Teoman’a rakip çıktı

İddia oynayan birisi değilim ama sırf Fikret Engin-Murat Özarı ikilisinin stand-up şovuna dönüşen yorumları için TV8’de ekrana gelen "Bay Tahmin" programını kaçırmıyorum.

Hani o, Erman Toroğlu-Şansal Büyüka ikilisinin "Maraton"da gecenin ilerleyen saatlerinde maç yorumlarından bunalıp "Şimdi pastırmalı yumurta olsa da yesek" muhabetine girdikleri, kontrolü kaybettikleri dağılma anları var ya, işte Engin-Özarı ikilisi, bu dağılma anını programın genelinde yaşıyor.

Geçenlerde bu dağılma anlarından birinde Teoman’ın magazin gündeminden düşmeyen o meşhur sağ kroşesi, programa meze oldu. Ancak ikili bu kez, kantarın topuzunu biraz fazla kaçırdı:

Fikret Engin:
Zaten geçen hafta İspanya’ya giren paramparça oldu, hangi maç düz bitti ki...

Murat Özarı: Kimin şarkısıydı o "Paramparçaaaa" Müslüm’ün müydü?

F.E: Yok abi ya o değil. Hani biri var ya, kendini boksör sanıyor.

M.Ö: Aaa evet, Teoman... Yumrukçu Teoman. Herkese tak tuk yumruk atıyor, muhabirler de bakıyor. Ben var ya, o muhabirlerin yerinde olsam alırım onu böyle... (Eliyle gırtlak sıkma pozisyonunu gösteriyor.)

F.E: Abi o da ekmeğini kaybetmemek için atıyor o yumrukları.

M.Ö: Ekmek mi? Onu var ya... Arabanın içine sokar, ağzını burnunu dağıtırım.

F.E: Yalandan vuruyor biliyor musun? Magazin muhabirleri de aynı şekilde karşılık versin arkadaşlar.

M.Ö: O Teoman denen adam, benim yanımda sana vuracak var ya... O Teoman’ı alır arabanın torpidosuna sokarım.

F.E: Adam sarhoş zaten. Sen de ona karşılık versene...

M.Ö: Ya var ya paramparça ederim ben o Teoman’ı. Sinerlendim şimdi ya. Hadi abi Beşiktaş maçına geç sen.

F.E: Var mı öyle içip, içip adama yumruk atmak!

M.Ö: Neyse biz yaptık yorumumuzu. Adamın üstüne fazla gitmeyelim.

Not: Bu televizyonculuk tarihine geçecek diyaloglar Youtube’a da düştü.

n Ferhan Şensoy: Politikayla ilgilenmeyen, kendi dünyasına kapanmış, çabuk tüketen bir gençlik var. Ben onlara ’F tipi internet gençliği’ diyorum.

n Fuat Güner (MFÖ’nün F’si): Sanatın pek çok dalı var. Bazı sanat dalları ön plana çıkarılırken, bazıları geri plana itilebiliyor. Böylece muhafazakár sanata prim verilme durumu ortaya çıkabiliyor. Bunu yaparken de çaktırmamaya çalışıyorlar.

n "Şota ve Arçil’i getirdik, başta kötü oynuyorlardı. Artık 4. maça geldik. Biz önde oturuyoruz, arkadan biri bağırıyor, ’Ha bu yönetim ne kadar geri zekalıdır. Aynı adamdan iki tane almış’ diye."

(Faruk Özak, Trabzonspor’da görev aldığı dönemde başından geçen fıkra tadındaki olayı anlatırken.)

n
"İlhan şimdi ne işle uğraşıyor?"

(Roberto Carlos, 2002 Dünya Kupası’nda İlhan Mansız’dan yediği jeneriklik çalımla ilgili soruya manidar bir yanıt verirken.)


III Murad catering servisi yapıyormuş

Uzun bir giriş olacak sıkın dişinizi... Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun Osmanlı elçisi Kont David Ungnad’ın sefaret heyetinin vaizi olarak 1573’te İstanbul’a gelen Stephan Gerlach’ın tuttuğu günlükleri konu alan "Türkiye Günlüğü 1577-1578 2. Cilt" adlı nefis bir kitap piyasaya çıktı. 16. yüzyıl Osmanlı dünyasına dair birçok ince ayrıntı yer alıyor kitapta.

İşte birkaç ilginç örnek:

Tarih derslerinde bize II. Selim’in sarhoşken hamamda yere düşüp öldüğü öğretilmişti. Gerlach’a göre II. Selim, çok fazla koyun sucuğu yedikten sonra üstüne aşırı su içtiği için hakkın rahmetine kavuşmuş.

Peki, III Murad’ın catering servisinden büyük paralar kaldırdığını biliyor muydunuz: "III Murad, bahçelerinde yetiştirilen meyveleri ve sarayda pişirilen pirinç yemeklerini (pilav) acemi oğlanlara verip kentin sokaklarında halka sattırıyor. Her yıl bundan binlerce duka gelir elde ediyor."

En ilginç örneği sona sakladım.

Ecdadımız, bizim gibi hayvanları zehirlemekten, onlara işkence etmekten zevk almıyormuş. 16. yüzyılda kuşlar pencereden besleniyormuş.

Okuyalım ibret alalım: "Bazı adamlar kentin sokaklarında dolaşarak demir bir şişe geçirdikleri kızarmış et parçalarını satarlar... Kent halkı bu etlerden satın alıp hayvanları besler. Bazı kimseler de bir akçe veya birkaç mangır karşılığında et ya da iç organları satın alarak damlarda gezen kedilerin, sokak köpeklerinin önlerine atarlar, hatta havadaki kuşları bile beslerler."

Benim güzel belediyem

Son bir haftadır tıpkı New York, Londra gibi büyük kentlerin metrolarında ve sokaklarında olduğu gibi İstanbul’da da bedava bir gazete dağıtılıyor. Adı; Gaste...

Gaste’yi dağıtan arkadaşlar çok ısrarcı, almanız için adeta üzerinize çullanıyorlar! Haliyle ben de bir tane aldım ve neden bu kadar ısrarcı olduklarını anladım.

Efendim, Gaste, objektif yayıncılık konusunda son derece duyarlı bir gazete olmuş! Ajans ve kültür-sanat haberleri hariç her sayfada İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin ne büyük işler başardığı ve nasıl güzel çalıştığı anlatılıyor... Tabii yerseniz!
Yazarın Tüm Yazıları