Paylaş
Diyarbakır'ın Silvan İlçesi'nden 53 yaşındaki ev hanımı Fatma Gidiş, Onyedinci Yüzyıl'ın ünlü Fransız masalcısı La Fontaine'i okumuş olamaz.
Herhalde, dedesi de okumamıştır.
İyi ki okumamışlar; okumuş olsalardı, onun ‘‘Aslanla Fare’’ masalındaki hoşgörü ve dayanışma motiflerinin etkisi altında kalır, atalarından duyup çocuklarına anlattıkları aslanlı ve fareli masalın görkemli onur anlayışına gölge düşürürlerdi.
La Fontaine, vaktiyle Uğurel, Karaalioğlu ve Kızılcan üçlüsünün manzum olarak çevirdiği beylik masalda şöyle der:
‘‘Bakmış ki bir gün aslan,
Bir fare çıkıyor yerden,
Pençeleri arasından.
Ormanlar Kralı, bu durumda,
Bağışlamış hayatını ona.
Boşuna gitmemiş bu yaptığı.
Hiç akla gelir mi ki,
Farenin de aslanı kurtaracağı?
Bir gün aslan ormandan çıkıp yürümüş,
Yolda giderken ağların içine düşmüş.
Kükremiş, ama ne çıkar bağırmaktan?
Ancak fare gelir bu işin hakkından.
Koşmuş aslanın yanına, ipi kemirmiş,
Bir ilmik kopunca da, ağ delinmiş...’’
Pertev Naili Boratav tarzı halkbilimciliği Bilkent Üniversitesi'nde sürdüren Muhsine Helimoğlu Yavuz'un ‘‘Masallar ve Eğitimsel İşlevleri’’ kitabı için Fatma Hanım'dan derlediği aslanlı fare masalında tilki de var:
‘‘...Bir gün bir aslan gezmeye çıkmış ve yolda tilkiye rastlamış. Tilki ona, ‘Aslan kardeş, beni arkadaşlığa kabul edersen, düşmanlarına karşı sana arka çıkarım' demiş. Aslan kabul etmiş, birlikte gezmeye devam etmişler. Biraz sonra yorulup bir dere kıyısına oturmuşlar. Tilki aslana, ‘Çok yoruldun, yatıp uyu; ben nöbet beklerim' demiş. Aslan uyuyunca tilki onu iyice bağlamış. Uyanıp da kendisini bağlı bulan aslan, ‘Tilki kardeş, şimdi bu yaptığın da ne demek oluyor?' demiş. Tilki cevap bile vermeden yatıp uyumuş. O sırada oradan geçmekte olan bir fareye seslenen aslan, ondan kendisini çözmesini istemiş. Fare de, ‘Benimle arkadaş olur ve beni düşmanlarıma karşı korursan, seni çözerim' demiş. Çaresiz kabul eden aslan, fare kendisini çözer çözmez, hızla oradan uzaklaşmaya başlamış. Fare, arkasından, ‘Hey aslan kardeş, hani arkadaş olacaktık, hani beni düşmanlarıma karşı koruyacaktın; şimdi nereye gidiyorsun?' diye seslenince, aslan ‘Tilkinin aslanı bağladığı, farenin de çözdüğü bir yerde yaşamak bana haram olsun' demiş ve orayı terk etmiş!’’
Bütün halkbilimciler gibi, Muhsine Helimoğlu Yavuz da, masalların yaşanan gerçeklerden kaynaklandığını yazıyor.
Şöyle bir düşünürseniz, tilkili ve fareli aslan masalını Türkiye'deki yaşamın çeşitli alanlarına rahatlıkla oturtabilirsiniz: Kişisel tutumlardan toplumsal olaylara ve sınıfsal kazıklara, dış politika oyunlarından iç politikadaki küçüklüklere, meslek çekişmelerinden sanat dünyasındaki çirkinliklere kadar her yere, her duruma, her şeye.
Sorun, elbette aslanlığı tanımlama sorunudur.
Hem fareleri küçümseyip hem de onlardan medet ummak mı?
Tilkiliklerden yaka silkip farelerden tiksinerek çekip gitmek mi?
Yoksa, farelerin fareliğine aldırış etmeden, tilkilerle boğuşmak mı?
Paylaş