Paylaş
1875 borsasında Paşa oyunları
Borsalarda hafta içinde çıkan telâş, bana İstanbul'da tam 122 yıl önce yaşanan bir tahvil oyununu hatırlattı... Başrollerde sadrazamın, paşaların ve yabancı elçilerin rol aldığı bir oyunu... Okuyun ve o günden bugüne nelerin değişip nelerin değişmediğine kendiniz karar verin...
Hafta içinde dünya borsaları birbirine girdi ve sallantıdan İstanbul da nasibini aldı... Biz burada telâşa düşüp ‘‘Borsa ha çöktü, ha çöküyor’’ derken Amerikan başkanı konuştu, ‘‘Amerika güçlüdür, hiçbir şey olmaz, merak etmeyin’’ dedi ve sallantı durdu...Şimdi Hong Kong'dan başlayan kargaşanın arkasında kimin olduğu tartışılıyor...
Bu olup bitenler, bana geçen asırda İstanbul'da yaşanmış bir borsa komedisini hatırlattı... Komediyi kahramanlarının isimleriyle, ayrıntılarıyla ve herşeyiyle apaçık yazan bir ‘‘dedikodu şâheserinin’’, Cevdet Paşa'nın ‘‘Tezâkir’’inde hadiseden sözeden sayfaları yeniden okudum ve ‘‘Acaba o zamanlarla bugün arasında bir fark var mı?’’ diye sordum kendi kendime...
İşte, Cevdet Paşa'nın yüz küsur sene öncesinin borsa oyunları hakkında yazdıkları:
Yıl 1875'dir... Tahtta Sultan Abdülâziz vardır, Mahmud Nedim Paşa da sadrazamdır... O devirde paşaların her biri arkalarına birer Avrupa devletini almış, iktidar için birbirlerini yiyip durmaktadırlar... Nedim Paşa Rusya'dan desteklidir ve halk arasındaki adı ‘‘Nedimof’’tur... Tarih kitaplarına bakarsanız, o güne kadar onun kadar kötü bir sadrazam gelmemiştir; hele rüşvet ve yolsuzlukta eşi-benzeri yoktur... Meselâ Ruslar'dan rüşvet alacağı zaman Kırım'dan bir inek sürüsü istemiş, gelen sürüyü Ege adalarından birindeki çiftliğine yollamış, çiftlikte yapılan peynirlerin bir kısmını da saray kadınlarına dağıtmıştır...
Devlet, berbat haldedir... Ekonomi çökmüştür ve Babıali mali sıkıntının devasını o günlerde de şimdilerdeki gibi iç borçlanmada bulmakta, yüksek faizli hisse senedi çıkarmaktadır... Paşaların tamamı borsada oynamaktadır ve hisse senetlerine Fransızca'dan bozma bir de isim takılmıştır: ‘‘Konsolid’’...
1875 Ağustos'unda, konsolid faizleri ödenecektir ama hazinede beş kuruş yoktur... Nedim Paşa, meseleyi akıl hocası olan Rus Elçisi İgnatiyef'e açar ve ‘‘faizleri yarıya düşür’’ der elçi... Dedikoduları duyan İngiliz elçisi, ağzını arar Paşa'nın... Nedim Paşa yemin billâh edip yalanlar söyler ve hemen ayni günün öğleden sonrasında, devletin büyüklerini Babıali'ye toplayıp faizlerin düşürülmesi kararına onları da ortak eder... Toplantıya Kâmil, Midhat, Savfet ve Maliye Nazırı Yusuf Paşalar katılmıştır, karar ertesi sabah açıklanacaktır... Nedim Paşa, önceden haberdar olup da ellerindeki tahvilleri bozdurarak açıktan para kazanmış gibi görünmemek için paşalarını toplayıp yalısına götürür ve geç vakte yanında tutar...
Ama bizzat kendisi, kendisine yakın olanlar ve Rus elçisi sarraflarına haber uçurup ellerindeki konsolidleri çoktan satmışlardır... Ertesi sabah kararın açıklanmasıyla sadrazam, sonraların ‘‘hürriyet kahramanı’’ Midhat Paşa ve tabii Rus elçisi İgnatiyef binlerce altın kazanmış; sadrazamın sözüne güvenenler ve en başta Maliye Nazırı Yusuf Paşa batmış, ocaklar sönmüştür...
Bu faiz dalaveresi, diplomatik bir skandala döner... İngiliz elçisi Stratford Canning soluğu sarayda, Sultan Abdülâziz'in huzurunda alır ve ‘‘Nedim Paşa hemen gitmeli!’’ diye dayatır padişaha... Canning de kaybedenlerdir... Varını-yoğunu konsolidlere yatırmış, Rus meslekdaşı İgnatiyef köşeyi dönerken kendisi bir anda batıvermiştir...
Elçi padişahı tehditle karışık iknaya uğraşırken esnaf ve öğrenciler Babıali'yi basmakta, ‘‘Gebertelim Nedimof'u!’’ haykırışlarını duyan Paşa kılık değiştirip yalın ayak Sirkeci'ye inmekte, bir kayığa atlayıp yalısına sığınmakta ve birkaç saat sonra iktidardan olmaktadır...
İşte, tam 122 yıl öncesinden bir borsa öyküsü sizlere... O günden bugüne değişen birşeyler var mı, ne dersiniz?
O Selanik ki, bir zamanlar İstanbul'a mebus gönderirdi
Selanik'te hafta içinde yaşananlar malûm... Olup bitenler konusunda hiç yorum yapmıyor ve arşivimdeki bir belgeyi yayınlıyorum...
Belge, 1912'de Selanik'ten İstanbul'a çekilmiş bir telgraf... O günlerde imparatorlukta genel seçimler yapılmış, kesin sonuçlar belli olmuş ve Selanik'in ileri gelenleri, sonuçları İstanbul'da bekleyen bir adaya seçimi kazandığını telgrafla bildiriyorlar... Telgrafta ‘‘Selanik Mebusluğu'na ekseriyet-i az;me ile intihab buyurulduğunuzu tebrik, muvaffakiyâtınızı temenni eyleriz’’ yazılı... Yani, ‘‘Selanik Milletvekilliği'ne büyük çoğunlukla seçilmenizi tebrik eder ve başarılarınızı temenni ederiz’’... Altında seçim kurulunun üç üyesiyle Selanik Belediye Belediye Başkanı İsmail Hakkı Bey'in imzaları var...
Selanik daha bu yüzyılın başında İstanbul'a bağlı bir ‘‘vilâyet’’ ve bir ‘‘seçim bölgesi’’ydi...Yorumsuz, hatırlatıyorum...
Türkiyat Mecmuası asıl şimdi kapandı
Dünya çapındaki bilimsel dergilerimizden olan ‘‘Türkiyat Mecmuası’’ 17 senelik bir aradan sonra geçenlerde yeniden yayınlandı. Bilimsel düzeyin ne hale geldiğini görmek istiyorsanız, bu yayını alın ve Fuad Köprülü'nün kurmuş olduğu Türkiyat Mecmuası'na ‘‘Allah rahmet eylesin’’ deyin...
‘‘Türkiyat Mecmuası’’ bilimsel kesime hitap eden ama çok önemli bir dergidir... Daha doğrusu ‘‘dergi idi’’, zira 12 Eylül sonrasında üniversitelerde yaşanan bilimsel çöküşle beraber o da çöktü ve 1980'den buyana yayınlanmadı...
Mecmuayı, 1925'te Türkoloji'nin önde gelen bir ismi, Prof. Fuad Köprülü kurmuştu... İstanbul Üniversitesi'nin Türkiyat Enstitüsü tarafından yayınlanıyordu, seneler boyunca çok önemli makalelere yer vermiş ve dünyadaki diğer Türkoloji yayınlarına örnek olmuştu...
1925'ten 1980'e kadar 19 cildi çıktı ve 12 Eylül sonrasında sessizliğe büründü dergi... Üniversitenin yeni nesil türkoloji profesörleri her nedense yayına ayıracak zaman bulamadılar ve 17 sene boyunca ‘‘Türkiyat Mecmuası’’nın adı-sanı duyulmadı...
17 senelik ara geçenlerde kapandı, derginin yeni sayısı yayınlandı...
Ama ne yayın, ne yayın...
Türkiyat Enstitüsü'nün başındaki zevat 17 yıl rötarlı sayının makalelerini tam beş sene önce topyamışlar ama dergi çıkmaz ayın son çarşambasına benzeyince bazı yazarlar beklemekten usanıp makalelerini çoktaaan başka yerlerde yayınlamışlardı... Makalelyerin biri kitap olmuş, öteki bir başka dergide çıkmıştı ama Türkiyat Mecmuası'nın yayıncıları bunları yeniden basmakta beis görmemişlerdi...
Beni asıl hayret ettiren, bir zamanların koskoca ‘‘Türkiyat Mecmuası’’nın YÖK'ün ucuz, göstermelik bir yayını seviyesine inmesiydi... Geçmişte Fuad Köprülüler'in, Ahmet Caferoğulları'nın, Rauf Yektalar'ın, Fahir İzler'in, Abdülkadir İnanlar'ın bugün artık klasik olmuş yazılarına yer veren dergi, şimdi ‘‘Şair filâncanın güzellik felsefesi’’ yahut ‘‘Feşmekân efendinin şiirlerinde sosyal hayat’’ gibisinden âfâki sayfalarla doldurulmuştu ve zevahiri sadece Kemal Eraslan, Hayati Develi, Metin Ayışığı gibi birkaç isim kurtarmadaydı...
Türkiyat Mecmuası'nın ruhuna el fatiha!..
Akademik Susurluk’a bir hafta var...
İki haftadır, Fikret Evci adındaki doçentin başkalarının yazdıklarından makaslayıpMimar Sinan Üniversitesi'ne profesörlük başvurusu için sunduğu ‘‘eserinden’’ söz ediyorum...
Evci için kurulan jüri, görüşünü 9 Kasım'a kadar üniversiteye bildirecek ve 300 küsur sayfalık bu intihal şâheserininin sahibinin profesör olup olamayacağına karar verecek... Jüriyi oluşturan beş hocanın, Prof. Haluk Sezgin'in, Prof. Demir Divanlıoğlu'nun, Prof. Zeynep Ahunbay'ın, Prof. Cengiz Eruzun'un ve Prof. Veyis Özek'in raporlarını tamamlamalarına bir hafta kaldı... Bilimsel şerefi korumayı mı yoksa intihale, yani ‘‘akademik Susurluk'a’’ ortak olmayı mı tercih edeceklerini hep beraber göreceğiz...
Karar hele bir açıklansın, daha neler neler anlatacağım sizlere... Sokak tamirlerinden belediye restorasyonlarına kadar, 32 kısım tekmili birden olacak.
İnteraktif TARİH
Yavuz Uzun - Ankara: Sadettin Kaynak'ın ‘‘Enginde yavaş yavaş’’ şarkısında miyanın ‘‘Su yürür, fısıldaşır, gider yâre ulaşır’’ olması lâzım ama, notanın ‘‘Müntehâbât’’ serisinden çıkan ilk baskısında ‘‘Su uyur’’ denmiş... Kaynak'ın Numune Matbaası'nda bastırttığı kendi notalarında da ‘‘Su uyur’’ yazılı...
Sabri Kasap - İsviçre: Eski Türk alfabeleri konusundaki merakınızı, Prof. Talat Tekin'in Simurg Yayınları'ndan birkaç hafta önce çıkan kitabıyla giderebilirsiniz: ‘‘Tarih Boyunca Türkçe'nin Yazımı’’. Kitapta sizin ‘‘Orhun’’ dediğiniz Göktürk alfabesi hakkında geniş bilgi var...
Şemsi Şirin - Zonguldak: Fotoğrafını yolladığınız elyazması, çok rastlanan fıkıh kitaplarındandır ve Arapça'dır. 19. asır sonlarında yazılmış olabilir. İlk sayfasını görmediğim için adını ve yazarını söyleyemeyeceğim. Halıdan anlamam.
Paylaş