Murat Bardakçı: Bu da birşey mi? Midhat Paşa bir de yemin etmişti






Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Merkez Bankası'nın sabık başkanı Gazi Erçel'i, bankadaki liralarını dalgalı kura geçişten hemen önce dolara çevirdiği için suçlayıp duruyoruz. Ama bana göre Gazi Bey bu işte tarihimize ve geleneklerimize uydu ve en doğrusunu yaptı. Zira bundan 126 sene önce yaşadığımız bir başka mali kriz sırasında zamanın başbakanı Mahmud Nedim ve ‘‘hürriyet kahramanı’’ diye bilinen Midhat Paşalar da Gazi Erçel gibi davranmış, faiz oranlarını düşürmelerinden önce ‘‘kararı kendi lehlerinde kullanmayacakları’’ yolunda yemin etmiş olmalarına rağmen bütün tahvillerini satmış, onbinlerce altın kazanmışlardı.

Merkez Bankası'nın sabık başkanı Gazi Erçel için demediğimizi bırakmadık. Yok bankadaki hesabında bulunan 52 milyar lirayı dalgalı kura geçişten hemen önce dolara çevirmiş de, bu işten 31 milyar kazanmış da, yok efendim merkez bankasının başkanı böyle iş edemezmiş de, yaptığı ahláki kurallara uymuyormuş da, halbuki devlet Bakanı Tunca Toskay bankadaki parasına hiç dokunmamış da, vesaire, vesaire...

İş bu kadarla da kalmadı, yargıtay başsavcısı başbakanlıktan Erçel hakkında soruşturma açabilmek için izin istedi, aldı ve tahkikat başladı.

HOCASI, MİDHAT PAŞA

Ben bu olup bitenleri görüp okudukça, ne yalan söyleyeyim, Gazi Bey'in yaptığını ayıplamak yerine aksine, ziyadesiyle hayran kaldım; kendileriyle teşerrüf etmemiş olmama rağmen şahsına ve özelikle de öngörüsüne derin bir saygı duymaya başladım. Zira devletin tepesindekilerin Gazi Erçel gibi hareket etmeleri bizde eski bir ádetti. Gazi Bey şahsi hesabındaki liraları en kritik zamanda dolara çevirme maharetini gösterirken hem geleneklerimize, hem de tarihimize ne kadar derinlemesine áşina olduğunu ispat etmiş; MHP gibi gelenekçi bir partinin mensubu olan Tunca Toskay ise paralarına dokunmamakla ádetlerimizden uzaklaştığını göstermişti.

İşte, Gazi Bey'e ilham veren ve bundan tam 126 sene önce yaşadığımız bir başka ‘‘şahsi tasarruf operasyonu’’nun öyküsü:

Yıl 1875'di, tahtta Sultan Abdüláziz, sadarette yani başbakanlık koltuğunda da Mahmud Nedim Paşa vardı. Paşa sırtını Rus Çarı'nın İstanbul'daki elçisi Prens İgnatiyef'e dayamış ve adı bu yüzden ‘‘Nedimof’’a çıkmıştı. Rüşvette, ve şaibeli işler etmede eşi-benzeri olmadığı söylenirdi. Meselá Ruslar'dan bir defasında rüşvet diye birkaç düzine Kırım ineği almış, sürüyü çiftliğine göndermiş, ineklerin sütünden yaptırdığı peynirleri de ‘‘sus payı’’ niyetine saray kadınlarına dağıtmıştı...

MOSKOF’UN İLHAMI

Devleti soracak olursanız, tek kelimeyle berbat haldeydi. Aynen bugün olduğu gibi büyük bir mali krizle boğuşmadaydı ve Babıali, yani o zamanın hükümeti çareyi içeriden ve dışarıdan borç almakta buluyor, adına ‘‘konsolid’’ denilen yüksek faizli hisse senedi çıkarıyordu. Názır paşaların, yani o zamanın bakanları ise birbirlerini yemekle meşguldüler. Herbiri birer bankerle anlaşıp borsa işine girmiş, bu arada bol bol konsolid almışlardı.

1875'in 6 Ekim'i, hükümet için ölüm-kalım günüydü. Konsolid faizlerinin o gün ödenmesi lázımdı ve hazinede faizleri karşılayacak para yoktu. Ama Mahmud Nedim Paşa'ya akıl hocalığı eden Rus elçisi İgnatiyef, sadrazama çoktan fikir vermiş, ‘‘Faizleri hemen yarıya düşür’’ demişti. ‘‘Yarısını hemen öde, geriye kalan miktar için de alacaklılara yüzde beş faizli ve beş sene vadeli yeni devlet tahvilleri ver...’’

Fikri alan Nedimof’un yapacağı küçük bir iş daha vardı: Bu konuda bir hükümet kararnamesi çıkartmak...

Nedim Paşa devletin önde gelen dört paşasını, Kámil, Midhat, Savfet ve Maliye Nazırı Yusuf Paşalar'ı ödeme gününden bir gün önce, yani 5 Ekim amşamı yalısına davet etti ve geç vakte kadar yanında alıkoydu. Böylelikle hem ‘‘ellerindeki tahvilleri önceden bozdurup açıktan çok para kazandılar’’ gibisinden ileride gelebilecek bir suçlamanın önüne geçiyor, hem de kararnameyi Babıali'den daha samimi bir ortamda ve rahatça çıkartıyordu.

Paşalar geceyarısına doğru yalıdan ayrılmalarından önce bir de güzel yemin ettiler: Kararnamenin ertesi gün açıklanmasına kadar, faizlerin yarıya düşürülmüş olduğundan hiç kimseye bahsetmeyeceklerdi. Yemin billáh edip Kur'an'a el bastıktan sonra dağıldılar.

TUNCA TOKAY ÖRNEĞİ

Ertesi sabah ilán edilen kararname, İstanbul'da binlerce ocağı söndürdü. Zira faizlerin yüzde ellisinin devlet tarafından iç edilmesi bir yana, kararnamenin yarattığı güvensizlik konsolidlerin değerini gerçek değerin dörtte birinin de altına düşmüş ve devlete güvenenler bir anda iflás etmişlerdi.

Ama iki kişi vardı ki, ettikleri kárdan ellerini oğuşturmadaydılar: Sadrazam Mahmud Nedim ve Şurá-yı Devlet Reisi yani Danıştay Başkanı Midhat Paşalar... Nedimof, Gazi Bey'in yaptığını yapmış, kararnameden bir gün önce bankerine haber uçurmuş ve elindeki bütün konsolidleri en iyi fiyattan sattırmıştı. Aynı işi sonraları sadrazamlığa gelip şüpheli ölümünden sonra ‘‘Hürriyet Kahramanı’’ ilán edilecek olan Midhat Paşa da yaptı. Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın etrafına yerleştirdiği adamları vasıtasıyla plandan haberdar olunca o da Gazi Bey'in metodunu uyguladı ve konsolidlerinden bir gün önce kurtulmayı başardı ve yalıdaki toplantıya tek bir konsolidi olmaan geldi. Ama olan zavallı Maliye Nazırı Yusuf Paşa'ya oldu, yeminine sadık kalan Paşa aynen Tunca Toskay gibi sessiz kaldı, konsolidlerine dokunmadı ve gümbür gümbür iflás etti...

Bundan 126 sene önce yaşadığımız maharet dolu mali operasyonun kısa öyküsü, işte böyle... Dolayısıyla ‘‘Gazi Bey'e kızıp hakkında soruşturmalar açacağımız yerde onu eski bir devlet geleneğine aynen uyduğu için takdir etmemiz gerekir’’ demekte haksız mıyım?

Tarihin Arka Odası

40 kedili dilcinin nefis kitabı

Dünyanın önde gelen türkologlarından olan ve Harvard Üniversitesi'nde hocalık eden kedi düşkünü Prof. Şinasi Tekin, yeni çıkan kitabında sık kullandığımız bazı kelimelerin tarihinden sözediyor ve konuyu son derece renkli ve mizahi bir üslupla anlatıyor. Ben, beni bu kadar saran bir kitabı aylardan beri okumamıştım.

C.W. Ceram adında genç bir Alman arkeolog, 1951'de Türkçesi ‘‘Tanrılar, Mezarlar, Bilginler’’ olan ve ‘‘arkeolojinin romanı’’ sayılan bir kitap yayınladı.

Kitap, arkeoloji hakkında hiçbirşey bilmeyenlere bile konuyu sevdiriyordu. Ceram bunun için renkli ama kolay okunur bir üslup kullanmış, ifadesi bazan bir polisiye romanı andırmış, neticede eser 20'den fazla dile çevrilmiş ve dünyanın dört bir yanında yaşayan milyonlarca kişi Ceram sayesinde arkeolojiye merak sarmıştı.

Türk okuyucusu, asıl adı Kurt W. Marek olan C.W. Ceram'ı, Hayrullah Örs'ün nefis tercümesinden okudu.

Ceram'ı, dünyanın önde gelen türkologlarındna olan ve Harvard Üniversitesi'nde hocalık eden Prof. Şinasi Tekin'in yeni çıkan ‘‘İştikakçının Köşesi’’ isimli kitabını okurken hatırladım. ‘‘İştikak’’ sözü Arapça'nın ‘‘şakka’’ kökünden geliyordu, ‘‘yırtma, paralama’’ demekti ve kelimeleri yırtıp paralayana, yani kelimenin kökünü ve nereden geldiğini bulmakla meşgul olan dilcilere ‘‘iştikakçı’’ deniyordu.

Ben, beni bu kadar saran bir kitabı aylardan beri okumamıştım. Şinasi Bey kitabında her akademisyenin yapamayacağı bir işi yapmış, Ceram'ın metoduna benzer bir yol tutmuş, eseri konuyu hiç bilmeyenlere anlatıp sevdirmek maksadıyla akıcı, sürükleyici ve yer yer de mizahî bir üslupla kaleme almıştı.

Prof. Şinasi Bey sık kullandığımız bazı kelimelerin tarihinden sözediyor, nereden geldiklerini ve köklerinin yahut anlamlarının zamanla nasıl değiştiğini anlatıyordu. Meselá ‘‘yazı yazmak’’ sözü aslında ‘‘günah işlemek, hata etmek’’ demekti, ‘‘esinlenme’’ eskiden ‘‘uyutma’’ yerine kullanılırdı, ‘‘oruç’’ sözü eski Farsça'daki ‘‘roçag’’ kelimesinden geliyordu, ‘‘köşk’’ kelimesi zannedildiği gibi Farsça değil Türkçe'ydi ve ‘‘gölgeli yer’’ mánasına geliyordu, Türkçe ilk pasaport 15. asırda Fatih Sultan Mehmed tarafından verilmişti ve pasaporta o zamanlarda 'il-cán mektubu' deniyordu. Bütün bunları, Şinasi Bey'in yazdıklarından öğrendim. Siz de bazı Türkçe kelimelerin binlerce senelik macerasını öğrenmek ve tarihle içiçe geçmiş renkli bir film seyretmek istiyorsanız, bu kitabı mutlaka okuyun.

Bu arada, Prof. Şinasi Bey hakkında daha önce yazdıklarımdan gocunan, daha doğrusu haset çeken ve hakkımda orda-burda ‘‘Sanki dünyadaki tek türkolog Şinasi mi? Bizler de türkoloğuz, bizden niçin bahsetmiyor ki?’’ diye konuşan hasbelkader ‘‘Türkolog’’ unvanına sahip zevata bir sözüm var: Láfı bırakın, oturun, okuyun, araştırın ve ortaya yazılı birşeyler koyun... Doğru-dürüst bir eser verirseniz takdirime mutlaka mazhar olursunuz

Yazarın Tüm Yazıları