Paylaş
Bu yazımda Gazetecilik tarihine not düşmek için sizi tam 25 yıl öncesine, Sovyetler Birliği dönemine, Gorbaçov’lu yıllara götüreceğim. Bugün gibi doğum günüm olan 12 Şubat 1990 gününe… Savaş, çatışma, tehlike… Gazetecilik aşkına hiçbir şeyi gözümün görmediği kanımın deli aktığı günler… İşte o günde her zaman olduğu gibi evden, ailemden uzakta yine haber ve röportaj peşindeydim.
Soğuk savaş yıllarıydı, Türkiye ile Özerk Nahcivan Cumhuriyeti hududu ‘Demirperde’ olarak anılan ‘Doğu Bloku’ ülkelerinin üye olduğu Varşova Paktı ile NATO arasındaki son sınırdı. Brüksel’den Moskova’ya oradan Komünist yönetim yasakladığı için 70 yıldır gazeteci sokulmamış Nahcivan’a geçebilmek için Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye geçmeye karar vermiştim. O dönemde uluslararası telefon etmek çok zor hatta bazen imkânsızdı. Onun için evden çıkarken eşime üyesi olduğum ‘Uluslararası Gazeteciler Federasyonu-FİJ’ ile ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler Birliği’nin tehlikedeki gazeteciler için kullandığı ‘S.O.S Presse’ kartındaki telefon numaralarını verip ‘Benden 15 gün haber almazsan buraya ve gazeteye telefon et’ dedikten sonra arkamdan yaşlı gözlerle nasıl baktığını unutamıyorum…
Fotoğraf: Solda Ebulfez Elçibey, Bican İbrahimoğlu, ben ve en sağda Rasul Kuliev
Azerbaycan o yıllarda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin şimdi her biri birer bağımsız devlet olan 15 Cumhuriyeti’nden biriydi. Rahmetli Ebulfez Elçibey Sovyet gizli servisi KGB ve Kızıl Ordu'ya rağmen "Bağımsızlık" mücadelesini gizlice kurdukları "Azerbaycan Halk Cephesi" ile yeraltı faaliyetleri sürdürerek yapıyordu.
Azerbaycan’a bağlı Özerk Cumhuriyet olan Nahcivan’da ise Devlet Başkanı Sakine Abbas Aliyeva 20 Ocak 1990 günü hükümetinin görüşü doğrultusunda “Bağımsızlık Kararı" alınca halk galeyana gelerek Türkiye ile birleşmek için sokağa dökülmüştü. Göstericilerin hızlarını alamayıp Nahcivan ile İran arasındaki Sınır tellerini de keserek hududu ortadan kaldırması Moskova’yı rahatsız etmiş, olayları bastırmak için Kızıl Ordu'yu alarma geçirmişti. İşte o çalkantılı günlerde girilmesi yasak olduğu halde Nahcivan’a girip neler olup bittiğini, gerçekten Türkiye ile birleşme kararı alıp almadıklarını birinci ağızdan öğrenmeye ve orada röportaj yapmaya karar vermiştim. Sovyetler Birliğine akredite yabancı basının Moskova’dan başka bir Cumhuriyet’e hatta başka kente gitmesi bile izne tabiydi. Moskova temsilcisi olarak çalışma müsaadem olduğu için Sovyet Basın merkezinden Azerbaycan’a gitme izni alarak yola koyuldum.
Moskova'da Kremlin'e toplantılar için gelen Azeri Halk temsilcilerinden çok yakın dostluk kurduğum bir kaçına Bakü’de yerleştiğim İnturist Otelinden telefon ederek Ebulfez Elçibey’le görüşmek istediğimi söyledim. O gün doğum günüm olan 12 Şubat’tı. Öğleden sonra Halk Cephesinden iki kişi beni otelden alıp Ebulfez Elçibey'in olduğu ‘Halk Cephesi Merkezi’ne götürdüler. Sıcak karşılamadan sonra fotoğraf ve röportaj faslını bitirdiğimizde Elçibey, Halk cephesinden bağımsızlık sonrası Nahcivan Başbakanı olan Bican İbrahimoğlu ve Petrol Rafinerileri yöneticisi Rasul Kuliev ile beni arabasına alarak, Bakü Nerimanov mahallesinde gizli toplantılarını yaptıkları eve götürdü. Bana nasıl yardımcı olacakları sorulunca ‘Çok zor olduğunu bildiğim halde Nahcivan’a gitmek istiyorum’ dedim. Elçibey bunun neredeyse imkânsız olduğunu çünkü karayolundan gitmek için Ermenistan topraklarından geçmek gerektiğini ona da Kızıl orduya ait sınır birliklerinin kesinlikle müsaade etmeyeceklerini bunun içinde hava yoluyla gitmenin yollarını aramak gerektiğini söyledi.
Fotoğraf :Dönemin Büyükelçisi Volkan Vural ile yıllar sonra Madrid Büyükelçiliğinde
Daha sonra beni otele gönderirken "merak etme arkadaşlar ilgilenecek sen otelde bizden haber bekle" diyerek gönlümü aldı. Gece saat 21.00 de otele Elçibey'in adamlarından biri geldi. Bana "Öğrendiğimize göre Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği bir Türk gazeteci için Nahcivan’a giriş izni almış ve yarın sabah 07.40 uçağıyla göndereceklermiş. Elçibey sizin bu işi ancak Moskova'dan halledebileceğinizi söyledi" diyerek ayrıldı. Başımdan kaynar sular dökülmüştü. Moskova'da o kadar tanıdığım olduğu ve Moskova Büyükelçisi ile Brüksel’den ailece tanıştığım halde izin alamadığım için kaçak yollarla Nahcivan’a nasıl girerim diye uğraşırken, Türkiye’den gelen bir gazeteciye nasıl izin alınmıştı?
Gece saat 22.00 ye geliyordu otel telefonundan Moskova Büyükelçimiz Volkan Vural'ı aradım. Brüksel’den dostluğumuza güvenerek "Bir gazeteciye Nahcivan’a giriş izni almışsınız sizinle o kadar hukukumuz olduğu halde başka bir gazeteciye ayrıcalık yapıldığına üzüldüm, bende size Nahcivan’a gitmek istediğimi bildirmiş, uğraşmış ve imkânsız olduğunu söylemiştiniz. Sizden ricam benimde gitmemi sağlamamız. Ben Bakü’deyim ve aynı uçakla gitmeme yardımcı olmanızı rica ediyorum” dedim. Volkan bey “Sevgili Muammer, izni elçiliğimiz almadı, Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Ertuğrul Özkök Türkiye’de Sovyet Büyükelçiliğinden işini hallederek gelmiş, benimde sonradan haberim oldu. Bu saatte ne yapılabilir bilemiyorum ama seni birazdan arayacağım" diyerek telefonu kapattı.
Fotoğraf:Ertuğrul Özkök'le 28 kişilik Aeroflot uçağında arkada ayakta giden yolcularla
Daha Hürriyet Gazetesine girmemiştim, Haldun Simavi’nin kurduğu ve şimdi artık ‘Efsane gazete’ olarak anılan ‘Günaydın’ın Brüksel ve Moskova temsilciliğini yapıyordum. Otel odasında dört dönüyor kimleri devreye sokarım diye düşünürken Büyükelçi Vural biraz sonra arayıp gece olduğu için Moskova’da basın sorumlularından kimseye ulaşamadığını ancak yarın gitmem için elinden geleni yapmaya çalışacağını söyledi. Tabii iş yarına kaldıktan sonra haberi atlayacağımı bildiğimden telefon defterimde Ankara, Brüksel, Moskova ve Bakü'den bütün tanıdığım üst düzey yetkilileri sırayla aramağa başladım. Büyükelçi Volkan Vural'ı da gece 02.00 kadar en az beş kez aradığımı onunda büyük bir sabırla beni dinlediğini ve o saatten sonra bir şey yapmanın imkânsız olduğunu tekrar ettiğini hatırlıyorum. Uyku tutmuyordu rakibimiz Hürriyet’ten Özkök’ün gideceğini öğrenmiştim. Son derece kısıtlı iletişim imkânlarıyla otel odasındaki ankesörlü telefondan aynı uçağa binebilmek için çırpındım durdum.
Fotoğraf:Nahcivan'da Aeroflot'un YAK- 40 tipi uçağından indikten sonra Nahcivanlılarla.
Saat 02.15 e gelmişti, gece bir kaç kez aradığım ve Azerbaycan’da bir nevi Petrol Bakanı görevi yapan Rasul Kuliyev telefondaydı. KGB'nin Azerbaycan yerel biriminde bir Azeri arkadaşıyla konuştuğunu ve sabah uçağıyla beni Nahcivan’a göndermek için bir yol aradıklarını söyleyip "Sen her ihtimale karşı eşyalarını hazırla büyük ihtimalle sabah 05.00 gibi gelip seni alırım, üzülme seni o uçağa bindirmek için elimizden geleni yapacağız" dedi.Kuliev telefonu kapattığında gece boyu yaşadığım stresten olsa gerek gözlerimden yaşlar aktığını ve kendi kendime ‘doğum günün kutlu olsun’ diye mırıldanarak koltuğa yığıldığımı hatırlıyorum.
Şaşkındım ve hala inanamıyordum. Rasul Kuliev’le, öğleden sonra Elçibey'le görüşmemizde ‘Halk Cephesi’nin diğer yetkilileriyle aynı masada oturup bağımsızlık mücadelesi konusunda uzun uzun sohbet etmiştik. Telefonda gideceğim konusunda kesin konuşmamasına rağmen hemen eşyalarımı hazırlamağa başladım. Uyku falan düşündüğüm yok, ses kayıt cihazı ve fotoğraf makinalarının pillerini şarja taktım. Saatler bir türlü geçmek bilmiyordu, saat 04.00 e doğru geldiğinde içim geçmiş koltukta uyuyakalmıştım. Telefonun ziliyle fırlayıp saate baktığımda tam 05.00 olduğunu ve Kuliev’in yanında biriyle, Sovyet döneminin efsane makam arabalarından siyah Çayka ile Otelin kapısında beklediğini gördüm.
Fotoğraf:Hava alanına karşlılamaya gelen Nahcivan Bakan ve Halk Temsilcileri
Bakü Havalimanına vardığımızda Kuliev'le gelen adam pasaportumu istedi. Bir süre sonra bizi yolcuların geçmediği bir kapıdan VIP salonunun önüne götürdü ve ‘Eşyalarını al içerde bekle diğer Türk gazetecisi de orada. Ne sorarsa sorsun nasıl geldiğinle ilgili hiçbir şey söyleme sadece Nahcivan’a gitmek için Moskova'dan izin aldım aldım de o kadar. Nahcivan Devlet Başkanı'na haber verildi, uçak iner inmez seni meydanda uçağın kapısından alacaklar, hayırlı yolculuklar” dedi. İnat etmiş ve başarmıştım, vedalaşmak için Rasul Kuliev’e sarıldığımda gözyaşlarını tutamamıştı “Seni gönderemeseydim kahrolurdum, Allah yardımcın olsun merak etme uçak kalkıncaya kadar burada bekleyeceğiz” diyerek beni uğurladı.
VIP Salonuna girdiğimde Ertuğrul Özkök’ten başka kimsenin olmadığını gördüm. Beni gördüğünde gözlerine inanamadı. Sapsarı kesildiğini hatırlıyorum adeta donmuştu. Ben ‘Üstat Merhaba’ deyince ‘Hayırdır sen nereye’ kelimeleri ağzından dökülüverdi. Onu meslektaşı olarak en iyi ben anlayabilirdim, Nahcivan’a yalnız gitme uğraşıları, özel haber hayalleri yıkılmıştı. Ben bu seyahati onun gideceğini daha doğrusu kimsenin gidemeyeceğini düşünerek planlamıştım. Yine ben davrandım ve "Nahcivan’a gidiyorum, sende oraya gidiyorsun, merak etme artık aynı gemideyiz birbirimizi atlatmamız söz konusu değil, Sovyetler Birliği’nin 70 yıllık tarihinde dünyada Nahcivan’a ayak basacak ilk gazeteciler olarak tarihe geçeceğiz. Türkiye'ye birlikte döneceğiz ve yazılarımızı telefonlaşarak aynı gün başlatacağız" dediğim halde biraz rahatladı ama sıkıntısını üzerinden atamadı.
Fotoğraf: Bağımsızlık kararı alan Nahcivan Devlet Başkanı Aliye Sakineva ile
Uçak hazırdı, bekleme salonundan yürüyerek Sovyet Havayolları Aeroflot'un 28 kişilik YAK-40 tipi uçağına bindik. Uçak dolmuş gibi ortada ve ayakta gidenlerle 34 kişiyle havalandı. Yerler numarasızdı Özkök önümdeki koltuğa oturdu, rahatlamıştı. Nahcivan havalimanına indiğimizde bizi şaşırtan bir sürprizle karşılaştık. Uçağın kapısına kırmızı halı serilmiş Nahcivan hükümetinin Bakanları dizilmiş bizi bekliyordu. Uçaktan inip teker teker Bakanlarla tokalaştıktan sonra bizi doğru Devlet Başkanlığı'na binasına götürdüler. Devlet Başkanı Sakine Abbas Aliyeva bizi çok sıcak karşıladı ve sırayla bize röportaj verdikten sonra birlikte birbirimizin fotoğrafını çektik. Oradan bizi ‘Devlet Konukevi’ne götürdüler. Tarihinde ‘Nahcivan’a ayak basan ilk gazeteciler olarak şeref defterini’ yazıp imzaladık. Orada kaldığımız süre içinde yaşadıklarımızı bir başka yazıda anlatacağım.
Fotoğraf: Nahcivan'da Ertuğrul Özkök ile Müze'de görevlilerle
Röportajlarımızı yapıp Türkiye'ye döndükten sonra 18 Şubat günü bizim Nahcivan’a girdiğimizden habersiz oraya kaçak girmeye çalışan Milliyet'ten Rafet Ballı, Mücahit Büber ve gazeteye bilgi vermeden giden Günaydın'dan arkadaşım İrfan Sapmaz KGB ajanları tarafından Nahcivan uçağına bindikten sonra tutuklandılar. Bakü’de gizli Servis'in berbat hapishanesinde casusluk iddiasıyla sorgulana meslektaşlarımız Türkiye’nin girişimleriyle tam 75 gün sonra serbest kalabildiler. Bizim Röportajlar onlar tutuklandıktan 6 gün sonra birbirimize söz verdiğimiz gibi 24 Şubat 1990 da Günaydın ve Hürriyet’te aynı gün yayınlanmaya başladı.
Ertuğrul Özkök'ü tanıyanlar bilir, Gazetecilik yapana hakkını teslim edenlerdir. Bana da ‘Helal olsun’ diyerek ‘Senin bu yaptığını her zaman bir gazetecilik başarısı olarak anlatacağım’ dedi. Gerçekten bir süre sonra Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduktan sonra bu olayı birkaç kez Yazı işleri toplantısında anlattığını duydum. Bende 1991’in Mayıs ayında Günaydın’dan Hürriyet’e geçtiğimde birkaç kez arkadaşlarla birlikte otururken bu olayı ‘Örnek gazetecilik inadı ve başarısı’ olarak anlattığına şahit oldum.
Paylaş