Paylaş
Olay gündeme dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın duyurmasıyla geldi. Kanada’nın Halifax şehrindeki Güvenlik Konferansı’na giden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar arayıp kendisini haberdar etmişti. Norveç’te yapılan bir askeri tatbikatta “düşman liderler” olarak kendisi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri ekrana yansıyınca Türk subaylar Akar’ı bilgilendirmişti.
Erdoğan, tatbikata katılan 40 Türk askerinin geri çekildiğini ve düzeltici adımlar atılsa dahi kararın değiştirilmeyeceğini söyledi. Nitekim düzeltici adımlar skandalın duyulmasını izleyen birkaç saat içinde atıldı. Norveç ordusu skandalda sorumluluğu anlaşılan (birisi Türkiye kökenli Kürt asıllı olmak üzere) iki personelin işine son verildiğini duyurdu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Türkiye’den resmen ve yazılı olarak özür diledi.
Nitekim Stoltenberg de Kanada’daki o toplantıdaydı ve Akar ile yüz yüze de görüştüler.
Ancak yaşanan skandalın boyutu gecikmeden gelse de bu özürlerle kolay kolay atlatılmayabilir.
Çünkü bu skandal da son zamanlarda Türkiye ve Batı arasında yaşanan bir dizi talihsiz gelişmeyle, kaçınılmaz olarak birlikte algılanacak gibi duruyor. Batıda Erdoğan aleyhtarı kampanyanın Türkiye aleyhtarlığına dönmekte olduğunun işaretlerini veriyor.
Geri çekilen asker sayısının 40 olduğuna bakıp hafife almamak gerekiyor. Çünkü zaten “Trident Javelin – Üç Uçlu Mızrak” adı verilen tatbikat aslında sahada değil, bilgisayar ekranları başında yapılıyordu. NATO’nun gelecekteki kuvvet yapısındaki dijital komuta kontrol ağırlığını güçlendirmeyi amaçlıyordu; öyle binlerce askerin değil, ekranları başındaki uzman subayların katıldığı bir savaş oyunuydu. Tatbikat, NATO’nun Güney kanadının güçlü üyesi Türkiye çekilince başarısızlıkla tamamlandı.
Ama mesele sadece bu da değil. NATO skandalı patlamadan birkaç saat önce zaten konuyla ilgili bir başka nahoş gelişme daha ortaya çıkmıştı.
Uluslararası saygınlığı olan “Defense News – Savunma Haberleri” dergisine konuşan bir Amerikalı askeri yetkili, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması durumunda sadece NATO sistemine bağlanamamakla kalmayacağını, ortak üretimine katıldığı yeni nesil F-35 savaş uçağı konusunda da kısıtlamalar yaşayabileceğini söylemişti.
İnsanın aklına Birinci Dünya Savaşı öncesi İngiltere’nin parası ödenen iki savaş gemisini vermemesi geliyor, sonrası malum.
S-400 füzeleri gerçekten NATO sistemiyle uyumlu çalışamıyor. Dahası, Rus yapımı uçak ve füzeleri, örneğin diyelim Suriye’den gelecek tehdidi “düşman” olarak tanımayabilir; Ruslar yazılımın değiştirilmesine –en azından şimdilik- yanaşmıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Yunanistan aldığında NATO sorun çıkarmadı diyor ama S-300 füzeleri Yunanistan’a sorun oldu. NATO sistemine bağlanamıyor ve Girit’te bir askeri depoda çürüyor.
Türkiye uzun dönemli hava savuma ihtiyacı için Fransız-İtalyan tasarımı, NATO uyumlu Aster 30 sisteminin Türkiye’de ortak üretimi için müzakerelere devam ediyor ama kısa dönem ihtiyacı için Rusya’ya yönelmesinin bir başka nedeni de var. Türkiye istese dahi ABD yönetimi Partriot satışı için Kongre’den izin alamayabilir. Daha önce yıllarca iki adet silahlı insansız hava aracının satışına izin verilmediği için Türkiye kendi hava araçlarını üretmeye başlamıştı. Daha yenilerde ABD kongresi, protestocuları döverek dağıtan Cumhurbaşkanı korumaları o markayı kullandığı için, tabanca satışını dahi yasaklamıştı; tekrar edeyim, bildiğiniz tabanca.
Devlet içinde bütün kapıların yıllarca onlara açılması sayesinde itinayla NATO görevlerine atanan Fethullahçı subay ve astsubaylara 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yine NATO ülkelerinde sağlanan sığınma imkanından daha söz etmiyoruz bile.
İnsanın dilinin ucuna gerçekten “Bu nasıl ittifak?” sorusu geliyor.
Türkiye 1952’den bu yana NATO’ya üye. Bunun gerisinde 1950’de Kore’ye asker göndermesi ve 1947’de ABD Başkanının adıyla anılan Truman Doktrinine göre (Yunanistan ile Birlikte) o zaman Sovyetler Birliği olan Rusya’ya karşı Batı saflarına alınması bulunuyor.
ABD, NATO’nun lokomotif gücü ve Türkiye’nin som zamanlarda ABD ile çok ciddi sorunları var. Ayrıntılarıyla artık bıktırmayalım sizi ama IŞİD’e karşı PKK’nın Suriye kolu PYD ile işbirliğinden Fethullah Gülen’e karşı yasal adım atmamasına, Reza Zarrab davasından tutuklu Amerikalı rahip ve iki konsolosluk görevlisinin tutuklanmasına ve ardından gelen vize kısıtlamalarına dek sorunlar birikiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın iletişim kanallarının iyi işlemediği bir sırada Başbakan Binali Yıldırım’ın ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşmesi yara alan ilişkilerdeki kanamayı durdurdu ama doğru teşhis konulup tedavi başlamazsa kanamanın yeniden başlaması için her türlü koşul maalesef mevcut.
Türkiye NATO’daki tek çoğunluğu Müslüman nüfuslu ülke. Keza Avrupa Konseyi kurucuları arasında da öyle. Pek istikbal vaat etmese de Avrupa Birliği (AB) adayı olmuş tek ağırlıkla Müslüman nüfuslu ülke. Dünyanın önemli bir coğrafyasında yer tutuyor ve bu coğrafyada Batı sistemi içinde yer alması hem Türkiye, hem Batı sistemi için önem taşıyor. Çoğulcu demokrasi, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı ve basın özgürlüğü de Batı sisteminin temel unsurları. Ancak ne bu sorunlar Türkiye’nin Batı dünyasının arasının sürekli açılmasını sağlayacak tutumla düzelebilir, ne bunun Türkiye’yi kenara itmek isteyenlere bir faydası olur.
Hazır kanama durmuşken, doğru teşhis ile tedaviye bir an önce başlamakta fayda var.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş