Paylaş
Veli Göçer gibileri, tarih boyunca hep varoldular. İstanbul’da binaların ahşaptan inşa edildiği devirlerde ağaçtan çalarlar ve yaptıkları evler yerle bir olurdu. İşte, İstanbul'u Veli Göçer’lerden temizlemek ve çürük yapılaşmanın önüne geçmek için asırlar önce verilmiş bir ferman: Sultan İkinci Selim, 1568'in 18 Mayıs'ında ‘‘Malzemeden çalanın hakkından gelesiniz!’’ diyor.
Marmara'yı yerle bir eden feláketten sonra aklımız başımıza biraz gelir gibi oldu. Günlerdir, bundan sonra yapılacak binaların nasıl sağlam inşa edilmesi gerektiği tartışılıyor. Hırsız müteahhitlere lánet üstüne lánet okurken deprem yönetmeliklerini seneler önce yerleştirmiş olduğumuz tozlu raflardan ancak şimdi indiriyoruz ve bütün bunlar eskilerin sıkça kullandıkları bir ifadeyi hatıratıyor: ‘‘Ba'd-e harabi'l-Basra’’ yani ‘‘Basra haráb olduktan sonra...’’ sözünü.
Ben bu tartışmaları takip edip üstüste verilen demeçleri dinlerken, eski bir geleneğimizi hiç bozmadan aynen devam ettirmekte olduğumuzu farkettim: İnşaat malzemesinden çalma geleneğimizi... Hırsızlığın bu çeşidi bizde bizde asırlardır varolmuştu, malzemeden hep çalınmış, dolayısıyla yaptığımız inşaatların çoğu çürük olmuş, en ufak sarsıntıda yıkılıp binlerce kişiyi canından etmişler ve eski zamanların Veli Göçerleri'nin marifetleri o günlerde de devlet büyüklerini bir hayli uğraştırmışlardı.
Betonarmenin olmadığı, demirin ve çimentonun kullanılmadığı, binaların ahşaptan inşa edildiği devirlerde çalınacak en önemli malzeme inşaatta kullanılan kerestelerdi. Keresteler ya eksik kesilir yahut çürük olurlarlar veya İstanbul'un iklimine dayanmayacak bölgelerdeki ucuz ağaçlar getirilir, bu ağaçlardan yapılan evler sahiperinin bağına geçer ve zamanın idarecileri çürükinşaat yapılmaması için emir üstüne emir çıkartırlardı.
İşte bu emirlerden biri, Osmanlı hükümdarı İkinci Selim'in 19 Mayıs 1568'de verdiği bir ferman: Hükümdar İstanbul kadısına hitaben yazdırdığı fermanda o devirlerdeki Veli Göçer gibilerin marifetlerini anlatıyor, bina inşaatında kullanılacak ağaçların özelliklerini ayrıntılarıyla veriyor ve çürük inşaat yapanlara verilecek cezayı iki kelimeyle ifade ediyor: ‘‘Haklarından gelesiniz!’’...
Yüzyıllar önce konmuş olan bu müeyyidenin bundan sonra uygulanıp uygulamayacağını yakın bir gelecekte her beraber göreceğiz.
ikinci Selim'in fermanı:
Malzemeden çalanın hakkından gelesiniz!
İkinci Selim'in inşaat malzemesinden çalanlarla ilgili bu fermanının metni, Ahmed Refik'in 1917'de yayınladığı ‘‘16. Asırda İstanbul Hayatı’’ isimli eserinin ilk cildinde yeralıyor. Metni günümüz Türkçesine aktarırken o devirlerde kullanılan ‘‘parmak’’ ve dirsekten orta parmak ucuna kadar olan mesafeyi gösteren zirá’ gibi uzunluk ölçülerini aynen bıraktım.
‘‘İstanbul kadısına emirdir: İstanbul'da yeni inşa edilen binalarda kullanılmak üzere dışarıdan getirilen kerestelerin eskisi gibi kesilmediği, eksik oldukları ve eksik kesilen bu kerestelerin binalara zarar verdiği haber alınmıştır.
Keresteler, bundan böyle eskiden olduğu gibi kesilecek ve aşağıda verilen ölçülere kesin bir şekilde uyulacaktır: Birinci sınıf direğin uzunluğu sekiz, ikinci sınıfın altı ve beş, üçüncü sınıfın ise dört ve üç zirá' olacaktır. ‘‘Taban’’ cinsi kerestelerden büyük olanları on beş zirá', bunların yassı kısmı yedi parmak, kalınlıkları ise beş parmak olacaktır. ‘‘Orta taban’’ denilen kerestelerin uzunluğu on iki zirá' olacaktır. ‘‘Karadeniz çubuğu’’ cinsi kerestelerde uzunluk on iki ile on sekiz zirá' arasında bulunacak, ‘‘taslak çubuğu’’nun uzunluğu on iki ile on zirá', ‘‘ayrık mertek’’in uzunluğu beş, ‘‘parçalı mertek’’in uzunluğu dört, baskı için konulan merteğin uzunluğu dört ve kalınlığı bir arşından eksik olmayacaktır. ‘‘Ahyolu’’ tahtasının uzunluğu dört zirá' ve kalınlığı bir parmak; ‘‘Solıkos’’ tahtasının uzunluğu dört zirá', kalınlığı ise bir parmak olacaktır. Diğer kerestelerin uzunlukları ise ‘‘Deste’’ tahtasında üç zirá', Silivri tahtasında dört zirá', ‘‘uzunpedavra’’da iki zirá' ve sekiz parmak, ‘‘orta pedavra’’da bir buçuk zirá', kısa pedavrada ise bir buçuk zirá' ve sekiz parmak olacaktır.
Bu emrimi alan İstanbul kadısı inşaat kerestelerini kesip getirenlere sıkı tenbihlerde bulunacak ve şehre gelecek olan kerestelerin yukarıdaki ölçülere uyup uymadığını bundan böyle daha büyük bir özenle inceleyecek, eksik kesilip kesilme-diklerini ve cinslerinin iyi olup olmadığını gözden geçirecektir. Keresteler emredilen bu ölçülere uymuyorlarsa ve cinsleri iyi değilse İstanbul kadısı bunları şehre getirenlerin haklarından gelecektir. Kadıya gönderdiğim bu emrim derhal kayıtlara geçirilip defterlere kaydedilecek, böylelikle yukarıda verilen kereste ölçülerine gelecekte de uyulması sağlanacak ve bu konuda büyük itina gösterilecektir. Şereflerle dolu olan bu şánı yüce emir 975 senesinin mübarek Zilka'de ayının yirmi ikinci günü (19 Mayıs 1568, Çarşamba) yazılıp İstanbul kadısına verilmek üzere mimarbaşıya teslim edilmiştir’’
Kimdir bu Richter Efendi?
‘‘Richter’’ yahut ‘‘Richter ölçeği’’ sözleri Türkiye'de son günlerin en çok kullanılan kelimesiyle terimi olunca, ben Richter'in kim olduğunu merak ettim ve araştırdım.
Amerikalı sismoloji profesörü Charles Francis Richter 1894'le 1979 yılları arasında yaşadı ve 1937'den itibaren tam 33 sene Kaliforniya'daki Teknoloji Enstitüsü'nde profesörlük yaptı. 1935'te geliştirdiği deprem ölçüm tablosunun temeli, depremlerin ‘‘2,5'tan az ve 8'den büyük’’ şiddetler arasında altı gruba ayrılmasından ibaretti. Bu tablo daha sonra kendi adıyla eşdeğer oldu, en tatsız ve uğursuz haberlerin vazgeçilmez bir terimi haline geldi ve ‘‘Richter ölçeği’’ olarak bilindi.
Profesör Richter'in sismoloji dışındaki konularla da çok yakından ilgilendiği, arşivinin ölümünden sonra Kaliforniya'daki Teknoloji Enstitüsü'ne bağışlanmasıyla ortaya çıktı. Dünyanın en büyük yer bilginlerinden sayılan CharlesRichter günlük tutup şiir yazıyor, daha da önemlisi kurgubilimle uğraşıyor, kurgubilim romanları ve bu konuda yayınlanmış ne varsa kolleksiyonunu yapıyordu. Richter'in 40 yıl boyunca topladığı ve 36 sandık dolduran kurgubilim kolleksiyonu şimdi Kaliforniya'daki Teknoloji Enstitüsü'nde muhafaza ediliyor.
Paylaş