Paylaş
Yahut, şeffaf komedi.
Televizyonlar gösterdi, millet seyretti.
Masanın başında gençten iki beyle sarışın bir hanım.
ORÜS'lerden, yani Orman Ürünleri Sanayi A.Ş.'nin işletmelerinden birini daha satıyorlar.
Babalarının malıymış gibi.
Ama, hızar nedir, sunta nasıl yapılır, gürgenle dişbudak, karaçamla sarıçam birbirinden nasıl ayırt edilir, pek bunları bilirmiş gibi durmuyorlar.
Karşılarında, bıyıklı birkaç kişi.
Yerel ‘‘girişimciler grubu''ymuşlar. İşçilerden bir kısmı mı, kasabanın kerestecileri mi, üyelerine ihanet etmiş sendikacılar mı, pek belli değil.
Bunlar da alıcı.
Masanın başındakilerden hanım, başkan durumunda olanın kulağına bir şeyler fısıldıyor, o da alıcılara bir rakam söyleyip ‘‘Haydi, buna fit olun!'' diyor.
Alıcılar, ‘‘Vallahi ancak bu kadar çıkarabildik'' gibilerden kem küm ediyorlarsa da, sonuçta fit olunuyor.
Bakın beyler, bazı şeyleri tekrar yazalım da, ne yaptığınızı bilin.
Bir: Devlet şunu yapar, bunu yapmaz diye bir şey yok. Yeri geldiğinde, rasyonel ormancılığı ve ağaç ürünleri yapımını geliştirmek, işsiz yörelerde iş olanakları açmak için ORÜS diye bir kamu kuruluşunun yaratılmış olması doğru bir adımdır.
İki: Özel işletme mutlaka iyi işletilir, kamu işletmesi mutlaka kötü işletilir diye de bir şey yoktur. İşletme bilimi denen bir bilim, sahiplik duygusu denen bir duygu vardır. O bilim uygulayıp o duyguyu yaratabildiniz mi, kamu işletmesi de iyi işler. Çare, zararla karşılaşınca özelleştirmeye sarılmak değil, durumları düzeltmenin yollarını aramaktır.
Üç: Yolların başında da özerkleştirme gelir. Yani, kuruluşları siyasal kayırmalardan, gereksiz işe almalardan, şunun bunun tasallutundan koruyacak yönetim yapısını oluşturmak. ÖRÜS'ün anonim şirket yapısı buna elverişlidir.
Dört: Kamu malı satılmaz, yahut kamu işletmesi elden çıkarılmaz diye bir kural da yoktur. Ancak, buna gerek olup olmadığını, bütçe açığı kapatma telaşına düşen siyasiler değil, her kuruluşun kendisi belirlemelidir.
Beş: Türkiye'deki uygulamanın en yanlış yanı, neredeyse bütün kamu kuruluşlarının ‘‘kapsam''a alınıp Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın keyfine terk edilmiş olmasıdır. Bu yüzden yıllardır kurbanlık koyun gibi bekleyen, tek çivi çakamayan, doğru dürüst personel politikası izleyemeyen kuruluşlar çürümeye terk edilmiştir. Yeni Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir bile Türk Hava Yolları'nın gelip dayandığı darboğazdan bu politikayı sorumlu tutuyor.
Altı: KİT'lerin aşırı büyüyüp holdingleşmesinden yakınılan Türkiye'de ÖİB diye ‘‘bütün zamanların en büyük holding''i yaratılmış ve işler hükmettikleri kuruluşların konularını iyi bilmeyen sözde ‘‘uzman''lara bırakılmıştır.
Tabii, konunun bir de hukuka ilişkin yönü var ki, oradaki görüntü güldürüden ağlatıya dönüşmektedir. Hâlâ, bile bile, idari davalar yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne gidip iptal edilmeye mahkûm yasa hükümleriyle iş görülüyor. Harcanan emeklere, verilen maaşlara yazık değil mi?
Yoksa, milleti bazen güldürmek, bazen de ağlatmak için kurulmuş bir tiyatro mu söz konusudur?
Paylaş