Paylaş
1) Savunma sanayisi, güvenlik politikaları ve teknolojik gelişmeler gibi konularda yerinde araştırmalar yaparak her çarşamba elimden geldiğince sizlere bilgiler sunmaya çalışıyorum. Bugün ise sizinle enerji konusunda bazı önemli bilgiler paylaşmak istiyorum. Enerjinin benim çalıştığım alanlarla ilgili olmadığını düşünebilirsiniz, oysa dünyada güvenlik bürokrasisinin ve siyasi otoritelerin birincil konusu enerjidir. Bugün size bazı temel verilerle açıkladığımda göreceğiniz gibi yaşanan bütün çatışmaların arkasında yatan ana mesele de enerjiye ulaşmadaki emperyalist iştahtır.
ASİMETRİK SAVAŞ
George Friedman, 2009 yılında yayımlanan ‘Gelecek 100 Yıl’ kitabında “Birleşik Devletler savaşlar kazanma gereksinimi duymaz. Onun gereksinim duyduğu şey basit olarak karşı tarafta bir karmaşa yaratmak ve kendisiyle mücadele edebilecek derecede büyük bir güç oluşumunun meydana gelmesini engellemektir. Yirmibirinci yüzyıl, askeri operasyonlardan daha fazla Birleşik Devletler’in karşısındaki güçlerin kuvvetini zayıflatmak için yaptığı bir dizi müdahalenin dönemi olacaktır” tespitinde bulunmuştur. Bu bahsettiği çatışmalar da geçen zaman içinde birebir gerçekleşmiştir. Friedman’ın bahsettiği ‘bir dizi çatışma’nın neyi kapsadığını daha iyi anlayabilmemiz açısından da ‘Asimetrik Savaş’ın tanımını hatırlamakta yarar görüyorum: “Darbe, etnik ve mezhepsel çatışmaların körüklenmesi, ayrılıkçı terör örgütleri, kaynak kullanımının kısıtlanması, istihbarat operasyonları ve/veya etki ajanları vasıtası ile siyasete müdahale edilmesi.”
TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Dünyada hâkimiyet kurmak isteyenler aynı zamanda enerjiyi de kontrol altında tutmak için çabalar. Bunu yapmak için de piyasayı kontrol altında tutar, enerji yollarını ve enerji üreten ülkeleri kontrol eder. Peki Türkiye bu tablonun neresinde yer almakta?
İşin aslı, petrol üzerinden dönen savaşları bizim halkımızdan daha iyi bilen başka bir halk yoktur. Petrol üzerine yazılan hikâyelere, Osmanlı Devleti’nden itibaren tanıklık ettik. Yüzyıllarca bu paylaşım savaşlarının ortasında kalan toplum olduk. Türkiye Cumhuriyeti olarak da kuruluşumuzdan bugüne dibimizde yaşanan onlarca çatışma sebebi ile ekonomik, sosyal ve insani birçok sorunla uğraşmak durumunda kaldık.
PETROL SORULARI
Kendi toplumumuzdaki komplo teorilerimizde dahi petrol her zaman ana başlığımız olmuştur. Lozan Antlaşması’nda petrol çıkaramayacağımıza istinaden maddeler bulunduğunu iddia edenlerden, petrol kuyularımıza beton döküldüğünü ileri sürenlere kadar onlarca komplo teorisyeninin söylediklerinin hiçbiri bizi bir sonuca ve gerçeğe götürmemiştir. Basit cevapları olan sorular için karmaşık koridorlarda dolaşmaktan millet olarak çok yorulduk. Aslında enerji konusu ile ilgili ciddiye alınabilecek haklı sorularımız var. Örneğin, hemen dibimizde petrol dağları varken 10 kilometre içeride neden yok ya da terör neden hep aynı bölgede? Yani Abdülhamit Han zamanında yapılan haritalarda bile gözüken petrol yatakları bölgesinde yoğunlaşmıştır? Yüzyıllardır uzayıp giden bu petrol ve enerji meselesi çok önemli. Nitekim her dönemde olduğu gibi bugün de ekonominin ve cari açığın ilacı olabilecek enerji meselesini çözmek zorundayız. Enerji çıkmazının yarattığı dert bu kadar aşikâr iken, neden bugüne kadar bir çıkış planımız olmamış? Bu soruyu soranların aforoz edildiği bir ülkede maalesef emperyal bir tuzağa hep beraber düştük.
2) DÜNYA LİDERLİĞİ ONA BAĞLI
Dünya liderliği ile enerji kaynakları arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur. İngiltere kömür çağı denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra bu liderlik petrole hâkim olan ABD’ye geçmiştir. Aslında bu güce ulaşmayı hedefleyen ülkeler her türlü entrikayı kullanmaktan çekinmemektedir.
Uluslararası çatışmaların enerji-politik analizleri çok uzun zamandır yapılmaktadır. Tarih bu güce ulaşmak ve elde ettiği güçle rakipleri üzerinde hegemonya kurmak isteyen ülkelerin mücadeleleri ile geçmektedir. Mesela 2000’li yıllardan sonra enerji nakil güzergâhları ile çatışma alanlarını üst üste getirdiğinizde gördüğünüz tablo ilginçtir. Enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeler ve enerjinin taşındığı yollar üzerindeki kontrol noktalarının, enerji kaynağını talep eden gelişmiş büyük devletlerin maşası durumundaki yöneticilerin işbaşına getirildiği ülkelerde yer aldığı görülmektedir. Bu aslında gelişmiş ülkelerin diğerleri üzerindeki siyasi operasyonları sayesinde olmaktadır. Ancak bu durum her seferinde müthiş inandırıcı bir şekilde zekâ ile donatılarak sanki bir demokratikleşme ya da insan haklarını hâkim kılma ve hatta barışı getirme gibi umut dolu büyük söylemlerle pazarlanmakta, siyasi ve askeri gerekçeler kamufle edilmektedir.
3) ENERJİ SAVAŞLARI
Enerji güvenliğinin tanımı yakın tarihe kadar petrolün kesintisiz akışının sağlanmasıydı. Ancak bir süredir içeriği daha geniş bir çerçeveye kavuştu. Artık küresel ekonominin beslendiği enerjinin güvenliği dediğimizde, tüm altyapının güvenliğinden bahsediyoruz. Yani denizlerdeki petrol ve doğalgaz platformlarının, petrol ve doğalgaz taşınmasında kullanılan boru hatlarının, petrol ve doğalgaz tankerleri ile bunların izledikleri rotaların, işletme ve üretim tesislerinin güvenliği gibi geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Kuzey akım boru hatlarının patlatılmasından, ambargolara veya ülkelerde gerçekleştirilen darbelere, iç çatışmalar ile toplumların ve ülke topraklarının bölünmesine kadar yazılan onlarca senaryo şu anda gözümüzün önünde oynanmaktadır.
Bizim gibi gelişmekte olan bir ülkenin bir ileri bir geri şeklinde sanki bir sarmalda hareket etmesinin nedeni de bu enerji savaşının topluma doğru bir şekilde anlatılmamasından kaynaklanmaktadır.
4) GABAR PETROLÜ
Gelin Gabar’da bulunan petrol üzerinden bazı soruların cevaplarını arayalım.
Petrolün bulunmasından sonra TPAO Genel Müdürü Melih Han Bilgin ile bir televizyon programında birlikteydik. Program öncesinde kendisiyle uzun bir sohbet imkânı buldum. Ondan edindiğim bilgiler ile Türkiye’nin bu konuda nasıl odaklı hareket ettiğini anlatmaya çalışacağım.
Yapılanlara bakıldığında, ilk önemli hamle, enerji tedariki için yerli kaynaklara yönelmek konusunda kararlılığın ortaya konmuş olması. Bu kararlılık bir eylem planına dönüşmüş, üzerinde çalışılmış ve titizlikle uygulanmış.
Peki bu plan neden onlarca yıl boyunca hazırlanmadı? Bu soruyu birçok uzmana sordum. Cevaplar hep aynı noktada kesişti, uzun süreli ve istikrarlı bir iktidarın hızlı ve başarılı icraat yapabilmesi. Daha önceki hükümetlerde birçok siyasetçinin konuyu gündemlerine aldığını ancak hiçbirinin planlarını hayata geçirecek kadar iktidarda kalmadığını söylediler.
İkinci önemli konu, enerji kaynaklarının bulunduğu, kuyuların yer aldığı alanda güvenlik problemlerinin yaşanmıyor olması gerekliliği. İşte şimdi burada savunma sanayisi ve güvenlik stratejileri devreye giriyor. Türkiye’de yaşayıp da Gabar’da yaşanan terör olaylarından haberdar olmamak mümkün değildir. Burası örgütün can damarı olarak gördüğü alanlardan biridir. Peki bu alanda daha önce güvenliği sağlayamadığımız için mi petrol çıkartma girişimi olmadı? Aslında burada devreye başka mevzular da girmeye başlıyor. Çünkü güvenlik bir bölgeye bir kez kanalize olduğunda o bölgenin güvenliğinin sağlanmaması mümkün değildir. Geçmişte bu konuya birkaç defa teşebbüs edilse de bazen sivil bürokrasi, bazen askeri bürokrasi, bazen de siyaset aynı anda odaklanamadı. Bunun bir FETÖ, bir de PKK saldırıları olmak üzere iki bacağı vardı.
TERÖRDEN TEMİZLENDİ
Dönemin hem askeri hem de enerji bürokrasisi ile görüştüğümde, bu konuda yaşanan sıkıntıların ana nedeni olarak bir grubun hep sorun çıkarttığını söylediler. Yani anlayacağınız mazeretler amacın önüne geçmiş. Asimetrik savaşın etki ajanları hep içimizde yer almış.
Savunma sanayisinde yaşanan olumlu gelişmeler terörle mücadelede güvenlik birimlerinin işini kolaylaştırınca güvenlik kaygıları rafa kalkmaya başlamış. Ama asıl temizlik, o güne kadar ayak süren FETÖ ekiplerinin güvenlik bürokrasisinden temizlenmesi olmuş.
Muhtemelen Irak’ın kuzeyinde 2018 yılından beri kesintisiz sürdürülen terör yuvalarının temizlenmesi Gabar bölgesini daha güvenli bir hale getirmiş. Petrol çıkartılan alanlar sınır bölgesine 20 kilometre mesafedeki alanlar. Bu alanlar temizlenmemiş olsaydı, hâlâ büyük petrol yatırımlarının yapılması mümkün olmayacaktı.
5) İKİ ŞEHİDİMİZE VEFA
Televizyon programlarında kimi zaman, güvenlikçi politikaların ülkemize ne fayda sağlayacağını veya neden yurtdışında operasyon yaptığımızı soranlara, ‘İnsanlar SİHA mı yiyecek?’ şeklinde serzenişleri olanlara ise cevabım bazı rakamlar ile gelecek.
TPAO Genel Müdürü Bilgin, Şırnak ilinde iki sahada bulunan petrolün hem büyüklüğünden hem de kalitesinden oldukça memnun. Şehit Esma Çevik Gabar sahasında, Şehit Aybüke Yalçın ise Gabar-Cudi bölgesinde yer alıyor ve 42 gravite kalitesinde petrolü barındırıyor. Bu iki saha tam kapasite devreye girdiğinde Türkiye üretiminin yüzde 15’ini karşılayacak bir büyüklüğe erişilecek. Cari açığın kapanmasına etkisi ise 3.5 milyar dolar olacak.
GÖRÜNMEYEN KAHRAMANLAR
Aslında verileri konuşurken bazen hikâyenin kendisini kaçırıyoruz. Milyar dolarlar havada uçuşurken 2018’den beri ‘Tim’lerle dağ, arazi gezen TPAO çalışanlarını, kar kış demeden sondaj faaliyetlerini icra eden saha personelini unutabiliyoruz. Asıl kahramanlar TPAO çalışanları. Onlar mücadelenin nerede verilmesi gerektiğini bize bir kez daha hatırlatıyorlar. Çünkü o toplantılarda bu işin kurtarılmasında ısrarcı olan ve dağa çıkma arzusunu belirten onlar. Güvenlik kuvvetleri de ekstra ihtiyaç olan bölgelere bütün kaynağı kaydırarak ve de yollar, karakollar, güvenlik noktaları kurarak asayişi sağlıyor.
6) HEDEF İLK 20 ARASINA GİRMEK
ŞİRKETİN başarı performansı ülkenin geleceğini de belirleyecek. Şirket 2030 yılında dünyanın 20 büyük petrol şirketlerinden birisi olmayı ve 50 milyar dolar ciroya ulaşmayı öngörmüş. TPAO diğer dünya rakipleri ile karşılaştırıldığında 2002 yılında 155., 2017 yılında 125. ve 2022 yılında ise 95. sıraya kadar yükselmiş. Yeni keşifler onu 2023 yılında çok daha yukarıya taşıyacaktır. Yani koyduğu 2030 hedefi çok da ulaşılamaz bir hedef değil. Bu hedefe ulaşılırsa Türkiye halihazırda gelişecek ülke sarmalından kendini kurtarmayı başarmış olacaktır.
Gelişmiş ülkelerde enerji birincil konu olur ve güvenlik politikası bunun üzerine inşa edilir. ‘Güvenliğin elverdiği’ şeklinde bir söz ya da kavram üzerinden enerji politikaları belirlenemez.
Bence savunma sanayisinin yarattığı paradigma değişikliği ülkenin enerji politikalarının da doğru bir yere oturmasını sağlayacaktır. Enerji bağımsızlığı, enerjiye kesintisiz ulaşım, jeopolitik enerji problemlerinden etkilenmeme, cari açığın yarattığı problemlerden kurtulma ülkenin sanayi performansını da direk etkileyecektir.
Türkiye Yüzyılı, enerji üzerine inşa edilecektir.
Paylaş