Paylaş
Cumhurbaşkanlığı döneminde de özel Röportaj yapmak üzere Paris'ten Ankara'ya giderek Cumhurbaşkanlığı köşkü Çankaya'da iki kez görüştüm. O'nu hem seyahatlerde izlerken hem Çankaya'da beni kabul edip uzun uzun görüşlerini açıklarken devlet adamı olarak duruşu, siyasi nezaketi ve en önemlisi sevecen ve babacan tavırlarıyla hatırlayacağım.
Demirel'le yaptığım röportajlarda onun "Bayrak, Cumhuriyet, Laiklik, Dil, Din, Irk, Hukuk devleti, Çoğulcu Demokrasi, Avrupa, Mezhepler, Tarikatlar ve daha birçok konuyla ilgili söylediklerinden bazı paragrafları yazının sonunda aktaracağım ama önce Paris’e yaptığı devlet ziyaretiyle ilgili bir anımı anlatayım.
Demirel, Şubat 1998 de tam 30 yıl aradan sonra Fransa'yı resmi olarak ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanı olarak Paris'e geldiğinde Fransa Cumhurbaşkanı Chirac tarafından önce Orly Havalimanında karşılandı ardından Elysee sarayında devlet töreniyle ağırlandı.
Bu ziyarette Chirac, 19 Şubat 1998 akşamı Elysee sarayı Balo salonunda Demirel'in onuruna yemekli bir davet verdi. Demirel ile Paris'e gelen heyetin onur konuğu olduğu yemeğe bende hem Hürriyet Gazetesinin Paris Temsilcisi olarak hem de Fransa Cumhurbaşkanını Fransa'da ve uluslararası seyahatlerde izleyen gazetecilerin Elysee Sarayında akredite olduğu 'Presse Presidentielle' üyesi olarak davet edildim. Chirac'ı, 1992 den sonra hem Paris Belediye Başkanlığı sırasında hem Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında izlemiş, Cumhurbaşkanı olduktan sonrada uçağıyla birçok seyahate davet edilen gazetecilerle birlikte izlerken yakınlık kurmuştum.
Akşam verilecek davetle ilgili bilgi almak üzere Elysee Sarayı sözcüsü Catherine Colona'yı aradığımda bana Chirac'ın akşam yemeğe katılacak misafirleri salonun girişinde Demirel ile birlikte karşılayacaklarını söyledi. Davetin sahibi Fransa Cumhurbaşkanıydı ama Chirac bir jest yaparak duayen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i de ev sahibi gibi kabul ederek Elysee Sarayındaki davetlileri birlikte karşılayacaklardı.
Akşam olmuştu. Türk ve Fransız davetliler birer birer Elysee Sarayı avlusunda içeri girmeğe çalışırken bende kapıda oluşan uzun kuyrukta bende sıramı beklemeğe başladım. Balo salonunun girişinde Chirac sol tarafta Demirel ise sağ tarafta isimleri anons edilen misafirlerle tokalaşıyordu. Sıra bana geldiğinde Chirac’la tokalaşırken elimi bırakmadan Cumhurbaşkanı Demirel'e dönüp Fransızca 'Bu da Elysee sarayında akredite Türk dostum Hürriyet Gazetesi Paris temsilcisi Elveren' deyiverdi. Demirel’in elini bana uzatırken gülümseyip 'İyi tanıyroum' dedikten sonra 'Seni Çankaya'dan sonra burada da görmekten memnun oldum" şeklindeki sözleri bugün gibi kulağımda.
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac yemeğe başlarken yaptığı konuşmada "Türkiye'nin siyasi tarihinde yer etmiş, sözüne güvenilir, bir devlet adamı olan Süleyman Demirel'i ağırlamaktan büyük şeref duyuyorum" diyerek Demirel'e verdiği önemin bir kez daha altını çiziyordu. Demirel ile aynı uçakta Türkiye'den Paris'e gelen Ertuğrul Özkök bu ziyareti yıllar sonra 6 Kasım 2010 tarihli yazısında şu sözlerle aktardı:
"Yıl 1998,20 Şubat günkü Hürriyet’teki yazımı Paris’ten yazmışım. Acaba hafızam beni yanıltıyor mu diye düşündüm. Hürriyet’in arşivine girdim.20 Şubat 1998 tarihli gazetede, Paris Büro Şefi Muammer Elveren ile Brüksel Büro Şefi Zeynel Lüle’nin ortak haberinin başlığı şöyle “Baba’ya Chirac’tan jest.” Haber şöyle devam ediyor:
“Otuz yıldan bu yana Fransa’yı resmen ziyaret eden ilk Türk devlet başkanı sıfatıyla dün Paris’e giden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Fransız meslektaşı Jacques Chirac tarafından son derece sıcak ve samimi bir şekilde karşılandı. Çok önemli konuklara uygulanan protokol kuralları gereğince Cumhurbaşkanı Demirel’i Orly Havaalanı’nda karşılayan Chirac, daha sonra konuğunu Elysee Sarayı’nda ağırladı. İki liderin görüşmesi bir saat olarak planlandığı halde, yaklaşık 1 saat 45 dakika sürdü. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac görüşmenin ardından Demirel’i makam otomobiline kadar uğurladı.”
…
Tabii, Türkiye'de yaşayan meslektaşlarımın Demirel ile çok daha fazla anıları var, ben sadece Demirel ile 1995, 1997 ve 1998 yıllarında yaptığım ve Hürriyet'te sayfalarca yer alan özel röportajlarda bana söylediği bazı bölümleri hatırlatmakla yetineyim.
"Devletin, demokrat, laik, sosyal hukuk devleti olarak tarif edilen temel nitelikleri, sorgulanmayacak şekilde, halk tarafından kabul edilmiştir, bunların değiştirilmesi mümkün değildir, Türkiye çağdaş uygarlığa ulaşma hedefinden vazgeçmeyecektir, herkes emin olmalıdır ki; Büyük Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in temel nitelikleri korunacaktır. Bir ülkede değişik dil, ırk ve dine mensup insanların aynı bayrak altında uyum içinde yaşamalarının tek yolu demokrasidir. Türkiye'de hükümet, demokratik güçlerin denetimi altındadır. Bu denetimin yarattığı siyasi çoğulculuk ve dinamizm, hak ve özgürlüklerin temel güvencesidir."
"Türkiye'nin halkı Müslümandır. Ancak, bu yeni bir vakıa değildir. Yüzlerce yıldır Müslümanız, Türkiye, Avrupa'nın tüm kuruluşlarına ortak veya tam üye olurken, hiç kimse Müslümanlığı ile ilgili bir çekince koymamıştır. Türkiye'de demokrasi, laiklik ve halkın Müslüman oluşu birbiriyle çelişen, birbirine ters düşen olgular değildir. Türkiye, Demokrasi, Laiklik ve İslam'ın birbiriyle bağdaşa bilirliğini kanıtlamış bir ülkedir, Türkiye'yi çağdaş toplum yapanda budur"
"Türkiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayanan laik, çoğulcu demokrasisi; üreten, dış piyasalarda rekabet edebilen gelişen ekonomisi ve kendisine yönelecek tehditleri caydıracak savunma gücüyle, huzur ve barış içerisinde geleceğe hazırlanmaktadır, Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Üniter devlet olma şeklindeki tarihi tercihimiz ve ulusal uzlaşmamız Türkiye’nin her köşesinden her yaşta, her cinste, her kökenden insanımızla kazanılan İstiklal savaşımız sırasında oluşmuştur".
"Bizim vatandaşlarımız çok vatanperverdir, ülkelerini, doğup büyüdüğü yeri, devletlerini ve geçmişlerini severler, tarihlerini severler, bu kadar güzel hasletlere sahip olan bir millet belki dünyada yoktur, öyle olunca aralarına o yolda fitne sokmaya kalkarlar. Bizim vatandaşlarımızdan istediğimiz şey parçalanmaları değil, birlik ve beraberliktir"
"Laiklik Türkiye'nin çimentosudur ve tabii Türkiye'de değişik inançlar, mezhepler ve tarikatlar vardır, bu her ülkede ve her dinde aynıdır. Bizim halkımız 1000 senedir tüm farklılıklara rağmen bir arada kardeşçe yaşamayı, devlete, ülkeye beraberce sahip çıkmayı başarmıştır. Bugün eğer benim vatandaşlarım arasına sen Sünni’sin sen Alevi’sin diye düşmanlık sokulmaya çalışılıyorsa buna hem Sünni hem de alevi vatandaşlarım çok dikkat etmeli ve karşı çıkmalıdırlar"
"Büyük Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, bugün her alanda gelişen bir dünya devletidir. Bulunduğu bölgede laik, demokratik rejimi ve gelişen dinamik ekonomisi ile güçlü bir ülkedir. Türkiyesiz bir Avrupa eksiktir, bu Türkiye'nin menfaatine olmadığı gibi Avrupa’nın da menfaatine değildir. Türkiye kimsenin üstünde yük değildir, Türkiye büyük, yüce bir ülkenin adıdır. Biz yardım değil, ortaklık istiyoruz, barış için, insanlık için, insanlığın mutluluğu için ve dünyadaki sorunların ortadan kaldırılması için ortaklık teklif ediyoruz"
"Avrupa vazgeçilmez bir yerdir, Avrupa ile köprümüzü insanlarımız kurmuştur, gittikleri bu sanayi toplumunda kaybolmamışlardır, biz düşündük ki vatandaşlarımız giderler orada biraz çalışır, tasarruf yaparlar, bir takım şeyleri öğrenir, gelir bunları ülkede uygularlar, bunu yapanlar oldu ama şimdi Avrupa'da aşağı yukarı 55 bin işadamımız bu vatandaşlarımız içinden çıkmıştır.
"Vatandaşlarımız çifte vatandaş olurlarsa Türklüklerini kaybeder düşüncesinde olsaydık o kararı almazdık, Çifte vatandaşlığı biz teşvik ettik, ben şahsen teşvik ettim, çünkü mademki o toplum içinde yaşıyorlar, artık o toplumun yabancısı olmamalı ve diğer fertlerinin haklarından aynen yararlanmalıdır, bunun da tek yolu var o da o ülkenin vatandaşı olmaktır. Vatandaş olunca ne Türklüklerinden bir şey kaybederler, ne Müslümanlıklarından".
Nurlar içinde yatsın...
melveren@hurriyet.com.tr
Paylaş