Paylaş
Doğrusunu söylemem gerekirse projenin koordinatörleri Mehmet Gürs ve Cemre Torun’un üstlerine aldıkları sorumluluğu en iyi şekilde yerine getireceklerine hiç kuşkum olmamasına karşın bu buluşmanın böylesi bir kelebek etkisi yaratacağını düşünmemiştim.
2 hafta önceki yazımda ‘Cradle of Food/Gıdanın Beşiği’ başlıklı etkinliğin 23 Şubat depremiyle maddi-manevi büyük kayıplar veren Güneydoğu Anadolu ve kuzey Suriye bölgesindeki küçük üreticilerin kalkınmasına destek amacıyla düzenleneceğini, izlenimlerimi Londra dönüşü anlatacağımı söylemiştim...
40 yıllık dostlar gibi
Thames Nehri’nin kıyısında bir zamanlar balık hali olan tarihi ‘Old Billingsgate’ binasındayız. 19’uncu yüzyılın en büyük ‘fish market’i (balık hali) olarak inşa edilen, 1982 yılına dek hizmet veren, ikinci derece tarihi eser olan bu büyüleyici yapı, Mimar Lord Richard Rogers tarafından çok başarılı bir restorasyonla Londra’nın önemli bir etkinlik alanına dönüştürülmüş.
Hiç kuşkum yok, burada çok önemli organizasyonlar yapılmıştır.
Ama geçmişten günümüze ‘gıdanın, beslenmenin’ önemine dikkati çeken ‘Uluslararası Yemek Konferansı ve Bağış’ buluşması binanın geçmişine, işlevine de sanki bir saygı duruşu gibiydi. Hepimiz kendimizi mekânın parçası gibi hissettik. Daha da doğrusu iyi hissettik, 2 gün boyunca.
11 Haziran Pazar günü deprem felaketiyle yüz yüze gelen bölgenin yemek kültürünü, mutfağını yansıtan geleneksel yemekler el birliğiyle hazırlandı. Humus, babaganuş, sürk ve halhali zeytin salataları, tabule, öcce, içli köfte, kaytaz böreği, mercimek çorbası, tepsi oruğu, kiraz yaprağı sarması, kuru patlıcan-biber dolması, sini kebabı, kerebiç, astarlı sütlaç gibi yemekler hep birlikte yapıldı.
Pazartesi öğlen herkesi tek bir masa etrafında toplayan sofra görülmeye değerdi. Cemre ve Mehmet’in açılış konuşmasında da vurguladığı gibi yemeğin anlamı beslenmekten çok daha fazla.
Bazen güven, birlik, kimliğin belirleyicisi, bazen de geçmişi bugüne bağlayan kültürleri birbirine yaklaştıran bir köprü. Avcı-toplayıcı toplumlardan bu yana gıdayı, yemeği paylaşmanın ruhu doyuran bir özelliği de var.
Bilet satışlarından ve bağışlardan elde edilen tüm gelir, Turkey Mozaik Foundation ve Türkiye’de Hayata Destek Derneği aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine destek olarak dağıtılacak.
Bu doğal olarak başlı başına önemli. Ancak 2 gün boyunca Anadolu’dan Mezopotamya’ya bölgenin insanlığın var oluşuyla başlayan geçmişinin, dünya uygarlık tarihi içindeki rolünün, sahip olduğu kültür çeşitliliğinin, yemekten içkilere ilklerinin konuşulması da öyle.
Gerçek bir farkındalık yaratan etkinliğin sponsorluğunu Mey-Diaggeo üstlenmişti.
Grubun Genel Müdürü Levent Kömür amaçlarının aynı zamanda Türk mutfağının bilinirliğinin artması için destek vermek olduğunu söylüyor.
Benim dileğim, mutfağımızın hak ettiğini düşündüğüm ilk 3’e girmesi.
Yurtdışında saygın Türk restoranlarının sayısının, kalitesinin yükselmesi ve uğruna gastronomik seyahatler yapılan bir ülke olmamız.
Katılımcılar
Ahmet Dede, Ana Sortun, Burçak Kazdal, Cihan Çetinkaya, Emre Şen, Esen Hünal, Esra Muslu, Deniz Alphan, Imad Al Arnab, Kardelen Soyalp, Leen Al Zaben, Levon Bağış, Lotta Jörgensen, Mehmet Akdağ, Moyin Halabi, Murat Deniz Temel, Şemsa Denizsel, Seray Öztürk, Sinan Büdeyri, Şahin Erdal, Somer Sivrioğlu, Süleyman Gülüm, Tangör Tan, Tülin Bozüyük, Hus Vedat, Anissa Helou, Carolyn Steel, Filiz Hösükoğlu, Gözdem Gürbüzatik, İsa Bal, Sarah Abbott, Jessica Rosval, Kamal Mouzawak, Kathryn Morgan, Maksut Aşkar, Mohammad Orfali, Hülya Ekşigil, Nilhan Aras ve Sabiha Apaydın gibi sayıları 40’ı bulan ünlü şefler, araştırmacılar ve yeme-içme yazarlarının kimi sunumlarıyla kimi de yemek yaparak katkıda bulundu.
Tüm konuşmacılar çok başarılıydı, her birinden bir şeyler öğrendik.
Ama ürünün peşinden tüm Anadolu’yu karış karış dolaşan Tangör Tan’ın hikâye tadında ‘Tarladan Pazara’sı, Maksut Aşkar’ın yemeklerinde doğduğu coğrafyanın, anne mutfağının etkisini anlattığı sunuşu ve Caroline Steel’in yiyeceklerin iyileştirici gücünü, yemeğin yaşamlarımızdaki rolünü, Anisssa Helou’nun bölgesel-milli ikilemlerini anlatışı en çok ilgimi çekenler oldu...
Bodrum’da yeni bir festival
Bodrum’daki festivallere bir yenisi daha ekleniyor. Bu yıl 16-18 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek ‘Tasting Bodrum’ Gelenekten Globale Bodrum Mutfağı temasıyla yola koyulmuş.
Bitez Aktur Arasta’da 3 gün sürecek festival süresince yerel üreticilerin, markaların ürünleri sergileniyor. Şefler yemek tadımları yapıyor. Bodrum yemek kültürüne ait sohbetler düzenleniyor. Bağarası, Vamos, Arşipel, La Social, Adana İl Sınırı, Orfoz, Körfez, Maça Kızı Café, Trattoria İl Mandarino’nun da aralarında olduğu birçok restoran da özel menüler hazırlıyormuş.
Bir baba başka ne ister?
Develi markasının üçüncü kuşağı Nuri Develi’nin babası Arif Develi için hazırlattığı “Arif Olmak” belgeselini izlerken çok etkilendim. Bir insan babasına sevgisini göstermek için daha iyi ne yapabilir?
Nuri Develi herkese karşı saygılı, hatırşinas bir insandır. Ama bu kez babası için hazırlattığı “Bugün ben ve çocuklarım rahat yürüsün diye vaktinde çok koşan babamı hayattayken onurlandırmak istedim” dediği belgesel tüm izleyenleri, Zorlu PSM salonunu dolduran tüm davetlileri etkiledi. Mesut Gengeç yönetmenliğinde hazırlanan belgesel senaryosuyla, çekimleriyle ve montajıyla başarılı bir çalışmaydı. Bu arada bir marka olmanın kolay olmadığını, ardındaki emek, özveri ve çalışma azmini de çok iyi aktarıyordu. Ve “Arif Olmak” belgeseli o gece hepimize yakınlarımıza vefa borcunu onlar yaşarken göstermeyi de bir kez daha hatırlattı.
Paylaş