Paylaş
Tabii bir de iyi yemekler lezzetli olsun ve fiyatlar canımızı sıkmasın!
Aslında bu değişimin ardında büyük ölçüde kiraların yüksekliği gibi ekonomik gerçekler de var.
Nişantaşı, Boğaz hattı gibi popüler bölgelerin ana caddelerinde, deniz manzaralı yerlerinde istenen gerçek üstü fiyatlar sonucu, sokak aralarına, uzak semtlere kaçış başladı.
Çok da iyi oldu.
Bu sayede uçsuz bucaksız İstanbul’un ara sokaklarını da keşfediyoruz.
Yüksek kiraların yarattığı bir diğer gelişme de şef lokantalarının, kalitesiyle fark yaratan restoranların çağın bir diğer gerçeği AVM’leri tercih etmesi.
Son yıllarda İstinye Park, Zorlu, Kanyon, Akmerkez’de birbiri ardına kaliteli restoranlar açıldı, açılmaya da devam edecek gibi görünüyor.
Bugün, bayramda İstanbul’da kalacaklar ve İstanbul’a gelecekler için son dönemde gittiğim ve gönül rahatlığıyla önereceğim yerleri kısaca anlatmak istiyorum.
Hepimize hayırlı, huzurlu ve mutlu bir bayram dileğimle...
Amanda Bravo
Reşitpaşa’nın Emirgan Sokağı onlarla meşhur oldu ama Amanda Bravo benim yeni keşiflerim arasında. Amanda Bravo’ya yakın otursam en az haftada bir kez uğramak isterim. İnsana daha kapıdan içeri adım attığında güven veren yerlerden.
Yalın dekorasyonu, zarif sahipleri ve tabii yaratıcı şef mutfağıyla dört–beş masalı küçücük bir lokanta.
Öyle hemen bir şeyler atıştırıp kalkılacak yerlerden değil.
Sadece altı başlangıç ve altı ana yemeğin yer aldığı, mevsim malzemelerinin kullanıldığı son derece dengeli menüden istediklerinizi ısmarladıktan sonra yemeklerin açık mutfakta hazırlanıp çıkışını bekleyeceksiniz.
Sonra da emekle hazırlanmış yemeğinizi tadına vara vara telaş etmeden yiyeceksiniz.
Menüde fırında zeytinyağlı enginar, yumurtalı ızgara kuşkonmaz, beyaz şaraplı kara midye, dana kaburga papara gibi çok cazip yemekler de vardı ama ilk sefer için seçimimi, yanında kestane ve istiridye mantarlı mücver ile ızgara cibez ve fırın patates eşliğinde sunulan minekoptan yana yaptım.
Seçimlerim beni mutlu etti. Ancak benim mücver takıntım vardır, her yerde mücver dener ve bir annemin bir de Didem Şenol’un Maya’sının mücverinin tadını bulmaya çalışırım.
Bu mücver karışık sebze ve otlarla yapılmıştı.
Şef İnanç Baykar, üzeri parmesan ve rokayla kaplı bu tabağa ‘sürprizli mücver’ adını verse daha iyi olabilir.
Zaten malzemeleri mevsime göre değişiyormuş.
Amanda Bravo’ya yakınında yöresinde oturmuyorsanız bile gidilir.
Ben dönüş yolunda taksi bulamayınca ara sokaklarında kaybolmayı bile çok sevdim...
Grey
Bir yıl kadar önce Topağacı’nda açılan Grey de Nişantaşı’nın popülaritesini koruyan yerler arasında. Grey hem dekorasyonu hem de müşteri profiliyle son derece şık bir mekan. Fiyatlar bu şıklıkla doğru orantılı. Yemekler de iyi ama galiba daha çok dinamik ortamı, kokteylleri, barı ve müziği için tercih ediliyor.
Tüm ekip hem güleryüzlü, hem de hızlı servis yapıyor.
La Petite Maison
Nişantaşı’nda kapılarını kapatıp İstinye Park’ın markalar sokağına taşınan La Petite Maison’u yeni yerinde daha çok sevdim.
Hem dekorasyonu, hem genel havası hem de Akdeniz-Fransız mutfağından örnekler sunan menüsüyle.
Burası restoranın ruhuna sanki daha çok uymuş.
Servis ve müzikler başarılı.
Yemeklerin lezzeti, fiyat-kalite dengesi de öyle. Ortaya paylaşımlı tabaklardan, sebze ızgara, mevsim mantarları ve fırınlanmış patates eşliğinde gelen Chateaubriand sunumuyla, etin kalitesiyle, pişme derecesiyle övgüyü hak ediyordu.
Alışveriş bahanesiyle değil, başlı başına kalkıp gidilebilecek bir yer.
Martinez
AVM’ler içinde benim için her zaman ayrı bir yeri olan Akmerkez, geçirdiği dönüşümün ardından eski günlerini aratmayacak bir hale büründü.
Bulunduğu bölgeye de bambaşka bir hava kattı. Kısa bir süre önce açılan, hafta içinde bir alışveriş sonrası oturduğumuz Martinez, servisiyle, müzikleriyle en önemlisi de yemekleriyle beni gerçekten çok şaşırttı.
İki kişi ortaya söyleyip paylaştığımız Uzakdoğu mutfağından dana kaburga bun, hamburger ve çıtır ördek çok iyiydi.
Hem sunumu hem de lezzetiyle.
Şefin kim olduğunu öğrenince durum anlaşıldı. Menüyü Vogue, Zuma gibi restoranların mutfağını yöneten ünlü şef Nihat Sancar hazırlamış.
Çalışanların ölçülü ilgisi de mükemmel. Ama galiba arada karışıklıklar olabiliyor.
Yan masanın yemek öncesi istediği aperatif içkinin başlangıç tabağından sonra gelmesi sanki biraz gerginlik yarattı...
Kitapsız tatil olmaz
Kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmayan, hatalarını dillendirmekten çekinmeyen insanlara yakın hissettim kendimi. Özlem Gürses de bu özel isimlerden biri.
Gürses kendisi gibi içten bir kitaba imza attı: “Bazen Olmaz”
Kitapta Cem Yılmaz, Ali Sabancı, Cem Boyner, Zeynep Bodur Oktay ve Hanzade Doğan gibi başarı figürü olarak tanıdığımız ünlü isimlerin başarısızlık öyküleri var.
Okumadıysanız bayram tatilini fırsat bilin derim...
İstanbul gastronomi alanında markalaşmalı
Fransa’nın gastronomi alanında marka kenti Lyon’da 1983’te düzenlenmeye başlayan Sirha Fuarı, yiyecek-içecek sektörünün önde gelen etkinlikleri arasındadır. Sirha, İstanbul’un marka kent olmasına destek vermek istiyor.
Bu nedenle bir süre önce Sirha İstanbul Fuar Koordinatörü Abel Villemin, GL Events Genel Müdürü Gülperi Erkanlı ve Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter ile Türkiye’nin yıldız şeflerinden Aylin Yazıcıoğlu’nun restoranı Nicole’de bir araya geldik.
Güneri Cıvaoğlu, Sermet Severöz, Burcu Aldinç, Ebru Erke, Ebru Erberdi ve Orkun Bulut’un da katılımıyla Sirha İstanbul Basın Danışma Komitesi olarak İstanbul’un gastronomi kenti olması yolunda nasıl bir strateji çizilmesi gerektiğini konuştuk.
Umarız belirli aralıklarla tekrarlanacak bu buluşmalardan sektöre ve İstanbul’a katkısı olacak projeler çıkar...
Paylaş