Paylaş
Türkiye’de okul çağında yaklaşık 15 bin diyabetli çocuk var. Bu çocuklar günde dört kez kan şekerlerine bakmak ve buna göre yine günde dört kez insülin enjeksiyonu yapmak zorunda.
Çok kere gözden kaçan diyabetli çocuklar maalesef okulda beslenme planlarına uygun yemek bulamıyor. Ayrıca insülinlerini yapmak için uygun ortamdan yoksun. Yine kan şekeri düşüklüğü gibi durumlarda okulda acil tedavi yapılamıyor. Ama bana kalırsa en önemlisi, arkadaşları ve öğretmenleri onlarla empati kuramıyor. Tüm bu gerçekler; Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıkları’nı ve Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği’ni harekete geçirdi. İlaç firması Sanofi Aventis koşulsuz destek verdi ve Okulda Diyabet Eğitim Programı başladı.
Emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum.
Projeyle ilgili bilgi veren Prof. Dr. Şükrü Hatun, bazı öğretmenlerin diyabet konusunda yeterli bilgileri olmadığı için diyabetli çocukların sorumluluklarını almak istemediğini söylüyor. Hatta bu çocukları spor ve gezi gibi okul aktivitelerine almadıklarını da... “Bu sorunlar nedeniyle; özellikle ilkokul çağındaki bazı diyabetli çocukların anneleri bütün günü çocuklarının okulunda ve yakınında geçiriyor” diyor.
Çocuklarda görülen Tip 1 diyabet (insülin üretimi yok) vakalarının yüzde 90’ına yakını okul çağında tanı alıyor. Ancak gerek aileler gerekse öğretmenler, çocuklarda diyabet görülebileceğini akıllarına getirmediği için çok kere tanı gecikiyor. Prof. Dr. Hatun, “Birçok vakada diyabet tanısından önce çocuklar zayıflıyor. Ders başarıları düşüyor. Derste bile tuvalete gitmesine karşın öğretmenler bu bulgulara yeterince değer vermiyor. Bu program kapsamında okullara çocuklarda diyabet bulgularını anlatan afişler asılacak ve öğretmenlere diyabet eğitimi verilecek. Bu ülkemizde şimdiye kadar yapılmış en geniş diyabet farkındalık programı olarak görülebilir” diyor.
TUVALETTE İNSÜLİN YAPIYORLAR
Diyabetli çocukların okullarda beslenmesindeki en önemli sorun, okul yemekhanesinde veya kantinlerdeki besinlerin sağlıklı beslenme konusunda yetersiz kalması. Bu nedenle diyabetli çocukların beslenme planları daha çok okul zamanı aksıyor. Bu da kan şekeri dengesinin bozuyor. Okulların birçoğunda revir vs. olmadığı için çocuklar insülinlerini sınıfta, müdür odasında veya kantinde yapıyorlar. Bazılarıysa tuvalette.
Tip 1 diyabetli çocuklarda kan şekeri dengesi, yaşam kalitesi ve okul başarısını doğrudan etkiliyor. Kan şekeri dengesi bozuk çocuklar bitkin ve halsiz oluyor. Okula devam sorunu yaşıyor. Özellikle sınav zamanlarında kan şekeri düşüklüğüyse geçici öğrenme güçlüğü yaşatarak okul başarısını doğrudan etkiliyor. Ayrıca kan şekeri yüksekliğinin uzun yıllar devam etmesi böbrek yetmezliği, görme kaybı ve damar-sinir zedelenmesi gibi sorunlara neden oluyor.
Organ bağışına uçak-otel bedava
Organ naklinde rekabet kızışıyor. Acıbadem Grubu promosyona başladı: Hasta ve donörlerin uçak dahil tüm yol ve ameliyat sonrası otelde konaklama masraflarını karşılıyor
Türkiye’de 60’a yakın organ nakli merkezi var. Sadece İstanbul’daki sayı 17. Rekabet kızışıyor. Organ nakli merkezleri arasındaki rekabete Acıbadem Sağlık Grubu International Hospital da genel cerrah Prof. Dr. Alihan Gürkan’ı (43) transfer ederek katıldı. Ayrıca hastalarla bağışçılara yönelik promosyon uygulamaya başladı.
Uygulamanın çıkış noktası Prof. Dr. Gürkan’ın organ nakillerinde ilk sırada yer alan Akdeniz Tıp Fakültesi Organ Nakli Merkezi’nden ayrılmak için öne sürdüğü koşullar. Prof. Dr. Gürkan’ın isteği üzerine hastane, hasta ve donörlerin (verici) uçak dahil tüm yol ve ameliyat sonrası otelde konaklama masraflarını karşılıyor. Ayrıca donörlerin sağlıkları üç yıl boyunca ücretsiz takip edilecek. Prof. Dr. Gürkan şunları söylüyor:
BAŞKA MERKEZLER DE YAPSIN: Organ nakilleri Türkiye’de rutinleşmeye başladı. Bu işte kalite çok önemli. Biz tamamen sağlıklı insanlardan organ alıyoruz. Vericiye de mutlaka bakmak zorundayız. Organ nakli hastalarına sunduğumuz olanaklar ‘promosyon’ olsa ne olur? Zaten devlet bütün hastanelere nakil için aynı parayı (35 bin lira) ödüyor. Başka merkezler de promosyon yapsın. Bizimle rekabet etsin. Malum, alıcıları ömür boyu takip etmek zorundayız. Artık vericiler de izlenecek.
HER YIL 6 BİN BÖBREK: Türkiye’de kadavralardan ne kadar çok organ bağışı olursa, canlıdan organ almamız o kadar azalır. Böbrek bekleyen hastalara her yıl 5-6 bin kişi ekleniyor. Kadavra bağışından sisteme giren böbrek sayısıysa sadece 600. Her canlı vericiyi ameliyata aldığımda düşünüyorum; “Burada yatan sağlıklı bir insan ve organlarını alıyoruz, gerekli mi?” diye... Donöre sevdiklerinin, hayatını kurtarmanın yanında çok düşük bir risk yükleniyor. Ama öbür taraftan sevdiklerimizi, organlarını bağışlayarak onurlandırmak yerine toprağın altına gömüyoruz.
MERKEZLER İYİ DENETLENMELİ: Elbette yeni organ nakli merkezleri açılabilir. Ama çok iyi denetim olmalı ve altyapı kurulmalı. Organ nakli merkezi sorumlusunun yarım gün çalışmasıyla işler yürümez. Örneğin çocuk nefroloğu yoksa, çocuk hastalara nakil yapılmamalı. Tek nefrologla yılda 300 böbrek nakli takip edilemez. Kaliteden ödün verilir. Mesela İstanbul’da karaciğer nakli için yeni merkez açılmıyor. Halen 10 merkez var ama 3’ü aktif. Halbuki mevcut yasaya göre karaciğer nakli sayısı 5’in altına düşen merkezlerin kapatılması lazım. 15 milyonluk İstanbul, üç merkeze muhtaç.
Ağrı çekmek zorunda değiliz!
Doktorlar “Hiçbir hasta ağrıyı çekmek zorunda değil” diyor. Sadece insani nedenlerle değil. Ağrı, insan fizyolojisinde birçok sistemi ve dolayısıyla organı alt üst edebiliyor. Hastanın yaşam kalitesini bozuyor, ikincil organ hasarına neden olabiliyor. İlaç maliyetini artırıyor ve hastanede kalış süresini uzatıyor.
44’üncü Türkiye Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kongresi’nde ‘Ağrının Gizemi’ konulu bir konuşma yapan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ağrı Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Işık Aydınlı, “Ağrı artık günümüzde aynen tansiyon, nabız, ateş, idrar çıkarma gibi hayati bir işaret olarak algılanıyor ve tedavisi tıbbi bir gereklilik. Biz doktorlar, ağrıyı 24 saatte kontrol altına almalıyız. Ağrıya fırsat verirsek vücuttaki sistemleri etkiliyor” diyor:
“Ağrı vücudumuzun alarm sistemi. Ateşe elinizi soktuğunuzda doğal olarak ağrı hissedersiniz. Çünkü eliniz yanar. Böyle bir durumda ağrıyı hissetmek normal kuşkusuz. Hatta ağrının bizi hasardan koruma görevi var. Ama ilk hasarı haber verdikten sonra bu görevi bitiyor. Sonra hem gereksiz hem de zarar verici. Hemen kontrol altına alınması şart. Sözgelimi akut bir olayda (yanık, kırık, böbrek taşı) hasta hastaneye getirilir getirilmez ağrıyı kesmek de tedavinin bir parçası olmalı. Yine örneğin ameliyattan sonra ağrı normal değil hemen engellenmeli.
‘NÖRAL İMZA’YI DUYDUNUZ MU
Bazı insanlarda hiçbir fiziksel hasar ya da hastalık bulunmasa da ağrı olabiliyor. Yeni yaklaşıma göre sadece fiziksel uyaranlar değil, organizmaya stres oluşturan her türlü uyaran (mesleki veya özel problemler, endişeler, geçmiş kötü deneyimler) ağrıya neden olabiliyor. Ağrı mekanizmasında beyin giderek büyük önem kazanıyor. Son gelişmelere göre beyinde ağrı hissedilmesini sağlayan bölgeler (nöral yapılar) var. Genetik olarak yapılanan bölgeler, sonradan çevresel faktörlerle şekilleniyor ve kişinin nöral imzasını oluşturuyor. Bu nöral yapılar endokrin (hormon) ve immun (bağışıklık) sistemleriyle çok yakın ilişkide. Bu sistemler karşılıklı olarak birbirlerini etkileyip, tetikliyor. Herhangi bir stres faktörüne uzun süre, yoğun veya sık aralıklarla maruz kalınması halinde en zayıf yerinden kırılabiliyor ve hassas organda ağrı oluşturabiliyor.”
Yağlara soğuk darbesi
Jokeylerin soğuğa maruz kalan bacakları ve buzlu dondurma yiyen çocukların yanaklarının inceldiğini fark eden araştırmacılar, yağ hücrelerinin soğuktan zarar gördüğünü ve yaşayamadıklarını gördü. Bu bilgiden ilham alan teknoloji üreticileri, beş yıl uğraştı, yeni bir yağ savaşçısı ve vücut şekillendirici geliştirdi.
M-Onep Klinikleri’nde uygulanmaya başlanan aletin adı Zeltiq. Alet yağlı bölgeyi (göbek, yanlar, sırt, bacaklar vs.) vakumla içine çekiyor ve 4-5 derece soğutuyor. Dolaşım sistemi ve diğer dokulara zarar vermeden ve doğrudan yağ hücreleri hedefleniyor. Soğutulan yağ hücrelerinde üç hafta içinde yapısal değişiklik başlıyor. Değişime uğrayan yağ hücreleri ikinci aydan itibaren dışarı atılıyor. İki-dört ay arasında gözle görülür sonuçlar alınıyor. Bir not: Bu uygulama obezite hastaları için bir zayıflama yöntemi değil.
Çimen suyu ne işe yarıyor
TAMAMLAYICI TIP
Çimen suyu son yılların popüler içeceği. Aslında bildiğimiz buğday çiminden elde ediliyor. Buğday çimlerinin 15-20 santimetre uzadıktan sonra kesilmesi ve suyunun çıkarılmasıyla sağlanan yeşil su ‘çok derde deva’ deniyor. Merak ettim, diyetisyen Didem Kanca Üstay’a danıştım. Üstay’ın söylediğine göre çimler kesilir kesilmez içildiğinden klorofil yoğunluğu çok yüksek. Klorofil hücreleri kuvvetlendiriyor. Karaciğeri ve kanı temizliyor. Çimen suyu topraktaki 102 mineralden 92’sini barındıyor. Enzim oranı da yüksek. Ayrıca hücreleri, kanı ve organları tıkayan artıkların vücuttan atılmasına yardımcı oluyor. Kan dolaşımını ve metabolizma hızını yükselterek kilo vermeye çalışanlara da yardımcı oluyor. Üstay, kana karışması ve etkisini iyi göstermesi için aç karnına içilmesini öneriyor.
SAĞLIĞIM İÇİN
Çağla Şikel (Oyuncu-manken-sunucu)
MUTLAKA YAPARIM: Çok iyi uyurum, spor yaparım, bol su içerim, 6 öğün yerim.
ASLA YAPMAM: Hamurlu ağır tatlılar, kızartma ve aşırı yağlı yiyeceklerden uzak dururum.
MUTLAKA YAPACAĞIM: Check-up’a devam!
İlkyardım
ŞİFA KÜTÜPHANESİ
Dr. Ülkümen Rodoplu, ‘İlkyardım-Herkes İçin Resimli İlkyardım Kitabı’nı Türkiye için önemli sağlık konularını düşünerek hazırladı. Okuma-yazma bilen herkesin uygulayabileceği, basit ancak yaşam kurtarıcı hareketlerin resimli anlatıldığı kitap, her eve lazım. Yakın Kitapevi bastı. 16 lira.
UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Light veya hafif içimli sigaralar daha az zararlı ve güvenli. İçinde daha az katran ve nikotin var. Dolasıyla daha fazla sayıda içebilirim.
DOĞRU: Hiçbir sigara masum değil! Üstelik light’lar daha derin çekiliyor. İçenlerde akciğer kanserinin daha kötü gidişli tipi görülüyor.
Paylaş