Ne de olsa güvenli bölgeler tezi Türkiye’ye aitti.
Trump’ın iş başına gelir gelmez güvenli bölgelerden söz etmesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinden heyecanlı destek verilebilirdi.
Öyle olmadı.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hüseyin Müftüoğlu gayet soğuk ve temkinli bir ifadeyle “Önemli olan bu çalışmanın sonuçlarının ne şekilde olacağı, ne tür bir bilgi, yönlendirme çıkacağı” dedi.
İşin ilginç yanı Moskova’nın verdiği tepkinin de Ankara’nın tepkisine benzemesiydi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov, “Bu planın mültecilerle olan durumu daha da alevlendirmemesi” için “tüm sonuçlarının ölçülüp tartılması gerekli" dedi.
Hayır, Amerikalı “ortakları” bunu Ruslara danışmamışlardı.
Ama Amerikalılar bunu NATO’daki müttefikleri Türkiye’ye de danışmamışlardı ki, Müftüoğlu’de belirsizlik bulutu içinde söz söylemeye çalışıyordu.
1- Fethullah Gülen bir terör örgütü lideridir, elemanlarına izin vermeyin,
2- Ekonomik ilişkileri güçlendirmek için elimizden ne geliyorsa yapalım.
Şöyle bir dönemde çıkılan Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar gezisi ve gezideki mesajlar Erdoğan’ın yasadışı Fethullahçı örgütlenmeyle mücadelenin yurt dışı ayağına ne kadar önem verdiğini gösteriyor.
İşin Erdoğan için belki en acı yanı, yine kendi yönetimindeki AK Parti’nin zamanında üstelik Dışişleri üzerinden o ülkelere tavsiyesi sayesinde Fethullahçı örgütlenme bünyesindeki okulların, hayır kuruluşlarının ve ticari örgütlenmelerin oralarda bu kadar yerleşebilmiş olmaları.
Şimdi sadece Afrika değil, Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlarda da pek çok ülkede yirmi küsur yıldır o okullardan yetişmiş insanlar devlet dairelerinde, özel sektörde yükselip önemli mevkilere geliyorlar.
Zamanında sadece CHP değil, F-tipi örgütlenme devleti ele geçiriyor diyen herkes kötü sayıldı, başlarına olmadık işler geldi ama şimdi Cumhurbaşkanı ülke ülke dolaşıp aynı şeyi muhataplarına anlatıyor.
Bir yandan da gözü kulağı ABD’de, yeni iş başı yapan Donald Trump yönetiminden gelecek haberi bekliyor Erdoğan.
ABD’den iki konu beklentisi var. Birisi Suriye, PYD-PKK malum.
Bir gazeteci Numan Kurtulmuş’u sorunca durdu, geri döndü ve sert bir cevap verdi.
Gazeteci, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un sabah saatlerinde Anadolu Ajansı yayın kuruluyla yaptığı ve haber kanallarınca canlı yayınlanan mülakatındaki sözleri soruyordu.
Kurtulmuş’un, Kılıçdaroğlu’nun tepki verdiği sözleri şöyleydi:
- “Bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir. (..) Şimdi referandum sürecinin, onlar için ayrı bir motivasyon unsuru olduğu kanaatindeyim. 'Aman şu referandumda evet çıkmasın' diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye'de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler.
- “Bununla ilgili her türlü tedbirlerimizi alıyoruz. Allah'ın izniyle referandumda büyük oranda 'evet' çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler. Bu motivasyonlarını da kaybederler."
"Bu, 'Şu anda terörü biz destekliyoruz'un itirafıdır” diye başladı Kılıçdaroğlu ve devam etti:
- “Yani ‘Sürekli terörü besliyoruz, terör örgütlerine göz yumuyoruz. İnsanlar ölüyor, insanlar katlediliyor. Eğer bizi seçerseniz, başkanlık rejimini, tek adam rejimini getirirseniz terör bitecek' anlamına geliyor.
- “Bu çok talihsiz bir itiraftır. Eğer gerçekten olay böyleyse bugünkü terörün kaynağı bu hükümettir. Bunu da hükümet sözcüsü açıkça itiraf etmiştir. Çok üzgünüm.
Bu kararnameler 23 Ocak pazartesinin ilk saatlerinde Resmi Gazetede yayınlandı ve hemen yürürlüğe girdi.
Kararnameler, giderek artan şikâyetlerin konusu olan bazı Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarını –CHP tarafından yetersiz de bulunsa- hafifleten türdendi.
Örneğin, OHAL ile 4 günden 30 güne çıkarılan gözaltı süresini 7 güne indiriyordu.
Örneğin, OHAL ile 5 güne kadar çıkabilen avukatla görüşme yasağını kaldırıyordu.
Bir OHAL işlemlerini inceleme komisyonu kuruluyordu. İki yıl süreyle görev yapacak bu komisyona 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL sonrasında işten çıkarılanlardan üniversiteden atılan öğrencilere, medya şirketleri dahil, kapatılan şirket, dernek, sendika ve benzeri kuruluşlara başvuru hakkı tanınacaktı.
Bu komisyonun kararından tatmin olmayanlar için Ankara idari mahkemelerine başvuru yolu açık olacaktı.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, KHK’ların çıkarılma gerekçesi olarak “OHAL düzeninin daha iyi işlemesi” gereğini gösterdi.
CHP’li Levent Gök, Komisyonu vatandaşın Anayasa Mahkemesine başvurusunu engelleme girişimi olarak eleştirdi, özellikle Anayasa referandumuna giderken OHAL’in tamamen kaldırılması gerektiğini söyledi.
Erdoğan dün Afrika seyahatine çıkarken gayet genel bir “Trump döneminde ilişkiler ne olur?” sorusuna, Orta Doğu endişeleriyle yanıt verdi.
“Trump’ın Orta Doğu tavrı ne olacaktır?” sorusuyla başladı ve sürdürdü:
“Çünkü Orta Doğu kaynıyor” dedi. “Bazı söylemler” kulağına geliyordu ve “doğrusu rahatsız edici” idi.
Söylemlerin ne olduğunu ayrıntısına girmedi ama önemli bir ipucu verdi: “Parçalı bir Orta Doğuyu asla düşünmüyoruz ve bu doğru olmaz.” Türkiye buna “Evet diyemez” dedi ve bu konu dâhil “A’dan Z’ye” her şeyi Trump ile ilk görüşmede konuşmak istediğini vurguladı.
Orta Doğu’da parçalı deyince Ankara’da çalan alarm zilleri, ABD’nin acaba bir Suriye’nin parçalı hale gelmesi üzerinden bir Kürt devletine yeşil ışık mı yakacağıdır.
Dünkü çıkıştan anlıyoruz ki, Erdoğan Trump’a güvenmiyor?
Neden mi güvenmiyor?
Öncelikle Trump’ın sağı solu belli değil.
Çünkü ABD dünyanın en büyük ekonomisi ve askeri gücü, dolayısıyla en ağırlıklı siyasi gücüdür.
Ama Donald Trump’un seçilmesi ve yemin ederek göreve başlamasının ayrı bir önemi olacak.
Çünkü Trump, “Yeniden büyük Amerika” sloganıyla, mevcut yapıları yıkma sözüyle oy aldı ve iş başına geldi.
"Yeniden büyük Amerika" sloganı, ABD’nin siyasi ağırlığını artırmak için askeri ve ekonomik ağırlığını alabildiğine kullanacağına işaret ediyor.
Üstelik Trump’ın seçilişi dünyada güçlü, dediği dedik, sözüne sadık, dönüp arkasına bakmayı sevmeyen liderlerin yükselişte olduğu bir döneme denk geldi; yani küresel eğilimlere uygun.
Rusya’da Vladimir Putin, Almanya’da Angela Merkel, Çin’de Şi Cinping, Hindistan’da Narendra Modi ve Türkiye’de, özellikle de anayasa değişikliğiyle yürütme gücünü elinde toplarsa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan böyle liderler.
"Yeniden büyük Amerika" sloganı, Yeniden büyük Rusya, Yeniden büyük Türkiye, Yeniden büyük Almanya sloganı olarak söylense de yadırganmaz yani…
Ama dün buna “Önce Amerika” sloganını ekledi: Yani Trump küresel ve bölgesel ölçekte güçlü liderlerle muhatap olmadan önce onlara pazılarını göstermek isteyecektir.
Baştan sohbet dendiği için ismini yazamıyorum, ama şahitler önünde yarı-şaka şöyle bir sohbet geçti aramızda:
- MHP’yi içinize almayı mı düşünüyorsunuz.
Aslında ben soruyu sorarken “Murat bey böyle şeylerin şakası olmaz, siyasi ortaklarımız hakkında böyle yorum yapamam” türünden beylik bir cevaba hazırlıklıydım.
Ama tecrübeli siyasetçi işin nereye vardığının gayet farkında olarak sohbeti aynı çizgide sürdürmeyi tercih etti. Gülümsedi ve soruyla karşılık verdi:
- Sizce bu geç kalmış bir soru değil mi?
- Peki, birleşmeye kadar gider mi? Yani aynı çatı altında, yeni bir isimle?
- O kadarını bilemem. Ama sizce buna gerek var mı?
- Nasıl yani?
Atlantik Konseyi bünyesinde daha önce Amerikan yönetiminde bulunmuş, şimdi Trump'a "dışarıdan destek" veren bir grup etkili isim Türkiye'de iki gün süren önemli görüşmeler yaptı.
Önce İstanbul'da TÜSİAD, Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi ve Türk Amerikan İş Konseyi ile görüşen heyetin temaslarındaki ağırlık Ankara'da oldu.
Heyet Ankara'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile görüştü.
Başkanlığını Atlanik Konseyi Başkan Yardımcısı Damon Wilson'un yaptığı heyette en dikkat çeken isimler önceki Başkan George Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley, giden Başkan Barack Obama'nın emekli Ulusal Güvenlik Danışmanı, eski NATO komutanı James Jones ve hem Bush, hem Obama dönemlerinde ABD'nin Orta Doğu ve Suriye siyasetinde özel temsilcilik görevlerinde bulunmuş kıdemli diplomat Frederic Hof da vardı.
Heyetin kıdemli üyesi Hadley ile bütün görüşmelerin ardından yaptığımız konuşmada ciddi sorunlar bulunduğunu kabul eden, ancak çözüme odaklı bir bakış açısının hakim olduğu görülüyordu. Çavuşoğlu'nun da katılacağı yemin töreninin hemen sonrasında Trump yönetimiyle paylaşılacağı anlaşılıyor.
Stephen Hadley (solda) HDN Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin’e konuştu.