Paylaş
Ertuğrul Kürkçü nasıl solcuların “Ertuğrul abisi” ise, o da İslamcıların “İsmail abisi”.
O dönem İstanbul Hukuk Fakültesinde okuyanlar Deniz Gezmiş’i nasıl devrimci öğrenci hareketinin başlarından görüyorsa, İsmail Kahramanı da İslamcı hareketin başlarında görüyordu, en ateşli konuşmacılardan, eylemcilerden birisi olarak.
Pandora’nın kutusunun kapağını açmak Kahraman’a düştü yıllar sonra.
Milli Görüş hareketinin abilerinden Kahraman’ı, yokluğunda kendisine vekâlet edecek Meclis Başkanı olarak görmek isterken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir gün bu öneriyle çıkış yapacağını tahmin ediyor muydu acaba?
Çünkü Kahraman’ın laikliğin yazıldığını görmek istemediği yeni Anayasa, Erdoğan’ın güçlü başkanlık sistemini görmek istediği yeni Anayasadır.
Ve artık sadece başkanlık sistemi boyutuyla değil, laiklik boyutuyla da tartışılacaktır.
Bu durum Erdoğan’ı yakından ilgilendirir.
Çünkü Kahraman’ın bu çıkışı bir yönüyle AK Parti’nin amacının eninde sonunda “demokrasi tramvayından inmek”, hatta hilafeti geri getirmek olduğunu öne süren kesimlere şimdiden malzeme olmaya başlamıştır.
Bir yönüyle ise yürütmenin daha da merkezileşip güçleneceği bir başkanlık sisteminde, bir de din ve devlet işleri arasındaki ayrım zayıflarsa Türkiye’nin yol alacağı istikamete dair soru işaretlerine yol açabilir.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun daha yeni vurguladığı gibi Avrupa Birliği değerler sistemine mi, yoksa Orta Doğu’da hâkim değerler sistemine mi?
Belki her iki yönüyle de Erdoğan’ın başkanlık sistemi hedefini bir de bu boyutuyla tartıştıracağı için gölgelemiş sayılır; o artık daha çok AK Parti içi bir tartışmadır.
Ne AK Parti yetkililerinin, Mustafa Toptaş’ın, Naci Bostanlı’nın “Bizim öyle bir planımız yok, konuşmadık bile” demesi tartışmanın seyrini değiştirir artık, ne Kahraman’ın kendisinin akşam saatlerinde “Şahsi görüşüm” diyerek AK Partiyi bağlamadığını vurgulaması.
Pandora’nın kutusu açılmıştır ve laiklik ilkesinin, din ve devlet işlerinin Anayasaya yazılıp yazılmaması tartışması resmen başlamıştır.
MHP ve HDP’den de tepkiler yağdı Kahraman’a, ancak ilk ve en sert tepkiyi veren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Kılıçdaroğlu Twitter hesabından şunları söyledi: "Laiklik her şeyden önce bir toplumsal barış ilkesidir. Laiklik, herkes dinini özgürce yaşasın diye var. Her gün şehit veriyoruz, sınırın ötesinden roket yağıyor ama tek derdiniz Laiklik. Dini kirli hesaplarınıza daha fazla alet etmeyin artık".
CHP malum, Anayasa’nın ilk dört maddesi değişmemeli diyor; buna Türkiye’nin laik, demokratik hukuk devleti olması ilkesi dâhil.
CHP lideri mesajında “Ortadoğu bataklığı, sizin gibi dini siyasete alet eden zihniyetlerin eseri” diyerek güncel siyasete de gönderme yaptı.
Kılıçdaroğlu’nun Orta Doğu benzetmesinde haklılık payı var. Orta Doğu’da, daha genel anlamıyla Müslüman dünyada, Türkiye hariç iki uygulama görüldü bugüne kadar.
Ya halkını zulümle yöneten Baas tipi laik diktatörlükler görüldü, Irak gibi, Suriye, Libya, Tunus gibi, ya da adı ister İran gibi cumhuriyet, ister Suudi Arabistan gibi krallık olsun devlet işlerinin dine göre belirlendiği teokrasiler.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bastırmasıyla Halifeliğin 1924’te, cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra “ilgası”, kaldırılması Türkiye’nin farkı olmuştur.
Hepsi kendi içinde sorunlara sahip olsa da, kadın-erkek eşitliği, çok partili sistem, hukuk devleti ve üreten ekonomi alanlarında Türkiye’nin durumu, doğal kaynaklardan yoksun olmasına karşın, diğer Müslüman nüfuslu ülkelerin tamamından iyidir.
AK Parti gibi köklerini İslamcı/muhafazakâr kesimden alan bir partinin oy yoluyla iktidara gelmesi ve iktidarını koruması da laik ve demokratik sistem içinde mümkün olmuştur.
Öte yandan Toptaş’ın “Laikliğe değil, uygulamasına” karşı çıkmasında da haklılık payı var.
Laiklik ilkesinin onlarca yıl kılık kıyafette karikatürleştirilmiş bir baskı aracı olarak kullanılmış olması, bir dönem asker ve yargıyla özdeş hale gelmesi dindar kesimleri hem sisteme yabancılaştırdı, hem de keskinleştirdi.
Bütün bunlar laiklik ilkesinin bir kenara bırakılması, Anayasa’dan çıkarılması için gerekçe olamaz, olmamalıdır.
Böyle bir gelişme Türkiye’nin demokratik ve (özellikle kadın-erkek eşitliği bakımından) toplumsal alanda değil, emin olun ekonomik alandaki kazanımlarını da yitirmesine neden olacaktır.
Dün yayınladığımız mülakatta Avrupa Birliği’nin (AB) ekonomi ve mali işler sorumlusu Pierre Moscovici’nin Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi gereğini , “Bu ülkenin cumhuriyet olarak kuruluşundan bu yana nasıl geldiyse öyle, laik bir demokrasi olarak kalmasını istiyoruz” ifadesine bağlaması rastlantı değildir.
Batının da Doğunun da görmek istediği Türkiye budur, Türk TV dizilerinin Orta Doğu ülkelerinde tutma nedeni bir yandan Müslüman diğer yandan modern olunabileceğini gösteriyor olmasıdır.
Hoşa gitse de, gitmese de gerçek budur.
Bir de, Allah aşkına, her işimiz yoluna girdi de laiklikle uğraşmaya mı geldi sıra?
Evet, Kahraman Pandora’nın kutusunu açmıştır, tartışma başlamıştır.
Ancak bu tartışmanın Türkiye açısından bir yıkıma yol açmadan söndürülmesi gereği de ortadadır ve bu konuda herkese sorumluluk düşmektedir.
Paylaş