Talát Paşa’nın kara kaplı ‘tehcir defteri’ni 90 yıl sonra yarın açıyorum
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Diaspora Ermenileri, 24 Nisan tutuklamalarının 90. yıldönümü münasebetiyle bugün dünyanın dört bir yanında gösteriler yapıp Türkiye’yi en ağır ifadelerle suçlarlarken, bazı yabancı devlet adamları da, canımızı hayli sıkacak olan demeçler verecekler.
Tehcir tartışmalarının zirveye çıkması münasebetiyle, Hürriyet’te, yarından itibaren 1915 olaylarını konu alan bir dizi yayınlayacağım: ‘Talát Paşa’nın Kara Kaplı Defteri’... Dizide, tehcir kanununun baş aktörü Dahiliye Nazırı ve Sadrazam Talát Paşa’nın ailesinden temin ettiğim, Paşa’nın özel arşivinde bulunan, dolayısıyla ‘birinci derece kaynak’ olma özelliği taşıyan ve bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmayan belgeler yeralacak. Talát Paşa bu dizi vasıtasıyla ilk defa bizzat konuşacak ve tehcir sonrasında yaptırttığı nüfus hesaplamalarını nakledecek. Paşa’nın vereceği sayılar, bu konularda çalışan ama suçlamaların maalesef bir hayli gerisinde kalan araştırmacılarımızın önünde umarım yepyeni bir pencere açar...
TÜRKİYE’de tam 90 yıl önce bugün, etkilerini bütün şiddetiyle hálá hissettiğimiz bir hadise yaşandı: 1915’in 24 Nisan sabahı devletin aleyhinde faaliyet gösteren Ermeni komiteleri kapatıldı, bazı Ermeni liderler tutuklandı ve bu uygulamadan bir ay sonra, 27 Mayıs 1915’te meşhur ‘tehcir kanunu’ çıkartıldı.
Şunu peşinen söyleyeyim: Bu kararlar bir ‘soykırım’ değildi ve tarifi çok sonraları Birleşmiş Milletler tarafından yapılıp çerçevesi de çizilmiş olan bu kavramla hiçbir alákası yoktu. Seneler boyu bitmeyen isyanlardan ve özellikle de doğu cephesinde Ruslar’la çarpışan orduya arkadan yapılan hücumlardan bıkıp usanmış olan devlet, müdafaa hakkını kullanmaya karar vermişti.
Diaspora Ermenileri, 24 Nisan tutuklamalarının 90. yıldönümü münasebetiyle bugün dünyanın dört bir yanında gösteriler yapıp Türkiye’yi en ağır ifadelerle suçlarlarken bazı yabancı devlet adamları da, canımızı hayli sıkacak olan demeçler verecekler.
BİRİNCİ DERECE KAYNAK
Tehcir tartışmalarının zirveye tırmanması münasebetiyle, Hürriyet’te, yarından itibaren benim hazırladığım ve 1915 olaylarını konu alan bir dizi başlayacak: ‘Talát Paşa’nın Kara Kaplı Defteri’... Dizide, 1915’teki tehcir kanununu çıkartıp uygulayan Dahiliye Nazırı, yani İçişleri Bakanı ve sonraların sadrazamı Talát Paşa’nın ailesinden temin ettiğim, Paşa’nın özel arşivinde bulunan, dolayısıyla ‘birinci derece kaynak’ olma özelliği taşıyan ve bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmayan belgeler yeralacak ve 1915 olaylarının baş aktörünün evrakı bu diziyle ilk kez günışığına çıkmış olacak.
Benim, Sadrazam Talát Paşa’nın hatırası ile ilk temasım, bundan 25 sene kadar önce, o yıllarda hayatta olan eşi Hayriye Talát Bafralı ile tanışmamla başlamış ve Hayriye Hanım’ın Milliyet’te ‘Kocam Talát Paşa’ başlığıyla 1982’de yayınladığım hatıraları büyük ses getirmişti.
Hayriye Talát Hanım, Paşa’nın Berlin’de 1921’in 15 Mart’ında bir Ermeni terörist tarafından katledilmesinden sonra ikinci bir evlilik yapmış ama Paşa’sının hatırasına son nefesine kadar bağlı kalmıştı. Üstelik, sürgün yıllarında memleket memleket dolaşmış olmalarına rağmen Talát Paşa’nın özel evrakını titizlikle muhafaza etmiş ve hayata veda ettiği 1983 Ocak’ından kısa bir müddet önce, Paşa’nın özel arşivinden bazı belgeleri bana vermişti. Bu belgeler arasında, Talát Paşa’nın hazırlattığı Ermeni nüfusu sayımları da vardı.
AİLESİNDEN TEMİN ETTİM
Yarın başlayacak olan diziye adını veren ve Paşa’nın tehcir sonrasında yaptırttığı nüfus istatistiklerinin kayıtlı olduğu ‘kara kaplı defter’i ise, hafta başında, Hayriye Hanım’ın torunu Ayşegül Bafralı’dan temin ettim. Ayşegül Bafralı’ya bu münasebetle bir defa daha teşekkür ediyorum.
‘Talát Paşa’nın Kara Kaplı Defteri’ isimli dizide, işte bu kayıtlarla beraber yine Talát Paşa’ya ait olan ve seneler önce Hayriye Talát Hanım’dan aldığım tehcirle ilgili diğer başka belgeleri de yayınlayacağım. Dizide, Paşa’nın bazı aile yazışmalarının yanısıra, İttihad ve Terakki’nin İstiklál Savaşı yıllarında sürgünde bulunan sabık liderlerinin, Mustafa Kemal Paşa’ya yazdıkları birkaç mektup da yeralacak.
Şu anda 1915 olayları ile ilgili olarak diasporanın iddialarını çürütebilecek bilimsel seviyeden bir hayli gerilerde olduğumuzun bilmem, farkında mısınız?
Diaspora, Anadolu’da 1915’te várolan gerçek Ermeni nüfusunu birkaç katına çıkartıp ‘Türkler, 1.5 milyon Ermeni kestiler’ iddiasından hareketle işi soykırım boyutuna götürmeye çabalarken, ortalığa yeni dökülen ve ‘entellektüel’ olmanın şartının memlekete ve mukaddes bilinen hemen herşeye hakaretten geçtiğini zanneden dar bir çevre bu iddiaların ardına takılmış, gidiyor. Ermeni meselesiyle ilgili olarak tek bir sayfa olsun okumamış, arşivlerden içeriye adım atmalarını bir yana bırakın, 1915 olaylarının kaynaklarının neler olduğundan bile habersiz ama ‘Hem Ermeniler’i, hem de Kürtler’i kesmiş olduğumuzu artık kabul edelim’ deyip işi ‘özür dileme’yi teklif etme cür’etine kadar götüren bir güruh bunlar...
CİDDİYETİNİ ANLAMADIK
Diğer tarafta, iddiaları çürütmeye çalışan ‘bizim’ tarihçilerimiz var, fakat yapılan yayınların neredeyse tamamı ‘dışarıya’ değil ‘içeriye’, yani ‘bize’ hitap ediyor; tehcirle ilgili olarak verilen sayılar genellikle ‘tahmine’ ve ‘temenniye’ dayanıyor. İşin daha da garip tarafı, meseleye dünyayı değil, Türk kamuoyunu tatmin edercesine yaklaşıyoruz ve karşı tarafın iddialarının etkisini farketmeden hálá ‘Ermeniler’in çok az bir kısmını sürdük ama gönderilenlere şefkat gösterdik, onlar için seyyar hastahaneler bile kurduk’, ‘Biz onları öldürmedik, onlar bizi öldürdüler’ yahut ‘Ermeniler sürüldüler fakat seneler sonra daha kalabalık olarak geri geldiler’ gibisinden sözler etmekle meşgulüz.
Ermenice bilen tek bir tarihçiye bile sahip olamadığımız için, yarım asırdan buyana, Esat Uras’ın 1950’de çıkarttığı ‘Tarihte Ermeniler ve Ermeni Mes’elesi’ isimli kitabı kadar ses getiren bir eser verebilmiş değiliz ve tarafsız ilim kuruluşlarının bile itibar etmediği birkaç yabancı akademisyenin yazıp çizdikleri de bir ses getirmiyor! Dolayısıyla iş Uruguay’dan Fransa’ya, Arjantin’den Kanada’ya, Lübnan’a, Birleşik Amerika’nın birçok eyaletine ve nihayet Polonya’ya kadar uzanırken, akademik alanda biz hálá sadece Türkiye’ye hitap etme yolundayız ve bu umursamazlığın sonuçlarının zamanla nasıl daha tatsız bir hále gelebileceğini tahmin edemiyoruz.
Yarın başlayacak olan dizide tehcirin mimarı Talát Paşa ilk defa bizzat konuşacak ve tehcir sonrasında yaptırttığı nüfus hesaplamalarını nakledecek.
Paşa’nın vereceği ve çoğumuza bir hayli farklı gelecek olan sayılar, bu konularda çalışanların önünde umarım yepyeni bir pencere açar...
Paşa’nın kara kaplı defterinde neler var?
YARIN başlayacak olan dizinin ‘Talát Paşa’nın Kara Kaplı Defteri’ adını taşımasının sebebi, dizide verilecek bilgilerin en önemli kaynağının Paşa’nın Anadolu’daki nüfus hareketlerini kaydettirdiği kara kaplı bir defter olması. Paşa’nın hanımı rahmetli Hayriye Talát Hanım’ın torunu Ayşegül Bafralı’dan yayınlamak için ödünç aldığım defter 10x15 santim eb’adında ve üzeri siyah bezle kaplı.
Defterin muhteviyatı, üç bölümden meydana geliyor: İlk kısımda ‘93 Harbi’nden, yani 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’ndan ve 1913’teki Balkan Savaşı’ndan sonra Rumeli’den Anadolu’ya göçeden Müslümanlar’ın sayıları veriliyor. Bunu, savaş yüzünden doğu viláyetlerinden batıya yapılan göçlerin dökümleri izliyor ve ardından Müslüman savaş esirleriyle Arap İsyanı’nın patlaması üzerine devlet aleyhine çalıştıkları için Suriye’den sürgüne gönderilen Arap ailelerin sayıları geliyor.
İleriki sayfalarda, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla yollara düşen göçmenlerden bahseden listelerin ardından zorunlu göçe tábi tutulan Ermeniler’in sayılarının yazılı olduğu bir başka liste geliyor ve ‘Yunanistan’a firar eden Rum aháli’ ile yerlerinden nakledilen Rumlar’ın sayılarının verildiği bölümden sonra Ermeniler ile Rumlar’dan kalan malların dökümü yapılıyor. Listelerin bir kısmı, renkli tablolarla ve grafiklerle destekleniyor.
SÜRGÜNDEKİ SADRAZAMIN TUTKULU AŞK MEKTUPLARI
TALÁT Paşa, kendisinden 21 yaş küçük olan eşi Hayriye Hanım’a büyük bir aşkla bağlanmış ve aynı derecede büyük bir aşkla karşılık görmüştü.
Paşa, Almanya’da sürgünde yaşadıkları sırada kısa bir müddet için Macaristan’daki akrabalarını ziyarete giden hanımına 1920’nin 13 Mart’ında Berlin’den gönderdiği kartpostalda bakın, neler yazıyor:
Bu sabah iki kartını aldım. Áfiyetle Passau’ya (bugün, Almanya’nın Avusturya sınırında bulunan bir şehir) kadar gittiğini tebşir ediyor idi (müjdeliyordu). Viyana’da gider iken kalmayacağınızı anladım. İnşaallah kemál-i áfiyetle bugün Peşte’ye vásıl olmuşsunuzdur (ulaşmışsınızdır). Asıl özlemek, tahammül edememek, benim içindir. Sen ne kadar olsa yollarda eğlendiğin gibi orada ağabeyinin, teyzenin, Mebrure Hanım’ın yanında elbette beni unuttuğun dakikalar olacaktır. Ben ise, hiçbir dakika seni unutamıyorum. Yazdığın gibi, inşaallah çok kalmazsın.
İstanbul’dan yeni haber almadım. Burada da yeni birşey yoktur. Geçen akşam Mebrure Hanım, Peşte’den burasını buldu (‘telefon etti’ anlamında). Çarşamba günü akşamı, olmazsa cuma günü akşamı ben evde beklerim. Sen de beni bul, olmaz mı?