Paylaş
Kahl, Türk hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimi ardında Fethullah Gülen “hareketi” olduğu konusunda kendilerini “inandıramadığını” söylüyordu.
Gerçi Kahl, darbenin AK Parti hükümetinin bir tezgâhı olduğu yolundaki iddialara da inanmadığını söylüyordu.
Alman istihbarat şefi 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardında kimlerin olabileceği hakkında bir şey söylemiyordu ama Ankara’nın nasırına basan bir başka şey söylüyordu. Kahl’a göre ortada Türkiye’nin iddia ettiği gibi Fethullahçı Terör Örgütü-FETÖ değildi, ama “dini ve laik eğitim sağlayan sivil bir dernekleşme” idi.
Milli Savunma Bakanı Fikri Işık Kanal 7’de “görmüyorsa hem kör hem sağır olması lazım” dedi BND başkanı için. “Bu da herkesin aklına şu soruyu getirir” dedi; “Acaba iş birliği mi yaptınız, siz bu işin neresindesiniz?" Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ise CNN Türk’te Hakan Çelik’e “Bu Avrupa’da FETÖ’yü aklama operasyonudur” dedi; “Zaten şu anda bir sürü FETÖ kaçkını firari suçlu Almanya'da. Alman istihbaratının bu adamların nerede olduğu, ne iş yaptığı, kimlerle görüştüğüne dair bir bilgisinin olmama ihtimali var mı? (..) Demek ki Türkiye'ye karşı kullanacakları elverişli enstrümanlar bunlar. Türkiye'ye karşı kullanabileceklerini düşünüyorlar.”
Ancak dün itibarıyla örneğin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ya da Başbakan Binali Yıldırım’dan bu konuda sert çıkışlar gelmedi; belki doğrusu da buydu. Çünkü bu durum Ankara’da alarm zillerinin çalmasına neden olmuş durumda.
Çünkü Almanya’da BND Başbakanın kontrolü altında. Kahl’ın açıklamasının, özellikle de bir dergiye verilen mülakatın Başbakan Angela Merkel’in bilgisi dışında olması ihtimali yok gibi. Kahl bu önemli göreve 1 Temmuz 2016’da selefi Gerhard Schindler’in Amerikan istihbarat örgütü NSA ile işbirliği yaptığı suçlamalarıyla iç içe bir dinleme skandalının ardından getirilmişti. (Mülakatın yayınlandığı gün Washington’da ABD Başkanı Donald Trump tarafından atıfta bulunulan skandaldı bu. Yani Kahn’ın Merkel’in bilgisi dışında, Alman devleti adına böyle sözler etmesi ihtimali sıfıra yakındı, sonuçları olurdu.
Zaten Kalın’ın sözlerinin satır aralarında da Ankara’nın bu konuyu ne kadar ciddiye aldığı okunabiliyor.
Ankara Alman istihbaratının Fethullah Gülen’in dünya çapında kurduğu ağı resmen kullanmaya başladığından, o ağla “organik ilişki” içinde “korumaya aldığından” hatta “vesayetine aldığından” kuşkulanıyor.
İsmini açıklamak istemeyen güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, darbe girişimiyle ilgileri nedeniyle sorgulanmak üzere Türkiye’ye dönüş emrini reddedip Almanya’dan sığınma isteyen 40 eski Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun yanı sıra, Fethullahçı olduğu kuşkusuyla haklarında mahkeme kararı bulunan bazı polis şefleri ve istihbaratçılar da halen Almanya’da bulunuyor. Ayrıca Ergenekon, Balyoz davaları ve 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorgulanması girişiminde yer alan kilit roldeki bazı –eski- yargıç ve savcıların da Almanya’da bulunduğu bilgisi veriliyor.
Bu kişilerin ve yüz kadar ülkeye yayılmış okullar zincirinde yer alan örgüt üyelerinin sağlayacağı istihbarat ağının Almanya’ya önemli bir istihbarat ve operasyon imkânı sağlayabileceği değerlendirmesi yapılıyor.
Bir yetkili bu çerçevede önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Fethullahçıların “devlet kademelerine de girmiş olabileceği Balkanlar, Orta Asya ve Afrika ülkelerindeki çıkarlarına yönelik hamleler” olabileceğini söyledi dünkü konuşmamızda.
Dikkatler hükümetin Gülen’in iadesi konusunda ABD’ye çevrilmişken Almanya’da ortaya çıkan bu durum Ankara’daki kuşkuları artırıyor.
Söylenenler, İkinci Dünya Savaşında yenilen Nazilerin gizli servis başkanı Reinhard Gehlen’in Doğu Avrupa, Orta Asya ve Müslüman dünyada kurduğu etkili casusluk ağıyla birlikte Amerikalıların safına geçip, yeni kurulan CIA’ya müthiş bir imkân sağlamasını andırıyor. Tabii Ankara’nın kuşkulandığı işbirliği ile Gehlen olayı aynı şey değil. Ancak bu son gelişme, Türkiye ile Almanya arasında zaten yeterinden fazla biriken sorunlar yığınına bir yenisini eklemiş durumda.
Daha dün, Dışişleri Alman büyükelçiliğine Frankfurt’ta PKK çizgisindeki derneklerin düzenlediği bir gösteriye izin verdiği için protesto notası verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk bakanların referandumda “Evet” için konuşma yapmasına izin verilmediğine dikkat çekerek “Bu teröre arka çıkmaktır” dedi.
İltica talep eden askeri ataşeler ve NATO’da görevli Türk subayların durumunu zaten saydık; yakın ilişki içindeki iki müttefikten söz ediyoruz.
Buna karşın Almanya da Türkiye’de darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hal çerçevesinde toplu tutuklama ve işten çıkarmaların orantısızlığının Avrupa Birliği’nin (AB) hukuk devleti anlayışına uymamasını ve tutuklu gazeteci ve yazarların durumunu gündeme getiriyor. Die Welt gazetesinin Türk kökenli muhabiri Deniz Yücel’in tutuklanması ve DİTİB’in Almanya’daki Türk toplumu içinde Fethullahçı fişlemesi yaptığına dair iddialar bizzat Merkel tarafından 2 Şubat’ta Erdoğan’la yaptığı ortak basın toplantısında buz gibi bir hava estirmişti.
Oysa Türkiye ve Almanya’nın tarih boyunca yakın siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri var. Türkiye’den göçüp Almanya’da yaşayanların sayısı 3 milyonu buluyor. Bu gelişmeler, Almanya’daki Türk vatandaşlarını dostluk köprüsü olarak görme söylemleriyle bağdaşmıyor.
“Yaşananlar akıl dışı” dedi bir hükümet yetkilisi dünkü konuşmamızda; “Oysa şimdi Almanya ilişkilerimizin en iyi olması gereken zaman. ABD’nin mali baskısı ve Brexit [İngiltere’nin AB’den çıkış kararı] baskısı altında NATO güç kaybediyor. Almanya ve Türkiye’nin birbirlerine güçlü askeri ortaklar olarak da ihtiyacı var.”
İşte bu ihtiyaca rağmen Alman istihbarat başkanı tarafından işin doğal akışı aleyhine alenen yapılan bu açıklama, Ankara’da Gülencilerin işbirliğine duyulan ihtiyacın baskın gelmiş olmasıyla açıklanıyor.
Paylaş