Paylaş
Asıl önemli sorular onlar.
Birincisi, IŞİD dağılsa da operasyonlardan sağ kurtulanları evlerine çekilip terör emeklisi hayatı sürmeyecekler; zaten 2013 başında IŞİD kurulduğunda her biri bir başka cihatçı örgütten kopup gelmişlerdi, muhtemelen El Kaide bağlantılı başka örgütlere katılıp terör eylemlerine devam edecekler. Ama neticede Suriye’de Rakka, Irak’ta Musul’un IŞİD işgalinden alınmasıyla modern çağların en vahşi terör yapılanmalarından birisi dağıtılmış olacak.
İkincisi, IŞİD olgusunun devreden çıkmasıyla Suriye iç savaşı 2013 öncesi seyrine dönecek; yani Beşar Esad ve onu düşürmeye çalışanlar arasındaki kavgaya. Ancak bu defa koşullar çok farklı olacak. Öncelikle o zaman Suriye topraklarında olmayan pek çok güç artık resmen orada ve savaşıyor. Rejim tarafında hava, deniz ve istihbarat kuvvetleriyle Rusya, kara birliği olarak İran Devrim Muhafızları ve Lübnan’dan gelen Hizbullah milisleri. Karşısında El Kaide ve bağlantılı örgütler, ayrıca Türkiye (ve hala geçerli olup olmadığını bilmediğimiz şekilde Katar) tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve bu ikisine de dâhil olmayan irili ufaklı pek çok silahlı grup. Bir de piyade gücü olarak PKK’nın Suriye kolu YPG’nin asli unsur olduğu Suriye Demokratik Güçlerini (SDG) kullanan ABD Merkezi Komutanlığa bağlı hava, deniz ve istihbarat birlikleri var; bunların kâğıt üzerindeki tek amacı Suriye’yi IŞİD’ten temizlemek.
Üçüncüsü, o zaman IŞİD sonrası bu güçler ne yapacak? Esad’a karşı mı savaşacak? IŞİD’den aldığı toprakları Şam hükümetine mi devredecek? Yoksa PKK özerkliği adına ABD desteğiyle elinde mi tutacak? Nitekim Esad ve Rusya da bu konuda rahat değil ki, önceki hafta bir Suriye uçağı, Rakka’nın batısına ilerleyip mevzi tutmak isteyen YPG’lileri vururken ABD uçağı tarafından düşürüldü. Ve silahlar ne olacak? Türkiye’nin bütün itirazına karşın, “Bana da size de karşı kullanılır yarın” uyarısına karşın YPG’ye verilen silahlar?
Dört ve beşinci şıklara gelmeden önce şu silahlar konusu üzerinde durmak lazım.
ABD Savunma Bakanı James Mattis’in geçtiğimiz hafta Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’a “Kendi askerimizi göndermemek için YPG’ye mecburuz ama Rakka’dan sonra silahları toplayacağız, size de bildireceğiz” mealinde mesaj gönderdiği haberlerini hatırlıyorsunuzdur. Keza Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Terör örgütüne verdikleri silahları geri alacaklarını söyleyerek Türkiye’yi kandırdıklarını sananlar büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını anlayacaklar” sözlerini de… Erdoğan ABD’nin bu yaptığının NATO anlaşmasına da aykırı olduğunu söylemişti.
Ankara’nın değerlendirmesi, PKK’nın IŞİD’in Rakka’dan temizlenmesi ardından, ABD komutasında savaşıp ölmesinin karşılığında -en azından bir- özerklik talep edeceğiydi. Yani o silahları da vermeyecekti. Nihat Ali Özcan dünkü Milliyet’te “ABD, PKK/PYD’ye verdiği silahları geri alır mı?” başlıklı makalesinde PKK’nın silah ve mühimmat sorununu hep bölgesel savaş ve çatışmaların kargaşa ortamında çözdüğüne dikkat çekiyor ve zaten o silahları vermeyeceğini yazıyordu.
Nitekim dün Almanya’da bir açıklama yapan ABD Savunma Bakanı Mattis, beş gün önceki sözlerinden farklı konuştu: YPG’ye verilen silahların geri alınması Rakka’dan sonraki hedeflerin durumuna göre belirlenecekti.
Böylece Mattis, Ankara’nın neredeyse bütün endişelerini haklı çıkartmış oluyordu. Demek ki hedef yalnızca Rakka’yı IŞİD’ten almak, IŞİD’i yenilgiye uğratmak değil miydi?
Şimdi dördüncü IŞİD-sonrası sorunu: Irak. Irak’ta Kürt bağımsızlığı isteyen bir değil iki grup var. Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu ilan etti bile. Bir de karargahı KRG bölgesi sınırları içindeki Kandil Dağlarında olan PKK var.
Musul’un IŞİD işgalinden alınmasında havada ABD desteği, yerde Irak ordusu var gerçi, ama mesela Sincar diye ciddi bir sorun var ve o sorunda KRG ile PKK da rekabet içinde.
Gerçi Katar kriziyle ABD ve Almanya dahil pek çok ülke, Irak’ta bir Kürdistan kurulmasının doğal sonucunun güneyde, Basra petrol bölgesinde İran etkisinde bir Şii devletinin kurulması olacağını bunun da Suudi Arabistan ve Kuveyt olmak üzere ABD çizgisindeki Sünni Arap yönetimlerini daha da tehdit edeceğini gördü. Yine de bir Irak sorunu var.
Beşinci IŞİD-sonrası sorunun kaynağı İsrail’de. İsrail, Suriye’ye doluşan binlerce İran devrim Muhafızı ve Hizbullah varlığından rahatsız ve aslında askeri operasyonlara da başladı. Üstelik Esad, daha iki gün önce Devrim Muhafızlarının rahatça gelip gitmesi için bir havaalanını İran’a tahsis etti. ABD İsrail bizzat devreye girerse iş daha da karmalık hal alır diye “Sen bana söyle, ben hallederim” diyen bir abi gibi, İsail’in rahatsız olduğu hedefleri kendisi vuruyor. Ancak Rusya açısından bunlar Esad yanlısı güçler ve bu da ABD ile arasındaki gerilimi artırıyor.
Yani IŞİD-sonrası Suriye (ve Irak’ta) İran’ın ve PKK’nın varlığı gibi iki ciddi sorun var, bu iki sorun da Türkiye’nin güvenliğini had safhada ilgilendiriyor. “Ben haklı çıktım” demek mutlaka sonuç aldığınız anlamına gelmiyor. Dolayısıyla bu yeni duruma göre yeni bir siyaset çizgisi belirlemenin zamanı geldi de geçiyor.
Paylaş