Metastaz

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Yolsuzluk furyasının Meclis'e sıçramış olması ülkedeki umutsuzluğu artırdı. Kanser yaygınlaşıyor; metastaz, yaşamsal organlara ulaşmıştır.

Bu durumda, sıradan ilaçlar para etmeyebilir.

Hatta, sınırlı cerrahi müdahaleler de.

Hasta, ya başkaldırmalar ve sosyal patlamalarla çırpınıp gidecek; ya da radikal, yani köktenci müdahalelere razı olacak.

Şu aşamada, kanserin nedenleri üzerinde uzun uzadıya kafa yormanın da pratik yararı yok.

Kalıtımsal mı? Yani kuşaklar ötesinden, hatta belki cumhuriyet öncesinden aktarılmış genlerin yol açtığı hücre bozuklukları mı söz konusu?

Yeni kanserojenlerin etkisi mi? Tüketim tutkusuyla edinilen arabalar, villalar, çiftlikler, lüks yatlar mı insanları baştan çıkarıp yolsuzluğa itiyor?

Dış kökenli virüsler mi? Thatcher'ci politikaları evrensellik iddiasıyla Türkiye'ye aktarmış olanlar, çabuk para kazanma ve hızlı köşe dönme hırsıyla topluma dinamizm şırınga edelim derken bu virüsleri mi taşıdılar?

Bunların hepsi, artık birer akademik soru olarak kalmıştır.

Çünkü, kanser meydanda ve ilerliyor. Durdurulmazsa, bünyeyi yiyip bitirecek.

Doktor, bazı durumlarda, birtakım şeyleri hastaya ve hatta yakınlarına açıkça söylemez.

Örneğin, ‘‘canlı ölüm’’ denen kanserin sağlam vücutta çok daha çabuk gelişip yayıldığını...

Aşırı çoğalan denetimsiz anormal hücrelerin genç, diri ve sağlıklı vücut yapısında bu canlılığı kullanarak azgınlaştığını...

Galiba sosyal kanserler de böyle.

Şimdiye kadar belki kendimizi aldatmaktaydık: ‘‘Bu toplumun aile dokusu güçlüdür; sosyal güvenlik sistemi zayıf olsa da, ana-baba, kardeş, hısım-akraba dayanışması ve kopmayan köy ilişkileri var; kimse aç kalmaz, isyan etmez; köyden bulgur gelir, yakınların desteği insanları korur’’ diyerek.

Ama, görülüyor ki, kanser ortamında, analar babalar, kardeşler, hısımlar akrabalar birbirlerini kayırarak bütün topluma zarar vermekte; dayanışmalar, bağlılıklar, ‘‘memleketli’’ ilişkileri ihale yolsuzluklarına varmakta; yerel zeminler kokuşmuşluğun tarlası olmakta, her şey hep birlikte çürümektedir.

Kanser ortamı, övündüğümüz bireysel nitelikleri de öğütüyor.

Gazi, Onuncu Yıl Nutku'nda, ‘‘Türk milleti zekidir’’ demişti. Şimdilerde Türk insanı zekâsını, büyük buluşlar ve hızlı atılımlar için değil, büyük yolsuzluk ve hızlı vurgun kavgasında bir yerlere tutunmak ve yolunu bulup üste çıkmak için işletiyor. İşletmek zorunda. Yoksa, ezilecek, boğulacak.

Gazi, ‘‘Türk milleti çalışkandır’’ demekteydi. Bugünün ortamında çalışkanlık, sabırlı emek, dürüst çaba, haklı başarı anlamına gelmiyor. Öne geçen, çalışkanlık değil, açıkgözlülük, kurnazlık, fırsatçılıktır. Daha da kötüsü, toplumun en yetenekli, en zeki, en çalışkan gençleri, ülkeye yatırım yapmak ve kamu varlığını koruyup geliştirmek için değil, para kâğıtlarıyla oynamak ya da halkın varlığını satıp savmak için çalıştırılmakta.

Sosyal dokunun sağlamlığıyla ve insanlarımızın yetenekleriyle beslenen bu canlı ölümü mutlaka durdurmak zorundayız.

Köktenci müdahaleleri yapacak kadar güçlü bir devrimci siyasal ağırlık yaratarak.



Yazarın Tüm Yazıları