Paylaş
GAZETE köşelerine yazı yazanlar, yıllar yılı bayram yazısı yazmaktan neden bıkmazlar? Radyolarda, televizyonlarda, kapı kapı dolaşmalarda, öpüşüp koklaşmalarda ‘‘eski bayramlar’’ sözü etmekten niçin yorulmaz insanlar? Neden, yılda en az iki kez gelen bayramlar asla usanılan bir konu olmaz?
Akif'in diliyle ‘‘Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır’’ dendiği için mi?
Çocukların bayram sözü etmesini, bayramları iple çekmesini anlamak kolaydır. Onlar için, okulsuz, derssiz tatildir bayram; yeni giysilerdir, şekerler, çikolatalar, birlikte yenen büyük yemekler, el öpme paraları, atlı karıncalardır.
Onların sevincini görmek, onlarla birlikte sevinmek de bayramları sevdirebilir büyüklere.
Ama, doğrusunu söylemek gerekirse, büyümüşler, yaşlanmışlar için her şeyden daha çok, gizlenen, saklanan, dışa vurulmayan bir hüzündür bayramlar. Yalnız ‘‘dönülmez akşamın ufkundayız’’ diyenler için değil, ‘‘yolun yarısı eder’’ denen yaşlara gelmiş olanlar için de. Çünkü, ölümün ne olduğunu bilmeyen, hatta düşünmeyen çocuklar dışında, herkes bilir ki, geçen bayramdan sonra bile başka dünyalara göç edenler olmuştur. Günlük yaşamların hayhuyu içinde anımsanmayan, anılmayan ölümler için toptan anış günleridir bayramlar. Artık bayramlaşamadığınız anaları babaları, kardeşleri ve sevdiklerinizi düşünür, hoyrat zamana kızarsınız.
Önce birbirini kaybedip sonra da gidenlerin peşinden giden insanlar, ancak bir perdesini seyrettikleri bu bitmeyen komediyi ezelden ebede seyredeni düşünmeden edemezler. Dualarda, yakarışlarda zikredilen hep odur. Belki ‘‘zaman’’ kavramıyla bütünleşen, ‘‘Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda’’ diyerek farkında olmayanları ‘‘yüz bin gözle seyreden’’ de o mudur acaba?
Şeker Bayramı, bu yönüyle, sahur yemeklerinden iftarlara kadar süren perhizlerin, sabah ezanlarından teravi namazlarına kadar uzanan yalvarışların doruk noktasıdır. Komediyi sürekli seyredenin gözünde bütün ay boyunca iyi not aldıklarını düşünenler kendi kendilerini ödüllendirirler bayramlarda. Bu zamansız ve kendine dönük ödüllendirişte ölçülerin kaçırıldığı, hazımsızlığın arttığı, taşkınlığın çoğaldığı, hatta silahların patladığı, sırasız ve saçmasapan ölümlerle sevinçler ortasında faciaların yaşandığı olur.
İtiraf edelim ki, ‘‘bayram etmek’’ fiilinde olduğu gibi çocukluğumuzdan başlayarak hep sevinmenin karşılığı olarak benimsediğimiz ‘‘bayram’’ sözcüğü, bir bakarsınız, aramızdan ayrılan sevdiklerimizin çoğalmasıyla birlikte hüzünlü bir yalnızlaşmanın adı oluvermiştir.
Bayramın sözünü etmekten hiç bıkmayışımız, belki de, anlamının hepimiz için sürekli değişmesindendir.
Paylaş