Türk televizyonculuk tarihinin en sıra dışı patronlarından biri olan Erol Aksoy’un kahverengiyi sevmediğini medya sektöründe bilmeyen yoktur.
Aksoy’un patronu olduğu kurumlarda çalışanlar da işyerinde kahverengi takım giyilmeyeceğini çok iyi bilir.
Aksoy’un şehir efsanesine dönüşen kahverengiye olan nefret duygusunu, medya camiasında kişisel bir takıntı olarak görenlerin sayısı da hayli fazladır.
Cahilliğime verin, ben de bugüne kadar Aksoy’un kahverengiyi sevmemesini, kişisel bir takıntı olarak algıladım. Ta ki, Türk iş dünyasının duayenlerinden Rahmi Koç’un Gentelman dergisine verdiği röportajı okuyana dek.
Koç, röportajında bir centilmenin işyerinde neden kahverengi takım giymemesi gerektiğini bakın tarihi bir örnekle nasıl açıklıyor: "Bir centilmen, iş hayatında kahverengi giymez. Bir gün Churchill’in (efsanevi İngiltere Başbakanı) uşağı gelmiş, ’Sizi kahverengi elbiseli bir centilmen görmek istiyor’ demiş. Churchill de, ’Centilmen kahverengi giymez, kartını al, adamı yolla’ demiş. İngilizler kahverengiyi sadece hafta sonları dışarıda ve arazide giyerler."
Koç, kirli sakaldan da, işyerinde ya da golf kulüplerinde blue jean giyenlerden de hoşlanmıyor. İş dünyamızın en şık patronlarından Koç’un giyim zevkini merak ediyorsanız, Gentelman dergisine verdiği röportajı okuyun derim.
Sigara yasağı efsane dinlemiyor
Geçtiğimiz günlerde Londra’daki ünlü Scotts restorana giden sinemanın yaşayan efsanesi Jack Nicholson, sigara krizi tutunca buz gibi havada dışarı çıkmak zorunda kaldı.
Tabii paparazziler de onu yalnız bırakmadı. Üç Oscar’lı efsane, restoranın kapısında sigarasını tüttürürken paparazzilere mini röportaj vermiş kadar oldu.
Türkiye’de de bar ve restoran gibi kapalı alanlarda sigara içme yasağı, 2009’un mart ayında yürürlüğe girecek. Sanatçılarımız Jack Nicholson gibi kurallara saygılı, işletmecilerimiz de Londra’daki meslektaşları gibi kararlı mı olurlar yoksa ülke sigara içenler ve içmeyenler olmak üzere iki kutba mı ayrılır, doğrusu çok merak ediyorum.
n "Bende diğer kanallar da var, her türlü maçı izliyorum."
(Lig TV yorumcusu Ümit Kayıhan, televizyonunun birçok kanalı gösterdiğini belirtme gereğini niye duydu acaba?)
n Rıdvan Dilmen: Alex’e yeni bir lakap buldum: Performans artırıcı.
n "Burada nasıl bu kadar çok güzel kadın var? Galiba bu işin sırrı Kübalı kadınlar. Onlar fıstık gibi."
(ABD Başkanlığı için adaylığını koyan Mitt Romney, Florida’daki ön seçim öncesi Kübalı göçmenleri etkilemeye çalışırken.)
n Yağmur Atacan: Pınar’la (Altuğ) nisanda evleniyoruz. Hemen çocuk yapacağız.
Müjde Ar: Ayol ne çocuğu! Sen daha çocuksun. Pınar önce seni büyütsün.
n "Dış görünüşünden belli olmuyordu. Görmedik Hakim Bey. Bilseydik yapmazdık Hakim Bey."
(Zihinsel engelli kadına tecavüz ettikleri iddiasıyla yargılanan R.Ö. (54) ve H.K. (58) adlı sanıklar kendilerini savunurken... Olayın ilginç tarafı, her iki sanığın da bir gözünün görmemesi...)
Ya türbanlı öğrenciler kopya çekerse
l 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti olmaya hazırlanan İstanbul’da tam 1691 tarihi eser kayıplara karıştı... Kayıp tarihi yapılar arasında otopark olan bile var.
l Biliyorum, türban tartışmalarından gına geldi ama ben mevzuya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Eğer türban yasağı kalkarsa, sınavlarda kopya çeken öğrenciler arasında haksız bir rekabet yaşanacak. Türbanın içine saklanacak kulaklıklarla rahatlıkla ipod ya da cep telefonundan kopya çekilebilir. Eee o zaman ne olacak? Her vize ve finalde türbanlı öğrenciler tek tek aranacak mı? Arama işlemini kim yapacak? Erkek bir hoca, türbanın içinde kulaklık olduğundan şüphelenirse ne yapacak?
l İtalya Başbakanı Romano Prodi, hükümetin güvenoyu alamamasının ardından kendisi hakkında ölüm ilanı ve taziye mesajı yayımlayan karikatürist Laura Pellegrini’yi telefonla arayıp teşekkür etmiş. Başbakan, "Çok eğlendim biliyor musunuz? Zor günlerde mizah insanın moralini düzeltiyor. Bu nedenle size teşekkür ettiğimi belirtmek için arıyorum" demiş. Ne şeker başbakanlar var.