Enver Paşa’nın, aşk tarihine geçmeye láyık son mektubu

Orta Asya’da bir ‘Turan İmparatorluğu’ kurma mücadelesine giren Enver Paşa, hayata 4 Ağustos 1922 sabahı bir Rus mitralyözünün namlusundan çıkan kurşunlarla veda etmişti.

Paşa’nın, o sırada Berlin’de bulunan eşi Naciye Sultan’a yazdığı ve bizzat diktiği deri bir mahfaza içerisindeki tek bir çiçekle beraber gönderdiği son mektubu, şehid edilmesinden tam 10 gün öncesinin, yani 25 Temmuz’un tarihini taşıyordu ve özellikle son cümlesiyle dünya aşk literatürüne geçmeye láyıktı. Tam metni ilk defa burada yayınlanan mektup ‘Karaağaca çakımla ismini yazdım’ cümlesiyle son buluyor.

ŞEVKET Süreyya Aydemir, 1960’ların sonunda yayınladığı üç ciltlik ‘Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa’ isimli büyük eserini, Paşa’nın eşi Naciye Sultan’a Orta Asya’dan gönderdiği son mektuptan yaptığı kısa bir alıntıyla noktalar.

Son derece içli ifadelerle dolu olan bu mektup, ‘Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in’ sözleriyle son bulmaktadır.

Enver Paşa, hanımına bu mektupla beraber geceler boyu altında uyuduğu ağaçtan kopardığı ufak bir dal ve bir de yabani çiçek göndermiştir. Hatta deriden bizzat bir mahfaza dikmiş ve küçük dal ile çiçeği bu mahfazaya koyarak göndermiştir. Paşa’nın diktiği bu mahfaza ile içerisindeki 80 küsur senelik çiçek, şimdi torunu Osman Mayatepek’in evindeki şık bir vitrinde bulunuyor.

Osman Mayatepek’in yıllardan bu yana muhafaza ettiği ve yayınlamam için bana verdiği Enver Paşa’nın yüzlerce belgesi arasında yer alan ve son cümlesiyle dünya aşk literatürüne geçmeye láyık olan mektubun tam metnini, bu sayfada okuyabilirsiniz.

‘Karaağaca çakımla ismini yazdım’

‘25 Temmuz 1922- Satılmış. Naciyeciğim, sevgili sultanım, cici efendiciğim!

Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor. Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır. Hastalarımı geri gönderdim ve Afgan emirinin askerinin ve muavenetinin çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler’e emniyet caiz olamayacağını bildirdim. Ve hiç olmazsa eczá-yı tıbbiye ve sair malzemesinin iadesini istedim. Bakalım, ne olacak? Bir de Hacı Sami (Enver Paşa’yı Orta Asya’ya gitmeye ikna eden kişi) ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade olunmasını talep ettim. İşte efendiciğim, hemen şu satırları yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine her gün sana topladığım buranın yabani çiçeklerinden maáda (hariç olarak) kaç gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı leffediyorum (iláve ediyorum). Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i maddiyemle (maddi varlığımla) aşk ve iştiyakımla (hasretimle) sarılarak ..... Hüda’nın birliğine yavrularımla beraber emanet ederim ruhum efendiciğim.

Karaağaca çakımla ismini yazdım.

Enver’in’


‘Yunan Anadolu’da saldırıyor ben Moskova’da kahroluyorum!’

ANADOLU’
da, Sakarya Savaşı öncesindeki Yunan saldırıları giderek arttığı sırada Enver Paşa Moskova’da bulunuyordu.

Paşa, o günlerde Berlin’de bulunan eşine gönderdiği mektuplarda savaşa katılamamaktan duyduğu üzüntüyü yazarken bir taraftan da Mustafa Kemal Paşa’yı tenkid ediyordu.

İşte, Enver Paşa’nın Naciye Sultan’a gönderdiği 13 ve 22 Temmuz tarihli mektuplarından bazı bölümler:

‘13 Temmuz 1921

Ruhum, sevgili Naciyeciğim;

Şimdi, Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığım uzun bir mektubu bitirdim. Bunda baştan aşağı ne yaptığımı ve ne düşündüğümü ve kendisine rakip olacak kadar küçülmediğimi, sonra da muvaffak olmasından memnun olduğumu vs. yazdım. ...vákıa bunlar tesir etmez, fakat ben bir kere yazmayı borç bildim. Doktor Nazım da bu fikirde idi.

...Bu sabah namazdan sonra yine yazmaya oturdumdu. Önce biraz gazete okudum. ...Gazetelerde yeni nakarat var. Mustafa Kemal, Enverciler aleyhinde dehşetli yürüyormuş. ...Ne ise, tabii bunlar olacak. ...Başka şey beklenmez. Fakat Allah’ın işine de akıl ermez. O, demek benden daha ziyade ...daha ...iyi. Ne ise, nazar deymesin, çünkü ona olacak fenalık memlekete hazer getirmesin (zarar vermesin) diye korkuyorum.

...Doğrusu seninle şu bir saatlik konuşmak bana elemlerimi değilse de, iş düşüncelerimi unutturuyor. Ya bu da olmasa? Çıldırmak işten değil. ...Şimdilik her tarafından öper, yavrularımla beraber Allah’a emanet ederim. Enver’in’

‘Moskova, 22 Temmuz 1921

Arslancığım,

Şimdi yalnız, odamda Anadolu haritası önümde düşünüyordum. Kimbilir, şu anda 7 Temmuz’da başlamış olan Yunan taarruzunun (Sakarya Savaşı öncesindeki Yunan ilerlemesi) kat’i safhaları cereyan ediyor. Ben ise böyle Moskova’da memlekete yardım edememek mecburiyetiyle oturuyorum. İki gündür hareket edip gitmek zihnimden geçiyor fakat gidinceye kadar belki olacak, bitecek. ...Mustafa Kemal’in ...başka bir şeye sebep olacak diye tereddüt ediyorum. Ne ise, bakalım inşaallah muvaffak olurlar da, biçáre Anadolu biraz rahat yüzü görür. Fakat ...yolda sulhden sonra da zannımca memlekette gürültüler eksik olmayacak.

Ruhum, bugün bir büyük taş gördüm, bunu Cici’me almak istedim, fakat param yok. Yalnız, başka bir şekil buldum. Bu taşı alıp gönderiyorum. ...Cidden, arslanıma láyık bir taş. Ara sıra böyle deliliklerime bakmazsın değil mi ruhum? ...Allah’a emanet ederim. Yavrularımı da öp. Enver’in’


Bu mezbeleye birilerinin artık el atması lázım

BAŞTA
Enver ve Talát Paşa’lar olmak üzere, İttihad ve Terakki Partisi’nin önde gelen isimleriyle 1909’daki 31 Mart irtica ayaklanmasında şehid olan askerler, son uykularını Şişli’deki Hürriyet-i Ebediye Tepesi’nde bulunan ve ‘Ábide-i Hürriyet’ denilen anıtın etrafında uyurlar.

Daha önce de defalarca yazdım: Anıt mezar, senelerden bu yana mezbele halinde. Ábidenin altında mescid olarak kullanılması maksadıyla inşa edilen mekánın kilidi kırılmış ve merdivenle inilen mescid artık akşamcıların yeri. Bahçe futbol yahut mangal sahası, bahçedeki láhidler ise geceleri bar sehpası niyetine kullanılıyor.

Ábide-i Hürriyet’in etrafı, 1996’da, Enver Paşa’nın cenazesinin Tacikistan’dan naklinden önceki günlerde de bu şekildeydi. Mekán, vaziyeti o zaman gündeme getirmemden sonra alelácele temizlendi fakat Paşa için yapılan devlet töreninden sonra herşey yine eski tas, eski hamam oldu.

Açık söyleyeyim: 31 Mart’taki irtica ayaklanmasını bastırırken şehid olanların yattıkları mekánı restore etmek belediyeye değil aslında başkalarına düşüyor ve mekánın mülkiyetiyle sorumluluğunun da o ‘başkalarına’ ait olması lázım!

DÜZELTME:

Enver Paşa’nın dün yayınladığım soyağacında bazı dizgi hataları yapılmış. Paşa’nın doğum tarihi 1871 değil 1881, torunlarından Hasan Ürgüp’ün 1918 yazılan doğumu da 1948 olacak.

SON
Yazarın Tüm Yazıları