın kabulü halinde, gün gelip kendileri ve AK Parti aleyhine de kullanılabileceği endişesi var. Ya da mesela herhangi bir seçimde ola ki AK Parti çoğunluğu kaybederse cumhurbaşkanının muhalefet lideri mi olacağı, bu durumda iktidarı kaybetmemek için yeni anayasayla kazanacağı Meclis’i fesih yetkisini istikrar adına kullanıp seçim yenilenmesi isteyip istemeyeceği de siyasi kuliste cevap arayan sorular arasında.
Keza AK Parti’nin Kürt kökenli vekillerinin MHP ile bu kadar sıkı bir ittifak içinde görünmekten, özellikle seçmenleri nezdinde sıkıntı duyduğu da Ankara’da konuşuluyor, fısıltıyla da olsa.
HDP’nin eş başkanları dâhil çok sayıda vekilinin PKK’ya yardım etmek gibi ağır bir suçlamayla hapiste olduğu bir dönemde, Meclis’te tek etkili muhalefet kaynağı olarak CHP var.
CHP’liler AK Parti ve MHP’lileri anayasaya karşı durmaya, hiç değilse çekinser kalmaya ya da en azından oylamaya katılmamaya ikna etmeye çalışacaklar.
Aslında sistem değişikliğinin anayasa dışında unsurları da var.
Örneğin Olağanüstü Hal çerçevesinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler yoluyla bütün askeri atamalar Milli Savunma Bakanına bağlanmış durumda, sadece üst rütbeliler değil, tamamı.
Şahsen Genelkurmay’ın MSB’na bağlı olmasından, Meclis’e karşı hesap verebilir olmasından yanayım. Ama bu öyle değil: Anayasa taslağı kabul edilirse Genelkurmay Başkanı doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olacak, ama emir ve komutası altındaki ordu üzerinde gücü pek kalmayacak.
Bu sadece Türk askeri tarihinde değil, başka ülkelerde de örneği olan bir uygulama değil; şöyle hassas bir dönemde kritik bir deney olacak.
Keza KHK yoluyla devlet personel rejimi değiştiriliyor. Mevcut hali iyi bulduğum için söylemiyorum, bulmuyorum da, ama Meclis bu önemli süreçlerden dışlanmış durumda. AK Parti içinde de bu durumu görenler var elbet.
Bu açık ve örtülü itirazlar Genel Kurul'daki oylamaya nasıl yansır?
İşte orası bilinmiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şimdiye dek sonucundan emin olmadığı yarışa (okun yaydan çıktığı 7 Haziran 2015 seçimleri dışında) girmediği biliniyor.
Keza anayasa oylaması yapılmadan 15 Temmuz’un siyasi ayağının olması gerektiği gibi soruşturulamadığı şikâyetleri de biliniyor.
Ama AK Parti bünyesindeki itirazların Erdoğan’ın başkanlık sistemine engel olacağı üzerine bahse giren yok benim bildiğim.
AK Parti içindeki sessiz muhalefet olduğu varsayımı daha önce çok siyasiyi, çok yorumcuyu ters köşeye yatırdı, bu defa da öyle olup olmayacağını da göreceğiz.
Türkiye’nin en önemli siyasi dönemeçlerinden birisinin eşiğindeyken siyasi tablonun özeti böyle…
Paylaş