Paylaş
Başlatan Muş Malazgirt Üniversitesi öğretim üyesi Abdülkadir Şen idi.
“Suriye direnişi başarısız olursa” diyordu, Halep’in Doğu mahallelerine sıkışıp kalan muhalif silahlı güçleri kastederek, “(hesaplaşma) Anadolu’da Şah İsmail’in mezhepçi vahşileriyle yaşanacak. Herkes hesabını buna göre yapsın.”
Hızını alamayıp devam ediyordu: “Cemevi, insana saygı Madımak, hoşgörü” diyen “mezhepçi p.çler hesap verecekti. ”Madem onlar, yani Aleviler “Şahlaşmıştı”, öyleyse “Yavuzlaşacaktı” Şen gibiler de.
Babası Metin Altıok’u 1993’te Madımak saldırısında kaybeden CHP milletvekili Zeynep Altıok konuyu Meclis’e taşıdı. Daha önce El Kaide soruşturması geçirdiği iddialarıyla birlikte bu kişiye nasıl kamu üniversitelerinde ders verdirildiğini ve neden halkı din, mezhep, kimlik nedeniyle tahrik suçunu belirleyen ceza Kanunu 216’ıncı maddeden soruşturma açılıp açılmayacağını sordu.
Üniversitesi Şen’i açığa aldı ama Halep’te isyancı güçlerin kontrolündeki mahallelerde yaşayan sivil halk (BM tahminleriyle 8 kilometre karede sıkışan 80 bin kişi, müthiş bir sayı) rejim güçleri ve İran yanlısı milislerin saldırılarına maruz kaldıkça, hesabını Türkiye’deki Alevilerin vereceği tehdidini savuran mesajların sayısı tehlikeli biçimde arttı.
Dün bu konuda telefonda görüşme imkânı bulduğumuz Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, “Son günlerde sosyal medyada bu ayrımı öne çıkaran yönde lisan kullananlar olduğu benim de dikkatimi çekiyor” dedi ve söyle devam etti: “Bunu yanlış buluyorum. Türkiye’de de herkesin kullandığı dile dikkat etmesi lazım. Anadolu topraklarında biz hep dikkatli olduk, olmak zorundayız.
- “Bizim için Hacı Bayram Veli ile Hacı Bektaş Veli arasında bir fark yoktur. Bu toprakların Alevileri, Sünnileri hep birdir. Türkiye’de geçmiş dönemlerde bizi sağ-sol diye, Sünni-Alevi diye bölmek isteyenler oldu.
- “Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan olayları yaşandı. Şimdi aynı karanlık odaklar yeniden devreye girmeye çalışıyor. Hepimizin vatanseverlik ruhuyla konu komşumuza sahip çıkmamız lazım. Bizi birbirimize saldırtmak isteyenlere dur dememiz, izin vermememiz lazım.
- “Şu anda Halep’te feci bir insanlık dramı yaşanıyor. Türkiye, Rusya ile birlikte orada sıkışıp kalmış sivilleri kurtarmak için bir planı uygulamaya çalışıyor. Ama bazı örgütler buna izin vermemek için sabotajlara kalkışıyor.
- “Masum sivillerin oradan çıkartılmasına izin verilmemesi şu ya da bu inancın değil, insanlığın bittiği noktadır. Biz sınırlarımız dışında Haşdi Şaabi ile DEAŞ arasında fark gözetmiyoruz. Çünkü ne DEASH Sünnileri, Ne Hashdi Şaabi Şiileri temsil ediyor, nasıl PKK Kürtleri temsil ediyor demiyorsak; hepsinin yaptığı terör eylemlerine de karşıyız.
- “Sınırlarımız dışındaki mezhep çatışmasını dindirmeye çalışırken sınırlarımız içinde bu oyuna gelmememiz lazım.”
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş bu “oyunu” ve tuzağı” ise şöyle tanımladı:
- “Oynanan büyük oyunu görmek lazım... Bundan bir asır önce bu bölgenin insanlarını sınırlarla böldüler. Şimdi yeni bir Sykes-Picot oyunu sahneleniyor. Yine insanları birbirlerine düşürüp bölmeye çalışıyorlar.
- “Bu defa bölme işlemini iki fay hattı üzerinden yapmaya çalışıyorlar: Birincisi, mezhep ayrımıdır. İnsanları Sünni, Şii, Alevi diye kamplara ayırmaya, bu yüzden birbirlerine düşürmeye çalışıyorlar. İkincisi, etnik ayrımdır. İnsanları Arap, Kürt, Türkmen kimliklerine göre ayırıp birbirlerine düşürmeye çalışıyorlar.
İşte bu oyuna düşmemek lazım…”
Kurtulmuş’un sözleri zamanlama açısından önemli.
Çünkü Halep’teki insanlık trajedisi nedeniyle toplumda büyüyen tepkiler, giderek keskinleşiyor.
İstiklal Caddesi ve Üsküdar örneklerinde görüldüğü gibi Halep’i protesto gösterileri, kalabalıktan birilerinin “Şeriat isteriz” demesiyle o yöne dahi kayabiliyor.
Kurtulmuş, geçmişte Türkiye’nin çok acılar yaşadığı Sünni-Alevi ayrılığının körüklenmesinin Türkiye’nin aleyhine olduğunu anlatmaya çalışıyor. Hükümet nezdinde böyle bir farkındalık olması, olmamasından iyidir.
Peki neden Halep nedeniyle Aleviler tehdit alıyor?
Özellikle radikal İslamcı çevrelerde Suriye’de Halep’te yaşanan insanlık trajedisinin Alevilerin hesabına yazılmaya kalkılması, Beşar Esad’ın Nusayri inancının Türkiye’de Alevilik ile aynı olduğunun düşünülmesinden kaynaklanıyor.
Paylaş