Paylaş
Göç keyfi olmadığı sürece içinde her zaman bir insanlık trajedisi barındırıyor. Savaşlar, insan hakları ihlalleri, hatta iklim değişikliği göçleri tetikliyor.
UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) verilerine göre 2017 yılı sonu itibariyle dünyada 68.5 milyon zorla yerinden edilmiş insan var.
Bu rakamın 25.4 milyonu mülteci. Yarıdan fazlası ise 18 yaşın altındaki çocuklar. 40 milyon da kendi ülkeleri içinde yerinden edilmiş insanlar.
Türkiye ise 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaparak dünyada en fazla sığınmacı barındıran ülke konumunda.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nce paylaşılan verilere göre Türkiye’de 3.6 milyondan fazla Suriyeli, 169 bin Afganistanlı, 143 bin Iraklı, 35 bin İranlı 4 bin 800 Somali uyruklu, 10 bin diğer olmak üzere 3.9 milyon mülteci barınıyor. İzmir’de ise geçici koruma kapsamında 139 bin 618 Suriyeli bulunuyor.
Tabii ki göç, göçmen için de göç edilen ülkeler için de sorunlar yaratıyor. Yeni gelenlerin sindirilmesi, getirdikleri değerlerin kabullenilmesi zaman alıyor. Göç hepimizin karşısında insani, siyasi ve ekonomik birer meydan okuma olarak duruyor. Sorunlardan kaçıp ülkemize sığınan insanlara sahip çıkmamız, sorunların çözümü için çalışmamız şart.
Neyse ki Türkiye insanıyla, sivil toplumuyla, siyasetiyle ve devletiyle göç sorunuyla başa çıkan ender ülkelerden biri.
Bu kadar büyük dalgalarla karşılaşmasına rağmen göçü, göçmeni sindirebilmiş, sorunlarını büyümeden çözebilmiş bir ülke.
Giderek de daha fazla göçün yarattığı kültürel zenginliklerin farkına varıyor. Göçten oldum olası etkilenmiş olan İzmir’de iki hafta önce düzenlenen GastroFest’te de yaratılan kültürel zenginlik, göçün genel olarak mutfağa, özel olarak da Türkiye mutfağına katkısı tartışıldı. Gün boyunca yeme-içme yazarları, şefler, kanaat önderleri, akademisyenler kendi özel deneyimlerini, göç öykülerini anlattılar.
Yemekler yapıldı, müzikler dinlendi, danslar edildi. İzmir’in önde gelen restoranlarının yanı sıra İstanbul da İzmir’i yalnız bırakmadı.
Dünyaca ünlü şefler, restoranlar stantlarında yarattıkları lezzetleri sundular. Yabancı konuklar, hepsinden önemlisi de Uluslararası Yardımlaşma ve Entegrasyon Derneği’nin (TİAFİ) organizasyonuyla Suriyeli kadınlar geleneksel olarak akşamüstü çay saatinde tükettikleri hamur işlerini yapıp getirdiler ve ikram ettiler.
Bu tür etkinliklerin sayısının artmasında göçün sadece sorun değil zenginlik olarak görülmesinin sağlanmasına katkısının büyük olacağını düşünüyorum.
Ayrıca paylaşılan deneyimler Türkiye’nin dünyada tanınırlığının artmasına, marka değerinin yükselmesine de yardımcı olacak nitelikte...
Vapurda kahvaltı ve Suda Yaşam
Bu yıl Okullar Okulu temasıyla gerçekleştirilen 4. İstanbul Tasarım Bienali 4 Kasım’da sona eriyor.
Geçen hafta başında İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova’yla Rahmi M. Koç Müzesi Fenerbahçe Vapuru’nda bir araya geldik.
Bülent Bey’in vurguladığı gibi doğa ve tarih bize sonsuz bir zenginlik sunuyor ama sanayi ürünleri, binalar, kentler gibi birçok alanda tasarım kültürümüz zayıf. Ekonomiden mimariye, tasarımdan ekolojiye, gastronomiden teknolojiye uzanan düşündürücü ufuk açıcı projeleriyle bienalin yaşam kültürümüze katkısı büyük oluyor.
Rahmi Koç Müzesi’nde buluşmak, gemide kahvaltı etmek başlı başına heyecan verici.
Buluşmanın en önemli nedeni mimar Oral Göktaş ve Sevince Bayrak’a ait SO? Mimarlık’ın olası bir İstanbul depreminde Haliç kıyısına kurulmuş yüzen evlerin bir çözüm olup olamayacağını inceleyen Suda Yaşam projesi kapsamında tasarlanan evin bir örneğinin Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenmesiydi.
Belki proje bir çözüm önermiyor ama bana çok mantıklı geldi.
Bugün ve yarın eğer şimdiye dek vakit bulamadıysanız bienal turuna vakit ayırın derim...
Ünlü şefler Neolokal’in mutfağında
Türkiye’nin önde gelen şeflerinden Maksut Aşkar geçen yıl Neolokal’in üçüncü yılını Türkiye’den şef dostlarıyla birlikte kutlamıştı.
Bu yıl dünyanın farklı kentlerindeki Neolokal gibi özgün restoranların şefleri olan arkadaşlarını davet etmiş.
5 ve 6 Kasım akşamları Neolokal’in mutfağına konuk şefler girecek, kendi restoranlarında yaptıkları yemeklerden oluşan bir menü sunacaklar.
11 konuk şef arasında Kopenhag Naervaer restorandan Yves Le Lay, Helsinki Nolla’dan Carlos Henriques, Moskova Selfie’den Anatoly Kazakov, Paris’teki Dersou’dan Taku Sekine, Viyana Tian’dan Paul Ivic gibi isimler var.
Bocuse d’Or Türkiye’ye yeni başkan
Dünyanın önde gelen şef yarışmalarından Bocuse d’Or’un Türkiye’de düzenlenmesini sağlayan Bocuse d’Or Türkiye Akademi’nin komitesi yeniden oluşturuldu.
Başkanlığa Doğuş Turizm Grubu Mutfak Direktörü Mehmet Gök seçildi.
Başkan yardımcılığı görevine ise Şef Savaş Aydemir ve Cihan Çetinkaya seçildi.
Bocuse d’Or Türkiye Akademi’nin başkanlık görevini 2014 yılından bu yana şef Rudolf Van Nunen sürdürüyordu. Eminim eski Başkan Van Nunen gibi Gök de görevini başarıyla yürütecektir...
Paylaş