Paylaş
Hemşire Ayşegül Terzi’yi 12 Eylül’de İstanbul’da belediye otobüsünde şort giyiyor diye tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu 17 Eylül’de yakalandı diye sevinmiştim açıkçası.
Boşunaymış. Yanılmışım.
Cenazeden dönünce serbest bırakıldığını öğrendim, kötü haber oydu işte.
Çakıroğlu 35 yaşında.
İstanbul Emniyeti Asayiş şubeden Kartal Anadolu nöbetçi mahkemesine götürülürken saldırısını inkar etmemiş, tersine genç bir kadının yüzünü tekmelemesine şu gerekçeleri uydurmuş:
“Vandalların saldırısına uğradım. 20 tane solcu terörist bana saldırdı. Her şey İslam hukukuna göre oldu.”
Adeta 2013 Kabataş yalanları gibi duran bu sefihliğe, doğrusu hiç bir hukuk insanının inanmayacağını, karşılarında deli rolü yapan biri olduğu düşüncesiyle saldırganı yargılanmak üzere tutacaklarını düşündüm.
Orada da yanıldım.
Kartal’daki nöbetçi savcılıkta daha da ileri gitmiş.
İfadesinden aktarıyorum:
“Ben vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini beğenmediğim insanları döverim. Devlet bunlara ceza vermiyor. Devlet bunları cezalandırmalı.”
Siz savcı olsanız ne yaparsınız? Siz savcı olsanız ve giyimini beğenmediği insanları dövmeyi, vücutta açık gördüğü (tabii ki kadın vücudunda) yerlere tekme atmayı kendisinde hak gören, bu nedenle bir genç kadını aşağılayan, yaralayan, bununla da övünen bu saldırgana ne yaparsınız? Yargılanmak üzere tutuklar mısınız acaba?
Nöbetçi savcı Mahmut Nedim Uygur öyle yapmamış işte, serbest bırakmış.
Çünkü olay bir “basit yaralama” imiş ve tutuklanmayı gerektiren böyle bir “katalog suç” yokmuş.
Katalog suçunuz batsın diyeceğim, ona dava açacaklar şimdi, bağımsız Türk adaletini önlemeye teşebbüsten.
Merak ediyorum acaba Hrant Dink’i katleden Ogün Samast gibi bu Abdullah Çakıroğlu ile de kadın kısmına haddini bildirdiği için fotoğraf çektiren, sırtını sıvazlayan olmuş mudur gözaltında geçirdiği 16 saat boyunca. Umarım olmamıştır.
Ayşegül hemşire fenalaşmış duyduğu sırada, TV canlı yayınındaymış.
Ben de fena oldum.
Bu alçak saldırganla ve onu anında serbest bırakan savcı ile aynı cinsiyetten olduğum için erkekliğimden mi utanayım, yoksa adalet mağduru korumak yerine saldırganı kayıran bu adaletsiz yargı sisteminde yaşıyor olmaktan? Bilemedim.
Sonra acaba Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu işe ne der diye düşündüm, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanı olarak aynı zamanda.
Ya da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ne hissetmiştir diye düşündüm, bir hemcinsine kıyafetini beğenmeyen bir saldırgan tarafından tekme atılmasına, hakarete uğrayıp yaralanmasına ve sonra da serbest bırakılmasına.
Serbest bırakılma sadece ödüllendirme de değil, bir nevi teşvik aslında. Şimdi tut tutabilirsen bu sefih, bu alçak yaratıkları. Kendilerine bir ‘dengesizdir’ raporu uyduran, ya da ona bile ihtiyaç duymayan her türden kadın düşmanı azgın için adeta bir cinsiyetçi şiddet ruhsatı gibiydi bu karar.
Karara sosyal medyada tepkiler o kadar büyüdü ki ve zaten o kadar büyümesi gerekiyordu ki, bir anda bir “katalog suç” bulunuverdi ki, gece saatlerinde Kartal Anadolu Cumhuriyet Savcılığı “yakalama kararı” verdi Abdullah Çakıroğlu hakkında. Gerekçesi “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek”.
Bu eksik ama doğru bir gerekçe.
Çünkü bu saldırı niteliği bakımından sadece “kadına karşı şiddet” kapsamına girmiyor. Kendi gibi olmayana hayat hakkı tanımayan, şiddete dönüşmüş bir nefret suçu sayılmalı. Hande Kader’in transseksüel olduğu için yakılarak öldürülmesinden özde bir farkı yok mesela. Ya da erkek yolcunun saçı uzun diye otobüsten inmeye zorlanmasından. Bu kafa, şortlu kadına saldırıyor ama, şortlu erkeğe de saldırmaktan çekinmez.
Ha bir de şu boyutu var konunun. Hani Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde 15 gün “Bipolar bozukluk” teşhisiyle yattığı, ağır ilaçlar kullanan bu Abdullah Çakıroğlu ne iş yapıyormuş biliyorsunuz değil mi?
Özel güvenlik görevlisi.
Bunun üzerine de bir bu kadar laf söylenir ama, şimdi bakalım yargı çarkları kadına karşı şiddetin, nefret suçunun bu örneğinde nasıl işleyecek?
Paylaş