Paylaş
Buyurun, beraber bakalım…
- Öncelikle Erdoğan’ın 5 Ağustos’taki Diyanet eleştirisine bir mim koymak lazım. Diyanet, Erdoğan’ın devlet yönetiminde en önem verdiği kurumlar arasında. 2002’deki iktidara gelişinden bu yana belki en rahat çalıştığı devlet kurumu. Çoğu bakanlıktan daha fazla bütçeye ve personele sahip, memurları vatandaşla günde beş vakit doğrudan temas kuruyor ve bu yönüyle de çoğu bakanlıktan daha etkili.
- Erdoğan, Diyanet’in “Özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki çalışmalarda çok ama çok geç kaldığı” eleştirisinde bulundu. Bunu hem Fethullahçıların sisteme girişini engelleyememe, hem de Kürt meselesi bağlamında söyledi. Ve Mehmet Görmez’in Diyanet’in başından ayrılmasından sadece beş gün sonra söyledi. Görmez 7 yıl önce, 2010’da Erdoğan’ın tercihiyle göreve getirilmişti ve daha bir hafta on gün öncesine dek her türlü övgüye mahzar oluyordu.
- Görmez’in 31 Temmuz’daki istifası ile Erdoğan’ın Diyanet’in Fethullahçı yayılmadaki payını eleştirmesi arasında neler mi oldu?
- Yüksek Askeri Şura (YAŞ) vardı mesela. Türkiye hep bir uçtan diğerine savrulur ya… Bundan birkaç yıl öncesine dek 15 general ve amiralin arasında sivil olarak sadece Başbakan ve Milli Savunma Bakanı otururdu. O da iyi bir görüntü olmazdı. Şimdiyse, neredeyse bütün bakanlar kurulu üyeleri, adeta çocuklar gibi şen çehrelerle YAŞ’ta yer bulurken, askerler, hepsinin yüzünden düşen bin parça ve zaten emekli olacakları belli üç kuvvet komutanı ve 15 Temmuz gazisi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile temsil ediliyordu; adı askeri şuradır.
- Rekor süratle 4 saat süren Şura’da en çok tartışılan karar, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına Donanma Komutanı Oramiral Veysel Kösele yerine Koramiral Adnan Özbal’ın atanması oldu. Kösele, Fethullahçıların kumpas kurup hapse attıkları subaylardandı. Hükümet siyasi kararla koramirali kuvvet komutanı yapmak istemiş olabilir. Peki, o zaman neden bir üst rütbede olan kişi, bu durumda Kösele, emekli edilmeksizin onun emrine veriliyor, sivil hayatta olsa “mobbing” denebilecek bir yıldırma operasyonuyla kendi istifası beklendi? Bunun arkasında henüz açıklanmayan bir gizli neden yoksa ciddi yönetim zafiyeti işareti sayılır.
- Toplantının sabahında Başbakan Binali Yıldırım, Anıtkabir’de Mustafa Kemal Atatürk’ün kabri başında hazırolda saygı duruşu yerine ellerini açıp Fatiha okudu. Bu fotoğraf kimilerinin eleştirisini çekse de Yıldırım’ın kendince saygı gösterisi örneği oluşturma, ya da küçüklükten beri Atatürk’e düşman yetiştirilmiş belli bir kesimi belki barıştırma çabası olarak da okunabilirdi. Ne de olsa daha birkaç gün önce Şanlıurfa’da, yani Erdoğan’ın Diyanet’i meydanı boş bırakmakla suçladığı bölgede, sarıklı sakallı bir seyyar satıcı, elindeki orakla Atatürk heykeline saldırmıştı. Önümüzdeki süreçte bu tür kışkırtıcı hareketlerin AK Parti hükümetini daha da zora sokacağı görülebiliyordu.
- İşte AK Parti’nin eski Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi Ayhan Oğan’ın 3 Ağustos gecesi CNN Türk’teki hezeyanı geldi; “Yeni bir devlet kuruyoruz, lideri de Erdoğan”. Oğan, 2010’daki Anayasa referandumu öncesinde Fethullah Gülen “Mezardan ölülerinizi kaldırın getirin” diye tüyleri diken diken ettiği çağrısını yaparken “Yetmez ama evet” kampanyasını yürütenlerdendi; muhtemelen onun ödülü olarak bir dönem MKYK üyesi alınmıştı.
- AK Parti önce CHP’den gelen kınamaları duymazlıktan geldi. Ancak Oğan 5 Ağustos’ta üsteledi, o doğru söylemişti ama CHP çarpıtmıştı. İşte o sırada MHP lideri Devlet Bahçeli’den bir Twitter seli akmaya başladı. Ne Oğan’ın “müptezelliği” kaldı,ne “Fehullahçı yalanlarla” konuşması. Ve Erdoğan’ı konuşmaya çağırdı Bahçeli.
- Önce AK Parti, sözcüsü Mahir Ünal’dan açıklama geldi: Oğan kendi adına görüş bildirmişti. Devlet Türkiye Cumhuriyeti, önder Atatürk’tü. Sonra Başbakan Yıldırım konuştu: “Şaka mı yapıyorsunuz?” dedi, “Devlet 29 Ekim 1923’te kuruldu. Partimizi bağlamaz.” Erdoğan, “Devlet kurmak isteyenler Pennsylvania’da. Tek devlet Türkiye Cumhuriyeti; gerisi lafı güzaf” dedi.
- Özeti şu: MHP lideri bir çıkışıyla Erdoğan, Yıldırım ve Ünal’i açıklama yapmaya zorladı. Bu gelişme bize Erdoğan ve AK Parti’nin bir sonraki seçimlerde yüzde 50 artı bir oyla yeniden seçilebilmek için (velev ki bölünse dahi) MHP’nin desteğine ne kadar ihtiyaç duyduğunu göstermiyor mu? Üstelik MHP lideri, Erdoğan ve AK Parti’nin aynı yüzde 50 hedefiyle daha sağındaki İslamcı, muhafazakâr parti ve cemaatlerin oyunu almak için verebileceği tavizin sınırını da çizmiş oldu: Uniter devlet zaten biliniyor da, Atatürk ve laiklik vurgulanmış oldu.
Erdoğan’ın aynı 5 Ağustos günkü Diyanet açıklamasını şimdi bir de bu gözle değerlendirin lütfen.
AK Parti’de Erdoğan’ın işaretini verdiği yeniden yapılanma yaklaştıkça hem hâlihazırda partide bulunanların yerlerini koruma, hem de 2019 seçimleri için tek tek yüzdeleri küçük ama toplamda yüzde 50’ye yaklaştıracak grupların, cemaatlerin sahnede rol kapma rekabeti artacaktır. O rekabet Erdoğan ve AK Parti yönetimin yeni kışkırtmalara açık hale getirebilir.
Dolayısıyla, dinlenmek için memleketi Rize, Güneysu’ya giden Erdoğan’ın iş başı yaptığında kritik kararlar almak zorunda kalacağı görülüyor. Bu kararların da 2019 olarak açıklanan gelecek seçimdeki ittifaklar siyaseti çerçevesinde MHP’yi kızdırmadan daha sağındaki parti ve cemaatlerden oy devşirmeye yönelik olması tahmin edilebilir.
Bunun bir yolu dış politikada, askeri yeniden öne çıkaracak adımlar, örneğin yeni bir harekât olabilir. İç politikadaysa CHP’yi tuzağa düşürmek üzere (tam da Adalet Kurultayı öncesinde) idam cezası konusunun açılması olabilir. Ama Diyanet çıkışı bunların dışında ve ötesinde başka adımlara da işaret ediyor; hazırlıklı olmak lazım.
Yazıya Ayhan Oğan’ın hezeyanıyla başladık, onunla bitirelim.
AK Parti adına Meclis Başkanlığı Adalet Bakanlığı yapmış olan deneyimli siyasetçi Cemil Çiçek, Oğan’ı “saygısız ve nankör” olarak kınadıktan sonra şunu söylemiş: “İsmi geçen kişi televizyonlara neden çağırılır? Bilmem.”
Ben en azından CNN Türk’teki arkadaşlar adına konuşabilirim ama çoğu TV kanalının sorunu bu: Televizyoncu arkadaşlar AK Parti’den siyasetçileri muhalif siyasetçilerin yanı sıra tartışma programlarına alamıyorlar, AK Parti merkezinden izin alamadıklarını söylüyorlar, sadece tek başına çıkıp kendi belirledikleri konuda konuşmaya izin alabildiklerini söylüyorlar; izin makamıysa belli. Bu durumda tartışma programlarına işte Oğan gibi neticede bir AK Parti etiketi taşıyan kişileri çağırmak durumunda kalıyorlar. AK Parti yetkilileri tartışma programlarına katılmak istiyor da, televizyonlar çıkarmıyor diye bir konu yok yani. Ve sanırım Çiçek de bu konudan haberdar.
Paylaş