Paylaş
Daha önce ülke parlamentolarından 1915 felaketini soykırım olarak ilan eden kararlar geçtiğinde boykot ilan etmeden, büyükelçiyi geri çekmeye dek varan uygulamalar görmüştük.
Üstelik bu defa söz konusu olan Almanya gibi 1914-1918 arası Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı yönetiminin müttefiki olan bir ülke. 1960’tan bu yana Türkiye’den giden sayıları 4 milyona yaklaşan nüfusun ikinci vatanı. NATO’da müttefik. Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerde en önemli aktörlerden. Ve halen ne olacağı belirsizliğini koruyan Göçmen-Vize anlaşması, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in orkestra şefliğinde seyrediyor.
Evet, zorunlu hareketler yapıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kenya’da sorulunca Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu’nun danışmalarda bulunmak üzere Ankara’ya çağrıldığını açıkladı. Ancak bundan sonra ne gibi adımlar atılacağına büyükelçiyle görüştükten sonra karar verilecekti. Başbakan Binali Yıldırım, Erdoğan’ın bahsettiği o kararlar alınırsa uygulamakta hiç tereddüt edilmeyeceğini söyledi mesela. Dışişleri Bakanlığı da Ankara’daki Alman İşgüderini (maslahatgüzar) çağırıp durumu protesto etti.
Ama Meclis’ten dört partinin de katıldığı bir bildiri çıkarmak mümkün olmadı. AK Parti, CHP ve MHP yayınladı ama HDP zaten seçim bildirgesinde 1915’i soykırım olarak tanımaktan yana olduğunu söylemişti.
Oysa karar tasarısı Alman parlamentosu Bundestag’tan dört partinin de oylarıyla neredeyse oy birliğiyle çıktı, bir çekimser bir de “Meclis’in işi olmamalı” diyen ret oyu vardı.
Şimdi, zamanlama manidar demek istemiyorum ama şunu sormak lazım.
Geçtiğimiz yıl Osmanlı’da işbaşındaki İttihat ve Terakki hükümetinin Rus işgalcilerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle Ermeni nüfusu yüzbinlerce insanın ölümü ve öldürülmesiyle sonuçlanan toplu tehcire zorladığı 1915’in yüzüncü yılıydı. Gerek Ermenistan hükümeti, gerek dünyaya yayılmış Ermeni diaspora kuruluşları Merkel hükümetine ısrarlı çağrılarda bulundular, ama bir sonuç alamadılar.
Acaba bu yıl birden bire Bundestag’taki bütün partiler 1915’in soykırım olarak tanınması konusunda bir uyanış mı yaşadılar? Bu uyanış sonucu Almanya’nın Nazi idaresindeki İkinci Dünya Savaşında 6 milyon Yahudiyi sadece Yahudi oldukları için öldürülmesinden dolayı özür dilemesi gibi Türkiye’ye bir geçmiş yüzleşme dersi verilmesi gerektiğini mi düşündüler?
Yoksa başka türlü etkenler de rol oynadı mı?
Mesela bu tasarının verilmesinde Almanya siyasetinde Türkiye ile göçmenler anlaşmasında çok tavizkar olduğu için duyulan kızgınlığın su yüzüne çıkması da rol oynamış mıdır? Erdoğan’a hakarete varan şiirler yazılması, bunlara dava açılmasında Merkel’in aldığı tutum etrafında süren tartışmalar, Türkiye’nin Suriyeli göçmenler üzerinden Almanya ve AB’ye şantaj yaptığı yolunda yapılan yorumlar, IŞİD’le mücadele konusunda gerçekle yalanın iç içe geçtiği propaganda çalışması gibi gelişmeler rol oynamış mıdır sizce?
Özetle son dönemdeki Türk dış politikası ve Erdoğan üzerindeki tartışmalarda biriken tepkiyle ortaya çıkan bir fırsat mı değerlendirilmiştir bu tasarıyı verenler tarafından?
İşin bir boyutu da Türkiye’den Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde gelen “Oradaki 4 milyona yakın Türk” uyarısının Alman siyasetçiler tarafından pek dikkate alınmadığının görülmesi oldu.
Çünkü Alman siyasetçiler, Türkiye’deki siyasi kutuplaşma ve bölünmüşlüğün Almanya’ya misliyle yansıdığını, dolayısıyla tepkisini topluca sandığa ya da sokağa yansıtacak böyle bir toplamın olmadığını Türk siyasetçilerden daha iyi biliyor.
Uzağa gitmeye gerek yok. Tasarının imzacılarından birisi Yeşiller Partisi’nin Türk kökenli eş-başkanı Cem Özdemir. Mesela oylama sonucunu Bundestag önünde kutlayanlar arasında Türkiye’den göçmüş Kürtler de vardı, fotoğraflarda görünüyor.
Bir başka boyutu da Türkiye’nin Almanya’ya karşı ne tür yaptırımlarda bulunacağına dair soru işaretlerinde gizli.
Yok, hemen aklınıza Alman malı resmi makam otomobilleri gelmesin. Ona gelene kadar Almanya ile Türkiye’nin daha büyük ekonomik ortaklıkları, ortak çıkarları var.
Sonra mesela hükümet, bu nedenle Almanya’nın askeri tesislerden yararlanmasına kısıtlama getirerek IŞİD’e karşı mücadeleyi baltalıyor suçlamasına maruz kalmak da istemez. Hem de IŞİD’e ve PKK’ya karşı çetin bir anti-terör kavgası yürütülüyor, bu kavgaya destek isteniyorken.
Ve bir de hala rafta duran AB ile anlaşma süreci var.
Belki de Yıldırım bütün bunları değerlendirerek mesela AB anlaşmasının bu tasarının kabulünden etkilenmeyeceğini daha oylama öncesinde açıkladı. Belki de bu yüzden Erdoğan’ın bu defa yoğurdu üfleyerek yediği izlenimi var.
Ankara’nın Berlin’in hukuki sonucu olmasa da çok sert siyasi mesajı olan bu adımına karşı aşırı tepki vermeyeceği anlaşılıyor. Ancak bu adımın Türk-Alman ilişkilerinin geleceğinde bir yara izi olarak kalacağı görülüyor.
Paylaş